“Zaman bizim sandığımız gibi geçmişten gelece akmıyor! Bunu sizlere anlatabilmem için aylara ihtiyacım olabilir ve şimdi o kadar zamanımız yok.”
“Peki diyelim dediğinizi yaptık ve salgının ilk hazırlıklarını yok ettik! Bir süre sonra yeniden denemeyecekler mi?”
“Epey bir süre sonra yeniden deneyebilecekleri şekilde müdahale etmek zorundayız bu yüzden?”
“Peki ya diğer konu ne olacak? Sanayileşmeyi durdurmak için icatları mı yok edeceğiz?”
“Planı bozmamız gerek şimdilik, sonra geri gelip gelişmelere bakarız. Eğer yine de amacına ulaşmaya yakında başka şeyler deneriz!”
“Zamana müdahale edeceğiz?” dedi madde sihirbazı, “Bu çocuk oyunu değil! Bence fiziksel müdahale yeterli olmayacaktır!”
“Ne demek istiyorsun?”
“Demek istediğim zihin okuyucunun yeteneklerine ihtiyacımız olacak ve belki şifacının. Her şeyi yeniden yapmalarını erteleyecek en etkili şey düşüncelerini değiştirmek olabilir!”
“O zaman ilk planlandığı zamanı bulmamız gerek. İlk düşünenleri ya da doğru mu?”
“Bence öyle!” dedi madde sihirbazı, “Yine de fiziksel bir müdahale gerekirse o zaten benim işim!”
“Bana makul gözüktü!” dedi savaşçı düşünceli bir sesle, “Lidere bilgi vermeliyiz!”
“O halde bir kaç gün sonra yeniden buluşalım!”
Nur anlatılanları duyunca aklındaki tüm soruları unutmuştu, herkesle birlikte o da ayağa kalktı ve geldiği kapıya doğru yürümeye başladı.
“Şifacı!” diye seslendi zihin okuyucu arkasından.
“Efendim?”
“Duygularını kontrol et ve kendini belli etme lütfen! Bu senin için çok tehlikeli, daha çok yenisin!”
“O hasta hissettim bunu!”
“Senin şifacı olduğunu anlarsa, ailesine bahsedebilir!”
“Ailesine mi?”
“Babasının kim olduğu hakkında bir fikrin yok değil mi?”
“Hayır bunu hiç düşünmedim açıkçası. Yo dur bir dakika! Sanayi!”
“Evet!”
“Babası da bu işin içinde yani?”
“Başında diyelim bu topraklarda!”
“Şaka yapıyor olmalısın!”
“Çok ciddiyim! Onlar bizi peşimizdeler unutma! Uyanışı sağladığımızı biliyorlar! Kim olduğumuzu bilmiyorlar!”
Nur endişeyle baktı onun yüzüne Bir anda bütün her şeyin ortasına nasıl girmişti böyle?
“Görüşürüz!” dedi zihin okuyucu
“Görüşürüz!”
Eve gider gitmez internetten çalıştığı şirket, Seçkin’in ailesi hakkında biraz araştırma yapmaya başladı. Yabancı şirketlerin çoğunun Türkiye’de açtığı fabrikaların ortağıydılar. Pek çok markanın ülkeye gelmesini sağlayarak ekonomiye sağladıkları katkılar hakkında pek çok yazı bulunuyordu. Fabrikaların sayısı o kadar çoktu ki, bunun parasal değerini tahmin etmek bile mümkün değil gibi gözüküyordu. Nur tüm bu zincirin içinde sadece sahip oldukları bir dergide çalışıyordu. Basın dahil her sektörde vardılar aslında takip edince. Sadece onlar değil, onlarla birlikte on aile daha bu ortaklıkların içindeydi. Çocuklarının tamamı yurt dışında eğitim görüp sahip oldukları işlerin yönetim kademelerine geçmişlerdi.
“Aman Tanrım!” dedi bakarken, yurt dışı ve yurt içinde pek çok sağlık örgütünü destekliyor ve yüksek değerde finans sağlıyorlardı. Zengin ailenin sosyal sorumluluk üstlenmesi gibi görünüyor olsa da Nur az önce kütüphanede duydukları ile bağdaştırmıştı doğrudan.
Çok gelişmemiş göründüğü halde sadece kendi ülkesinde olanlar buysa, o zaman dünyanın kalanında neler oluyordu acaba? Dahası Seçkin tüm bunların neresindeydi?
Kafası karman çorman olmuş yatağın içinde oturuyordu diz üstü bilgisayarının ekranına bakarak. O sırada sessizde bıraktığı telefonun ekranına düşen mesajı gördü.
“Merak ettim, nasılsın?”
Bilinçsizce telefonu eline aldı ve ekrandaki harfleri seyretti bir süre, dokundu parmağıyla.
“Ben iyiyim, sen nasılsın?” yazdı çabucak.
“Seni göremediğim için biraz kalbim ağrıyor!”
“Kalbin mi? Bir doktora gidelim ister misin?” yazdı panikle. Aklı o kadar doluydu ki, kalbinden bahsettiğinde dün hissettiklerini hatırlamıştı hemen.
“Doktorumu yarın göreceğimi umuyorum!”
“Sahi mi randevu mu aldın?”
“Senden bahsediyorum Nur!”
Kaldı bir an için, gülse mi ağlasa mı bilemedi.
“Yarın görüşeceğiz!” yazdı gülümseyerek.
“Tamam iyi geceler!”
“Sana da!”
