Hayat yeniden yükleniyor! – Bölüm 15

Nur bir taraftan hazırlanırken bir taraftan yan gözle savaşçıyı süzüyordu. O kadar narin ve naif bir adamdı ki karşısındaki ona nasıl savaşçı diyebildiklerini anlamak zordu bu haliyle. Oysa diğer boyuta geçtiklerinde kaslı, kollarında dövmeleri olan, sert hatlı, uzun saçlı, iri yarı, neredeyse korkutucu bir adamdı. Parmaklarında tuhaf yüzükleri vardı. Konuşurken Nur’un gözü o yüzüklere takılıyordu. Bazıları vücudundaki dövmelerle aynıydı. Bazıları da Nur’un çocukluğundan beri çizdiklerine benziyordu. Işık dili demişlerdi bu çizgileri sorduğunda.

“Ben ışık dili mi biliyorum?”

“Elbette biliyorsun, hatırlayacaksın! Başka diller de biliyorsun!”

“Sahi mi? Nereden öğrendim peki?”

“Bu dil öğrenilmez, o içindeki kütüphanede zaten var!”

“Beni incelemeyi bırakır mısın, buraya gelerek yeterince tehlikeye atıldım zaten. Seni yakalanmadan kütüphaneye götürmek zorundayım!” dedi savaşçı gergin bir sesle.

“Adın ne?” diye sordu Nur çantasını alıp kapının önüne çıkınca.

“Adımı ne yapacaksın?”

“Bilmiyorum! Merak ediyorum sadece, hepsi bu, konuşman da değişik geldi!”

“Ben Avusturya’lıyım, orada yaşıyorum, bu sabah uçakla geldim buraya!”

Nur onun sapsarı saçlarına baktı, narin bedenine ve şeffaf gibi duran tenine baktı elinde olmadan, “Avusturya mı? Ben hepimizin burada yaşadığını sanıyordum!”

“Yaşamıyoruz! Haydi çabuk ol. Her zaman gittiğin yoldan gitmeyelim bu gün! Şu şapkanı da biraz aşağı indir! Koluma gir ve yolu göster!”

Nur onun söylediklerini yaptı, soruları daha sonra sorabileceğini biliyordu ama zihni durmadan yeni sorular üretiyordu. Caddenin diğer tarafından iki binanın arasından arka sokağa geçtiler. Nur bu yolu bir süre önce keşfetmişti. Caddeye bakan binaların çoğunun hem caddeye, hem de arka sokağa açılan bahçe kapıları vardı. Yoldaki tadilat artık sona erdiği için bir arka sokaktan geçebiliyorlardı.

“Senin savaşçı olduğunu nereden bileceğim?” dedi birden bire, Seçkin’in şoförüne güvenip arabaya binişi gelmişti aklına.

Savaşçı durup ona baktı, “Tamam haklısın!” dedi ve onu bir bahçedeki ağaçların içine doğru çekerek Nur’un elini tuttu ve kendi göğsünün üzerine koydu. Nur içine yayılan garip güven duygusunu tanıdı hemen. Bu buluştuklarında hissettiği huzur ve güvendi.

“Tamam mı?” dedi savaşçı, “Gidebilir miyiz?”

Nur başını salladı heyecanla ve ağaçların arasından çıktılar, yeniden sokağa dönüp, hızlı adımlarla giderlerken yanlarından hızla bir araba geçti ve araba biraz ileride aniden durdu. Savaşçı sokaktan yana geçerek, Nur’u binaların olduğu tarafa doğru çekti. Gözlerini arabadan ayırmadan bakıyordu. Araba bir süre sonra yeniden hareket etti ve uzaklaştı.

O sırada Nur’un telefonu çalmaya başladı, “Seçkin arıyor!” dedi heyecanla ve hemen açtı. Seçkin akşam olanları hatırlıyordu. Bu defa hafızasındakileri silmek için uğraşmamışlardı. Olanları anlayamıyordu ama Nur’un ve diğerlerinin babasının ve ortaklarının arayıp durduğu özel insanlar olduklarını biliyordu. Garip bir şekilde korkmuyordu onlardan ve kendini yakın hissediyordu.

