Zeynep her sene takdir ile geçiyordu sınıflarını, Ahmet bey kızıyla gurur duyuyor, onun ihtiyaçlarını karşılamak için daha bir azimle iş arıyor, en zor işleri bile kabul ediyordu.
“Kızımı bir sıraya katayım hele! Sonra ölsem de gam yemem!” diyordu herkese.
En çok Hüseyin bey kızıyordu bu söze, “Tamam biz de kızı sıraya katalım diye uğraşıyoruz ama arkasından da ölüm çağırmıyoruz. Bak bu çocukların her zaman ihtiyacı olacak bize ağzını hayra aç Ahmet’im!”
Son sınıfa geldiklerinde Suzan bir dershaneye yazdırıldı hemen, eve üç ders için özel hoca tutuldu. Ahmet beyin böyle imkanları olmadığı için her şey Zeynep’in çalışmasına bağlıydı. Suzan her kahveye indiğinde ona tutulan hocaları, ne kadar iyi bir dershaneye gittiğinden bahsediyordu.
“Canım arkadaşım ben inanıyorum sen çok başarılı olacaksın! Bak ne kadar şanslısın!” diye onun adına seviniyordu her seferinde Zeynep.
Suzan bir türlü anlamıyordu kızın bu anlamsız mutluluğunu, “Salak bu ya!” diyordu içinden, “Ne halde olduğunu görmemeye yemin etmiş herhalde, sefil fare!”
Suzan’a dershanesinden bir sürü test kitapları ve çalışma yaprakları da veriliyordu. Hiç birinin yüzüne bakmasa da her birini tek tek gelip Zeynep’e anlatıyordu. Zeynep her seferinde arkadaşının şansına seviniyorken, bir keresinde yaptığı test kitapları ile çalışma kitaplarını onunla da paylaşmasını rica etti. Böylece dershaneye gitmese bile o da bunlardan faydalanabilirdi.
“A tabi! Deli misin? Biz kardeşiz!” diye cevap verdi Suzan, “Sen demesen ben zaten getirecektim arkadaşım!”
Zeynep onun bu düşünceli haline çok sevinmişti, boşuna kardeş gibiyiz demiyorlardı.
Gülcan hanım daha önce gönderdiği kıyafetleri Zeynep’in üzerinde göremeyince, kızına sormuştu, “Çocuğu rencide mi ettik acaba, hiç birini giymiyor!”
“Canım başka yerde giyiyordur belki!” dedi Hüseyin bey.
“Yok anne giymiyor, tenezzül etmemiştir. Çok kendini beğenmiş bir kız o bildiğiniz gibi değil ama ben yine de test kitaplarımdan ona da vereceğim çalışsın diye. Yoksa başaramayacak zavallı, aklı fikri o sevgilisinde!”
“Kızım takdirle geçiyor her sene, sevgilisine verdiği akıldan kalan artık nasıl çoksa!” dedi Gülcan hanım, “Sen ver tabi test kitaplarını arkadaşına, dünyanın parasını veriyoruz onlara bari bir işe yarasın!”
“Ya ne alaka anne ya çalışıyorum ben! O salak bir yeri kazanamayınca anlayacaksınız ne dediğimi! Sizin için anca Zeynep var zaten!”
“Kızım ne ilgisi var, bak yokluk içinde pırlanta gibi çocuk oldu. Senin her şeyin var ama bir türlü mutlu olamıyorsun nedense?”
“Ay siz beni hiç anlamıyorsunuz zaten!” diyerek içeri gitti Suzan sinirle, durmadan Zeynep ile kıyaslanmaya sinir oluyordu. Zeynep’in onca yoksunluğu ile mutlu olup durmasına daha da sinir oluyordu. Babasının peşine takıp onları buraya getirdiği güne saydırıp duruyordu. Kira bile ödeyemiyorlardı ama baba kız maşallah dünyanın en konforlu hayatını yaşıyor gibi ağızları kulaklarında geziyorlardı. Yetmezmiş gibi o salak Ergin’de kızın peşindeydi fino köpeği gibi. Gençler milli takımında oynayacak kadar başarılı bir sporcuydu, dersleri de çok iyiydi, ailesi zengindi ama fakir kız fantezisi vardı herhalde ya da beyni yoktu.
Devam eden bir kaç ay da tabi ki Zeynep’e test kitabı falan götürmedi. Önceleri “Daha bitirmedik işliyoruz biter bitmez sana getireceğim!” diye oyaladı onu. Sonraları “Ay unuttum!” dedi bir süre, bir keresinde üzerine kola dökülen kitabın bütün sayfaları birbirine yapıştı, bir keresinde kaybetti ve böyle sürüp gitti. Annesine verdini söylüyordu ama veriyordu da Zeynep kapağını kaldırıp bakmıyordu hiç birine.