Telefonu aldığı yere bırakıp gözü ekrana kayınca, yeniden sorular doluştu zihnine. Onu koruyanlar olduğuna göre, herhalde yanlış bir şey yapsa uyarırlardı diye düşündü.
“Yeryüzü özgür irade alanıdır şifacı. Herkes dilediği seçimi yapmakta özgürdür. Işık veya karanlıkta öyle. Işığın daha çok karanlığın daha az izni var diye bir şey de söz konusu değildir. Burada herkes eşittir ve irade özgürdür. Müdahale edilmez. Hiç bir zaman edilmedi. Yeryüzünün diğer yaşam kürelerinden farkı daima bu oldu. Bu yüzden karma var! Özgür iraden ile düşündüğün tek bir şeyin bile sonucunu yaşarsın. Şöyle yazmış bir yazar, bir insan öfkelendiğinde masumca birinin ölmesinden ne kadar mutluluk duyacağını düşünürse, bu dünyanın başka bir yerinde birinin öldürmekten mutluluk duymasına neden olur! Bu başka bir yerin neresi olduğunu ise kimse bilemez! Kelebek etkisi! Soluduğumuz havayı hatırla!” demişti madde sihirbazı bir konuşmalarında.
Yani hata bile yapacak olsa kimse ona müdahale edemeyecekti doğrudan. Belki bu gün zihin okuyucunun yaptığı gibi önceden uyaracaklardı sadece ama devam etmek ya da etmemek Nur’un tercihi olacaktı. Yaptığın ve yaptığının sonuçlarından sorumluydun. Sonuçları her kimi etkilerse etkilesin.
“Neden bu kadar çok kötülük var dünyada! Neden insanlar iyi olanı seçmek yerine kötüyü, karanlığı seçiyorlar!”
“Aslında tek hataları var!”
“Nedir?”
“Kendileri yerine başkalarının karar almasına izin veriyorlar da ondan!”
“Nasıl yani?”
“İnsan içinde bir bilgi hazinesi ile yaşayan en cahil varlık şu anda. Kendi hazinesinin farkında değil ve ulaşması için yapması gerekenlerin tam tersi yönünde eğitildi bunca zamandır. Eğitim ile sadece okul gibi şeyleri düşünme, bunlar gelenekler olabilir, bazı inançlar olabilir, yazılı olmayan kurallar olabilir. Hayatımızda ne kadar çok şeyi sorgulamadan yapar veya yaşarız hiç düşündün mü?”
“Pek sayılmaz!”
“Düşün öyleyse, en basit olanları bile. Dur ve bunu neden yaptığını, sana bunu yapmayı kimin öğrettiğini hatırlamaya çalış! Her şey sana öğretildi unutma. Bilinçli veya bilinçsiz öğretildi, sen de bilinçli veya bilinçsiz öğrendin! Peki ya bunların bazıları senin kendi hazineni bulmanı engelleyen şeylerse. Sen ve senden önceki nesillerin sorgulamadan yaptığı ve nihayet sana aktarılan şeylerin faydalı veya faydasız olduğunu hiç tartıştın mı kendinle?”
“Hayır, yani çok nadir olumsuz bir sonucu olmadıkça hayır!”
“Evet konforunu bozmadığı sürece hayır!”
“Doğru!”
“Biraz düşün o zaman bundan sonra. Bakalım neler fark edeceksin?”
“Neden sen söylemiyorsun bir kaçını yardımcı olmak için?”
“Bir öğretmen öğrencisinin yerine ödev yapmaz. Sadece yolu gösterir küçük hanım! Senin içinde ben yolculuk edecek değilim. Ben söylersem benim yolculuğum olur!”
Ertesi gün akşam Seçkin ile yeniden buluştuklarında onu özlediğini fark etti. Sadece bir gün görmemişti ama onu hem özlemiş, hem de merak etmişti. Seçkin ile hissettikleri tam olarak aynıydı o anda.
“Akşamın güzel geçti mi?” diye sordu hemen Seçkin
“Evet güzeldi teşekkür ederim! Senin nasıldı?”
“Boş! Seninle birlikte vakit geçirmeye çok alışmışım sanırım!”
“İşte yine birlikteyiz değil mi?”
“Evet öyle!”
Yine konuşarak yürüdüler biraz ve sonra kahve içmek için oturdular. Nur onun yüzüne bakıp kalbinde bir sorun olduğunu aklından çıkaramıyordu bir türlü.
“Bir arkadaşım!” dedi konuya nasıl gireceğini bilemeden, “Midesi ile ilgili bir sorun yaşamış. Dün bahsetti biraz! İnsan bazen vücudunda bir sorun olduğunu fark etmeyebiliyormuş. Sık sık kontrole gitmeli belki de ne dersin?”
“Geçmiş olsun, ağır mı durumu?”
“Yani zorlamış biraz ama şimdi iyi. Beni de biraz korkuttu açıkçası, kendimize dikkat etmeliyiz! Sen hiç baktırdın mı midene ya da diğer şeylere? Ne bileyim, ciğer, kalp, böbrek falan öyle şeylere!”
“Hayır hiç baktırmadım! Aslına bakarsan pek hasta olmadım bugüne değin! O yüzden de hiç aklıma gelmedi.”
“İşte hasta olmadan baktırmalı dedi arkadaşım da dün, biraz kafam karıştı!”
“Bence sen arkadaşına üzülmüşsün o da seni biraz korkutmuş, bence ikimizde gayet iyiyiz! Güzel şeyler konuşalım mı?”
“Tabi, tabi iyiyiz, güzel şeyler konuşalım!” dedi Nur sıkıntıyla.
(devam edecek)