Yatağa uzanıp gözlerini tavana dikti ve konuştuklarını düşünmeye başladı. Geçmişten bugüne dünya tarihi hakkında belki de çok az insanın duyabileceği şeyler dinlemişti. Neredeyse bir sinema filmi için bile abartılı denebilecek şeyler hem de.
İnsanlığın bildiği en eski tarihten bile daha eski bir tarihte insanoğlu henüz yeryüzünün kalıcı sakini değilken başlıyordu bu hikaye. Evrenin pek çok yerinde yaşayan, pek çok varlığın bir araya gelerek yaşayan bir kütüphane kurma niyetleri ile ortaya çıkmıştı. Kütüphane şimdiki bildiğimiz anlamda kitaplarla dolu bir kütüphane değil, yaşayan organizmaların yükleneceği bilgi ve özelliklerle dolu bir kütüphane olacaktı. Belki kütüphane bile doğru kelime değildi ama ona böyle anlatılmıştı. Özünde tüm o varlıkların tarih, bilgi, deneyimleri sonucunda elde ettikleri kütüphane niteliğindeki bilginin yanı sıra, fiziksel ve manevi yeteneklerinin, biyolojik özelliklerinin tek bir varlıkta toplanabileceği bir yer. Öyle bir varlık ki tüm evrenin sırrını içinde barındırır, tüm soruların cevaplarını ancak kendinde bulabilir. Bir varlıkla kurulan sisteme bir kütüphane denemezdi elbette. Tek kitaplı koca bir binaya kütüphane denilebilir miydi. Bu varlıklardan oluşan bir toplumdan bahsediliyordu. Yani bu varlık ya da organizma her neyse aynı zamanda birbiriyle etkileşim kurabilen, sosyalleşebilen bir toplumu oluşturacaktı. Evrendeki tüm sırlar ve yaşamlar seçilen bir gezegende var edilecek bu varlıklarla gelişmeye devam edecekti. Her bir türün kendi başına yaşadığı özellikler diğer tüm türlerinki ile karılacaktı ki böyle bir oluşumun sonuçlarını hayal etmek bile heyecan vericiydi.
Elbette böyle bir hazineyi barındıracak ve gelişmelerine olanak sağlayacak bir ortam yaratılması gerekiyordu öncelikle. Bu öyle bütüncül bir yapı içinde olmalıydı ki, her şey evrendeki diğer her şeyin doğallığına özdeş, hem izlenebilir, hem de bağımsız olmalıydı. Eğer bu varlıklar kendi aralarında sosyalleşerek farklılaşma yoluna gitmeye karar verirlerse bile bu sürece müdahale edilmeyecekti.
“Vay be!” dedi Nur, şimdi kendi kendine tekrarlarken ne kadar inanılmaz bir hikaye dinlediğini daha iyi anlıyordu, “Özgür irade alanı!” dedi kendi kendine. Planlanan yaşam formunun gelişim ve evrim sürecine bu isim verilmişti. Müdahale edilmeden neler olacağız gözlemlenecekti sadece.
Her türün tarihi, bilgisi ve gelişimi de aynı zamana devam edeceğinden bu türün de zaman zaman güncellenmesi gerekecekti elbette. Aksi durumda hazırlanan her şey hazırlandığı döneme ait olarak kalıp, güncel ve yaşayan bir ortam yerine, nostaljik bir dünyadan başka bir şey olmazdı. Bu nedenle organizma, varlık ya da onlar her ne dediyse bu şeyin evrenin kalanından güncelleme alabileceği bir alıcı ve çeviricisi olacaktı. Tüm varlıklara güncelleme aynı anda yapılacak, böylece her birinin aynı anda bilgilenmesi sağlanacak uyum bozulmayacaktı.
Sonunda tam sistemli bir yapı tasarlandı. Bu yapı üzerinde toplam dokuz tane yaşam küresi olacak, bu yaşam kürelerinin hepsinde farklı boyutsal alanlarda farklı yaşam formları oluşturulacak ve her birinin gelişimi ve dönüşümü ayrı ayrı takip edilecekti. Projenin başarılı olması için öncelikle farklı koşullarda oluşturulan bu yaşam kürelerinde süregelecek yaşamın da birbirlerinden haberi olması istenmiyordu. Eğer sistemin bir kısmını çözerler ve diğer yaşam kürelerine ulaşmayı denerlerse bile ortak hareket etmeleri engellenecek şekilde önlemler alınmıştı. Her yaşam küresinin yaşam formları farklı boyutlarda olacaklardı. Yatay ve dikey çok katmanlı bir yapının içinde farklı katmanlarda olacaklarından birbirlerini göremeyeceklerdi. Bunu çok katlı ve her katında pek çok dairesi olan bir gökdelen ile örnekliyorlardı. Tam olarak böyle olmasa da daha anlaşılır bir anlatım oluğunu ekleyerek. Her yaşam formu farklı bir dairede olacak, aynı bina yani düzlem üzerinde olmalarına rağmen birbirlerini isteseler de bulamayacaklardı. Çünkü bu gökdelendeki dairelerin onların görebileceği kapıları ve pencereleri yoktu.
