Zeynep kendini bildi, bileli babası ve halası ile birlikte yaşamıştı. Annesini hiç tanımıyordu. Onunla ilgili sorular sorduğunda babası, onun bazı nedenlerden çok uzaklara gittiğini ve bir daha gelmeyeceğini söylüyordu. Halası ise soruları yanıtlamak yerine “Kızım ben varım, baban var. Herkesin bir anne ve babası olmak zorunda değil ki!” diye cevap veriyordu. Zeynep annesinin neden bazı nedenlerden çok uzaklara gittiği ile ilgili sorularına da yıllar boyu yanıt bulamayınca sonunda sormayı bırakmıştı. Bazen annesinin öldüğünü ama üzülmesin diye ona söylemediklerini düşünüyordu sadece. Belki de bunu duymaktan korktuğu için de hiç bir zaman bu soruyu onlara soramıyordu.
Zeynep’in babası Ahmet bey eğitimli ve meslek sahibi bir adam değildi. Yaşadıkları küçük ilçe de günlük işlere koşturarak hiç evlenmeyen kız kardeşi ile kızına bakmaya çalışıyordu. Bazen inşaatlara gidiyor, bazen garsonluk yapıyor, mevsimlik işçi olarak tarlalarda çalışıyordu. Zeynep’e o kadar düşkündü ki onun her şeyi olması için neredeyse canını verecekti.
Ahmet beyin kız kardeşi Zekiye hanım Zeynep’in ortaokulu bitirdiği sene illet hastalığa yakalanınca, bu üç insanın evlerinde kurmuş oldukları huzurlu düzen bozulmaya başladı. Karın boşluğu ve bağırsaklara yerleşen hastalık üç dört ayın içinde Zekiye hanımı deyim yerindeyse yok etti ve sonunda zavallı kadın hastanedeyken hayata gözlerini kapattı. Zeynep hep annesinin öldüğünü ve ondan sakladıklarını düşünürken, annesinin yerine geçen halasını kaybedince o kadar üzüldü ki Ahmet bey kendi acısını bırakıp kızının yüzünü yeniden güldürmek için elinden geleni yapmaya başladı. Babasının da halası gibi hastalanıp öleceğinden korkan Zeynep, ona daha fazla acı vermemek için kendini hızla toparlamaya çalıştı ve içine attığı acıyı babasına yansıtmadan onu her gün eskisi gibi güler yüzle karşıladı. Bir süre sonra acı içinde bir yerlerde dursa da o da kendini daha iyi hissetmeye başladı ve bundan sonra babasına onun destek olması gerektiğine karar vererek derslerine ve evin işlerine dört elle sarıldı.
Ahmet bey kızını bir anda büyüten bu acı olaydan derinden etkilenmişti. Kız kardeşi Zekiye hanımın onlar için yaptıklarından sonra daha iyi bir hayat yaşayamadan ölüp gitmesi çok içine dokunmuştu. Kızının ikinci kez annesiz kalmış olması ise ayrı bir yaraydı. Zeynep’in annesi Kıymet hanımla çok severek evlenmişti. Onu daha mahallede ilk gördüğünde aşık olmuştu. Kıymet hanım esmer, simsiyah gözlü çok güzel bir kadındı. Bembeyaz teni bir porselen gibi görünürdü. Mahallenin zengin fakir bütün gençleri onun peşindeyken nasıl olmuşsa o da Ahmet neye gönlünü vermişti. Vermişti çünkü Ahmet bey diğerlerinden farklı olarak sevmesini bilen bir adamdı. Sevgisini tatlı sürprizlerle gösteriyordu. Kimi gün Kıymet hanımın penceresine kır çiçekleri bırakıyor, kimi gün kar kış demeden yürüyerek Kıymet hanımın çalıştığı atölyeye onu görmeye gidiyor ve sonra yeniden yürüyerek kendi işine dönüyordu. Kıymet hanım bu romantik ve sevgi dolu adama kapılmıştı. Ahmet bey hayal bile edemeyeceği bir kadınla evlendiği için çok mutluydu. Ona verecek katları, yatları yoktu ama sevgisini hiç eksiltmeden göstermeye hep devam etti. Kızları Zeynep doğduğunda Kıymet hanımın ve onun bir parçası olan kızına bir mücevher gibi davrandı. Karısı geceleri uykusuz kalmasın diye ona baktı, altını değiştirdi, hatta karısının göğsüne yatırıp onu uyandırmadan kızının emmesini sağladı.
Şimdi hem kıymetlisi karısı, hem biricik fedakar kardeşi Zekiye’si yanlarından ayrılmış, mücevheri kızı ile baş başa kalmıştı. Hayat kızına daha iyi şartlar sunabilmesi için ona yardımcı olmamış, evlendiğinde gücü neyse hep yerinde saymıştı. Zekiye’nin ölümünden bir yıl sonra bir yaz günü çalıştığı inşaatın önünde oturmuş molasında elindeki sigarasını tüttürürken “Ahmet sen misin bu?” diyen adamın sesine döndü.
“Hüseyin!” dedi heyecanla sigarasını yere atıp.