“İyi misin bilmek istedim!” dedi yorgun bir sesle.

“Çok iyiyim merak etme, sen bir an önce iyileşmeye bak!”

Savaşçı ona bakıp, “Sakın söyleme!” diye mırıldandı. Nur onun ne yapmaya gittiklerini belli etmesini istemediğini anlamıştı.

“Şimdi kapatmam gerek, dinlen!” dedi ve kapattı telefonu.

“O bizi ele vermez biliyorsun!” dedi savaşçıya, “Dün bize yardım etti!”

“Dün akşam onu görenlerin hiç biri bir şey hatırlamıyor, onu bu işin içine sokamayız! Telefonda da olsa kesinlikle onunla bu konuları konuşmamalısın!”

“Ama o hatırlıyor değil mi?”

“Hatırlıyor! Buna müdahale edemiyoruz!”

Nur’un kalbi heyecanla çarptı yeniden, “Seçilmiş kahramanım!” dedi kendi kendine.

“Odaklan şifacı!” diye azarladı onu savaşçı ve kolundan çekiştirip adımlarını hızlandırdı.

“Biliyor musun eski tavırların bu haline hiç yakışmıyor!”

“Bu adam senin dikkatini dağıtıyor!”

“Sen hiç aşık olmadın mı?”

“Evliyim ben iki kızım var!” dedi savaşçı gülerek, “İstersen oturup bir yerlerde kahve içelim ve kendimizden bahsedelim!”

Nur’da gülümsedi ve adımlarını hızlandırdı onunla birlikte. Kütüphaneye girip hemen yukarı çıktılar.

“Sence plan hazır mı?” dedi zaman bükücü onlar içeri girer girmez savaşçıya.

“Hazır olmak zorunda ortaya çıktık, hızlı hareket etmek zorundayız!”

“Dün akşam ki gibi olmayacak bu sefer! Dün sadece mekan değiştirdik!” dedi madde sihirbazı.

“Salgın Afrika ülkelerinde yayılmaya başlamış!” dedi zaman bükücü, “Liderler bunun bizim suçumuz olduğunu açıklamaya hazırlanıyorlarmış!”

“O da ne demek?” dedi Nur.

“İşaretlilerin yaydığı enerjiden ve insanların onlara güveninden kurtulmak zorundalar! Bu yüzden kendi korku ve kaos ihtiyaçları yüzünden yaratacakları her şeyi bizim üzerimize atacaklar! Böylece ortaya çıksak bile kimse bize güvenmeyecek!”

“Neden kendimi Gotham şehrini kurtarmaya çalışan ama kendini bir türlü sevdiremeyen Süperman gibi hissediyorum acaba?” dedi savaşçı.

“Süper kahraman filmleri izleyen bir savaşçımız var!” diye güldü madde bükücü.

“Sen izlemiyor musun?”

“İzliyorum!”

Zaman bükücünün ters ters baktığını görünce toparlandılar. Aralarında en az konuşan her zaman oydu. Sadece ihtiyaç olduğunda konuşur veya güçlerini kullanırdı. Bunun dışında genellikle sessizce diğerlerini dinlemeyi tercih ediyordu. Onun kendilerinden çok boyutlu olduğunu hepsi biliyorlardı. Zaman bükücü aynı anda bir çok boyutta olabiliyordu. Hemen hepsinin böyleydi ama bir boyuttayken diğerine kapatıyorlardı kendini, zaman bükücü gibi her şeyi aynı anda yaşayamıyorlardı. Bu onun yeteneğiydi. Bu yüzden şimdi yapacakları şeyi o planlıyordu. Aynı anda birden çok yerde ve zamanda olabilen oydu. Sürekli dolaşıp en uygun yeri ve zamanı belirlemişti. Diğerlerini oraya taşımak için çok enerji harcayacaktı.