Proje kısa zamanda hayata geçirildi ve yaşayan kütüphanelerin yaşam küreleri tasarlandı, boyut katmanları oturtuldu ve son olarak da yaşam formları oluşturularak her bir küreye yerleştirildi. Böylece aynı özellik ve bilgilerle donatılmış aynı tür yaşam formlarının farklı yaşam kürelerinde, yani farklı koşullarda nasıl gelişim göstereceklerini de takip edebileceklerdi. Bu tıpkı deniz ve kara kaplumbağalarını takip etmeye benziyordu. İkisi de kaplumbağaydı ama biri karada, biri denizde birbirine benzer ama bir o kadar da farklı bir yaşam zinciri içindeydiler. Üstelik birbirlerinin hayatlarına dahil olamadan, hatta birbirlerini fark etmeden yaşıyorlardı.
Her şey o kadar hızlı ve büyüleyici bir şekilde ilerlemeye başladı ki, kısa zamanda evrenin çok uzak köşelerinde bile bu yaşayan kütüphanenin güzelliği ve başarısı konuşulmaya başlandı. Projeden haberi olmayan, dahil edilmeyen türler, diğerlerinin sırlarını keşfetmek isteyen türlere kadar pek çoğu bu sisteme göz dikti. Bu kütüphane türlerin üstün özellikleri kadar zayıflıklarını da barındırıyordu bu da ele geçirilmek istenilen sistemlerin zayıf taraflarını keşfetmek için cazip bir bilgi merkezi olmasını sağlıyordu. Bunun da ötesinde yaşam kürelerindeki formlar gelişmeye başladıkça onlara yüklenen yaşam enerjileri miras aldıklarından çok daha yükseldi ve bu enerjilerin onların yaratanlarca kendi yaşam sistemlerini geliştirmek için kullanılabileceği keşfedildi. Bu da yaşam kürelerinin yaratılış amaçlarından çok enerji hasat edilecek besin tarlaları gibi görülmesine neden olmaya başladı.
Enerji ve besin benzetmeleri elbette insan aklının sınırları içinde anlaşılabilsin diye kullanılan tabirlerdi. Eğer günümüzde bilim adamları yeryüzündeki her şeyin atom denilen küçük parçacıklardan oluştuğunu çözmemiş olsalar, bunun üzerine yeni gelişmeler de en küçük sanılan atomların bile daha küçük taneciklerden meydana geldiğini çözememiş olsalar bu kelimelerle bile ortaya çıkan durumu tarif etmek mümkün olmazdı.
“Of sahiden çok karmaşık” diyerek sıkıntı ile döndü yatağın içinde Nur, daha da devamı olan bütün bu hikayeyi gerçekten üç beş dakikanın içinde mi dinlemişti. Şimdi kendi kendine tekrar ederken bile epeyce zaman geçmiş, iyice uyku bastırmıştı. Gözlerini kapatıp uykuya direnmemeye karar verdi. Bu güne kadar uyumak onun için hep yeni bir macera olmuştu zaten. Sadece bu gün gerçekten uyanıkken aynı maceraya dahil olmuştu.
Daha uykuya geçer geçmez kendini yeniden o huzur dolu yerde buldu. Bu defa yanında kimse yoktu. O yüzden sakince su sesini dinledi ve etrafı seyretti. Burasının neresi olduğunu soracak vakti bile olmamıştı. Her neresiyse kendisini hiç bir yerde olmadığı kadar güvende ve huzurlu hissetmesini sağlıyordu. Sabaha kadar sakin ve derin bir uyku uyudu. Saatin sesi ile fırlayıp hemen okula koştu.
Neredeyse on günde bir kiliseden bozma kütüphanede toplantılara katılmaya başlamıştı. Her gittiğinde kendisi ve yaşam küreleri hakkında daha çok şey öğreniyordu. Anlatılanların hepsini sindirmesi, sorularını biriktirmesi için ona zaman veriyorlardı.
(devam edecek)
Çok ütopik bir hikaye hiç benlik değil
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler ❤ böyle bir hikayeyi ben yazmak istediğim için yazıyorum sonra yine döneceğiz sizin sevdiğiniz türlere ❤
BeğenBeğen