“Vay askerlik arkadaşım, canım kardeşim! Kaç yıl oldu!” diyerek sımsıkı sarıldı Hüseyin ona.
“Ne arıyorsun sen burada? Buralı mıydın?”
“Yok, eşimin tarafından bir akrabayı kaybettik onun cenazesine geldik beraber! Ben de sıkıldım onların arasında şöyle bir çıkayım dolaşayım dedim! Sen neler yapıyorsun? Burada mı çalışıyorsun?”
“Ne yapayım, amelelik yapıyorum işte! Hayat gülmedi be Hüseyin! Kız kardeşimi kaybettim bir yıl önce! Kızımla yaşıyorum!”
“Karın o nerede?”
“Onu da kaybettim diyelim!”
“Anladım, benim de bir kızım var, bu sene lise ikiye başlayacak!”
“Allah bağışlasın, Zeynep’le yaşıt desene!”
“Ahmet baksana seni pek iyi görmedim dostum! Yanlış anlamazsan bizim hanımla birikimlerimizle aldığımız bir dairemiz var apartmanda. Kiracımız da çıkıyor bu ay. Küçük bir yer öyle lüks bir daire düşünme, apartman görevlisi için yapılmış ama bina hiç öyle kullanmamış. Arkaya bakıyor. Kızını al gel bizimle! Burada seni bağlayan bir şey yok gibi!” dedi Hüseyin inşaatı işaret ederek, “Yani bu işten daha iyisini bulabilirsin şehirde, rahat edersiniz!”
Ahmet minnetle baktı arkadaşının yüzüne, “Sahi mi diyorsun Hüseyin! Ben de çok yoruldum aslına bakarsan bir çıkar yol arıyordum kendime. Zekiye’nin anıları ile dolu bu evden ayrılmak Zeynep’e de iyi gelir hem!”
“Tabi Sahi diyorum! Bak biz yarın buradan ayrılacağız, al bu benim kartım, telefonum da üzerinde yazıyor. Sen burayı toparla, kiracı on güne çıkacak. Ara beni, bacanağın bir nakliye şirketi var, ben yollatırım kamyonu, ona biner gelirsiniz eşyalarla olmaz mı?”
“Olmaz olur mu kardeşim! Hızır gibi yetiştin geldin! Allah razı olsun!”
“Senden de olsun kardeşim, Suzan’da apartmanda candan bir arkadaş edinir, kızınla kardeş gibi büyür giderler!”
Ahmet bey büyük bir sevinçle döndü o akşam eve. Zeynep uzun süre sonra babasının yüzündeki bu mutluluk ifadesini görünce heyecanla dinledi anlattıklarını.
“Canım babam sen nereye dersen gelirim ben!” diyerek sarıldı onun boynuna.
“Hem senin de candan bir arkadaşın olur bak benim arkadaşım Hüseyin olduğu gibi!”
“Olur babacığım seninle her yerde mutlu olurum ben sen sakın beni merak etme!”
Ahmet bey kızının da bu taşınma fikrine sıcak bakmasından çok mutlu oldu ve ertesi günden başlayarak sağdan soldan topladıkları kolilerle evdekileri paketlemeye başladılar. Ahmet bey iki üç gün sonra Hüseyin beyi arayıp o kiracı çıktı, kamyonu gönderiyorum dediğinde hazır olacaklarını bildirdi. Hüseyin bey de büyük bir sevinçle karşıladı arkadaşının geliş kararını. Hiç değilse evlerini güvendikleri birine vereceklerdi. Zaten şimdilik o evden gelecek kiraya ihtiyaçları olmadığı için ona söylemese de Ahmet bey kendini toparlayıp hayatını düzene koyana kadar da kira almayı düşünmüyordu. Hüseyin beyin karısı Gülcan hanım da kocasının arkadaşı ve kızının apartmanlarına gelmesinden memnun olmuştu. Kızları Suzan her istediğini yapmalarına rağmen hırçın bir kızdı. Onun da apartmanda bir arkadaşı olması belki huylarının biraz yumuşamasına neden olurdu. Biraz da yokluğun ne olduğunu anlardı onlara bakarak.
On beş gün içinde Hüseyin beyin kiracısı evi boşaltıp çıkınca hemen söz verdiği gibi bacanağının nakliye şirketinden bir kamyoneti Ahmet beyin evine gönderdi. Eşyalar bir kamyoneti ancak dolduruyordu zaten. Ahmet bey ile Zeynep’te şoförün yanına sıkıştılar ve böylece hayatlarında yeni bir dönem başlamış oldu. Geldikleri yerde bahçe içinde bir gecekonduda yaşarlarken bir apartmanın girişinin iki kat altında, arka tarafta karanlık ve küçük bir daireye taşınmak, Zeynep’e saraya gelmiş gibi hissettirmişti. O şehirde ve bir apartmanda yaşamayı hep merak ediyordu. Ayrıca babasını daha fikriyle mutlu eden bu yerin onlara kötü bir hayat sunması olasılığı yoktu. Musluklarından sıcak su akıyor, ısınmak için bahçeden odun taşınmaları gerekmiyordu. Ayrıca tuvaleti de eski evlerine göre çok çok güzeldi.
(devam edecek)