Ahmet bey bulduğu test kitaplarını kızına taşımaya devam ediyordu bir yandan, çalıştığı yerlerde çocuğu sınava giren varsa kalan kitapları rica ediyordu hemen. Uzun süredir topladıkları arasından işe yaramayanları ayırıp hurdacıya satmışlardı. Suzan da bu fırsatı kaçırmayıp annesine onun verdiği kitapları sattıklarını yetiştirmişti.
“İnsanlar iyilikten anlamıyorsa yapacak bir şey yok kızım!” demişti annesi, “Sen yine de arkadaşınla kötü olma!”
“Ay ne kötü olması ya, mecburum sanki ben buna, beşik kerttik salakla!”
Gülcan hanım kızından duyduklarıyla biraz uzaklaşmıştı Zeynep’ten aslında, eskisi kadar çağırmıyordu yukarıya. Suzan’ın her aşağı inişinde leş gibi sigara kokmasına da sinir olmaya başlamıştı.
“Söyleyeceğim ama babasına bu ne kızım böyle! Bacaya düşmüş gibi kokuyorsun!”
“Ay anne ne olur söyleyip, arkadaşımla aramı bozma! Yemin ettim diyorum anlamıyor musun?” diye cevap veriyordu Suzan hemen, olur annesi kıza bir şey derse o salak yalan söylemez, pat diye onun içtiğini söylerdi sigaraları.
Ergin bir üniversitenin takımında oynama karşılığında burs kazanmıştı. Sınava girecekti herkes gibi ama spor bursuyla o üniversitede okuyacaktı. İlk sınavda alacağı puan yeterli oluyordu. Bu yıldan sonra da milli takımda oynaması bekleniyordu. Gerçekten küçüklüğünden beri inanılmaz başarılı bir sporcu olmuştu. Zeynep gibi ayakları yere basan bir kızla birlikte olduğu için derslerini de hiç aksatmadan başarı ile götürdüğünü düşünüyorlardı öğretmenleri. Okul tarihinde onaylanan çok az ilişkiden biriydi onların ki, öğretmenleri bile birliktelikleri sürsün istiyordu yüzlerine söylemeseler de. Gülcan hanım kızının söylediklerinin etkisinde kalsa da her veli toplantısında Zeynep hakkında övgüler ve Suzan hakkında şikayetler duydukça tepesi atıyordu. Aynı sınıfta olmasalar da öğretmenleri onların kardeş gibi olduklarını bildikleri için Gülcan hanıma da bahsediyorlardı Zeynep’in durumundan. Kızcağızın bir annesi olmayınca Gülcan hanımın ona annelik ettiğini düşünüyorlardı büyük ihtimalle. Gülcan hanım kızının gazına gelmese, çok seviyordu Zeynep’i ama kendi kızı söz konusu olunca etkileniyordu haliyle. Yine de Suzan’a Zeynep’i örnek göstermekten geri durmuyordu elinde olmadan. Kızın doyumsuzluğuna çok üzülüyordu. Hüseyin bey de Ahmet beye dert yanıyordu bazen.
“Doyumsuz oldu bu kız Ahmet! Çok yüz verdik herhalde biz buna!”
“Yok ya gül gibi kız, siz beğenmiyorsunuz” diyordu Ahmet bey. Zeynep Suzan hakkında o kadar iyi şeyler anlatıyordu ki hep, adamcağız da kendi kızı gibi sanıyordu Hüseyin beyin kızını. Adamın neden şikayet ettiğini anlayamıyordu bir türlü.
Üniversite sınavı yaklaşınca paçaları tutuşan Suzan, Zeynep’e daha çok yapışır olmuştu. Onun ne sorsa anlatacağını biliyordu. Amacı son dakikada Zeynep’ten bildiklerini öğrenip başarılı olmaktı. Ona kalsa bir sene mezuna bırakır rahat ederdi ama şimdi bu salak kazanır o kazanamazsa evdekilerin dilinden kurtulamazdı. Zeynep’te arkadaşına seve seve yardım ediyordu. Onun moralini bozuk görünce hemen düzelmesi için diller döküyordu.
Zeynep İngilizce öğretmeni olmak istiyordu. Aslında öğretmenleri onun çok başarılı olduğunu ve mühendislik, doktorluk gibi bölümleri yazması gerektiğini söylüyorlardı ama o nedense İngilizce öğretmeni olmaya takılmıştı.
“Aman aklı yetmiyor kendine idealim diye bahane uyduruyor!” diyordu Suzan arkasından ama sınav yaklaştıkça onun aklının neye yeteceğine dair de endişeleri artıyordu
Ahmet bey de kızına daha iyi bölümler yazması konusunda bir kaç kez telkinde bulunmuştu ama Zeynep kararını verdiği için ikna olmuyordu. Yüksek bölümleri puanı tutsa da yazmayacaktı. İngilizce öğretmeni olacaktı o.
(devam edecek)