Son bir kez bütün planı gözden geçirdiler.

“Maddeleşmemek konusunda kararlı mıyız?” dedi zaman bükücü.

“Gerekmediği sürece hayır!”

“O zaman titreşimimizin çok yüksek olması gerekiyor, tamam değil mi?” dedi madde bükücüye bakarak.

Madde bükücü başını salladı. Onun görevi de buydu.

“Atomlar ve elektronlar ölçeğine indiğinizde, nesnelerin günlük boyutlarda ve hızlarda hareketini ve davranışlarını tanımlayan klasik mekanik denklemlerinin çoğu işe yaramaz hale gelir. Çünkü klasik mekanikte nesneler, belirli bir zamanda, belirli bir yerde bulunur. Kuantum mekaniğinde ise nesneler, bunun yerine, bir olasılık sisi içerisinde bulunurlar; A noktasında bulunmalarının belli bir olasılığı ve B noktasında bulunmalarının da başka bir olasılığı vardır. Bu böyle, her bir durum için devam eder…(*)” diye anlatmıştı bu durumu madde bükücü, Nur’u eğittikleri toplantılardan birinde, “Sicim teorisi olarak bunu internette araştırmalısın, o zaman sana anlatmam daha kolay olabilir”

Nur için çok yeni ve farklı konulardı bunlar, dünyaya ve çevresine alışılmışın dışında bir gözle bakmaya her zaman alışıktı ama yine de büyüdüğü toplumun algı ve bilgisinden sıyrılıp, mucizelerin ardındaki gerçeği de kavraması gerekiyordu. Sihir veya mucize sanılan her şeyin gerçekte mevcut olmayan bilimsel gerçeklere dayandığını insanlar onlarca veya yüzlerce yıl sonra bile fark edebiliyorlardı. Bu bilince rağmen mevcut bilim algısını aşamadıkları için olası gerçekleri daima göz ardı ediyorlardı. İnançlarına, mevcut bilimin sınırlarına yenik düşüyordu zihinleri.

Bu alnında madenci ışığı ile karanlık bir mağarada ilerleyen bir adamın durumuna benziyordu. Alnındaki ışığın aydınlattığı kısmı görüyor, algılıyor ve gerçek sanıyor, arkasında ve önündeki karanlıkta olanları ise bilemiyor ve ancak zihninin ürettiği, hayal gücünün yettiği kadarı ile tahmin edebiliyordu. Geçmiş ve gelecek insanlar için aynı böyleydi. Oysa zihninin ve hayal gücünün el ele verip ürettikleri sadece insanın bilgisi, algısı, tecrübesi ve elbette beş duyusu ile sınırlıydı. Bunların üzerinde bir şeyin var olabileceğini zihni asla bilemezdi çünkü onun sınırları vardı. O alnındaki ışık sayesinde görebildiği yerle sınırlı ve güvende kalmayı seçerdi her zaman.

“Peki ya bilim/bilgi/deneyim, o alnımızdaki ışık gibi gerçekleri aydınlatmaya yetmiyorsa henüz? Henüz tek başına olan her şeyi açıklayamıyor diye, olası şeyleri yok saymalı ve beklemeli miyiz? Birisi sahip olduğumuz bilimi/bilgiyi/deneyimi ile onu açıklamayı başarana kadar! Sahip olduğumuz bilime/bilgiye/deneyime inanmak yanlış bir şey değildir, ancak sahip olduğumuz ve ilerisi olan bir bilim/bilgi/deneyim olduğunu da kabul etmek zorundayız her zaman.”

(devam edecek)

(*) https://evrimagaci.org/kuantum-mekanigi-nedir-atom-alti-parcaciklarin-dunyasi-evreni-daha-iyi-anlamamizi-saglayabilir-mi-9867

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s