Ertan, Hakan bey ile konuşurken Suden hanımın sessiz kalması, Seval’i de durgunlaştırmış kendi düşüncelerine dalmıştı. Hakan beyin birden yükselen sesi sıçramasına neden oldu. Hepsi birden Hakan beye hazır olduklarını belirtmek ister gibi kıpırdandılar. Bu arada yemek servisi henüz başlamamış, önlerinde boş tabakları ile bekliyorlardı. Hakan bey insanları bekletmeyi ve zenginliğini sergilemeyi her zaman severdi.
“Dün kızımın ne kadar duygusal ve iyi yürekli bir insan olduğunu gördüğünüz! ” dedi ondan beklenmedik yumuşak bir sesle.
Suden hanım böyle bir giriş beklemediği için baktı babasına, şimdi konuyu onun zayıflıklarına getirmeye ne gerek vardı.
“Suden hanım her zaman naif bir insan” dedi Ertan.
“Sizin müstakbel eşiniz de öyle!” dedi Hakan bey Seval’i süzerek.
Seval rahatsız oldu bu bakışlardan, bir anlam veremedi.
“Ertan bey sizce eşiniz ve kızım arasında bir benzerlik yok mu?”
Suden hanım neredeyse sandalyeden düşecekti bu sözler üzerine, fark etmeden yüksek sesle bir şeyler mi söylemişti acaba sabahtan beri.
Ertan’da ne diyeceğini bilemeden bir Suden hanıma bir de Seval’e baktı elinde olmadan, ikisi de zarif ve güzellerdi. Yüzlerine özel yapılmış gibi duran ufak burunları, hüzünlü bakan kahverengi gözleri, hafif çıkık elmacık kemikleri ve ince dudaklıydılar.
“Şaşırtıcı şekilde benziyorlar öyle değil mi?” dedi Hakan bey gülerek.
“Baba ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi Suden hanım, sinirleri bozulmuştu sabahten beri Nurdan’ın söylediklerini düşünüyordu zaten.
“Sana kızını geri veriyorum!” dedi Hakan bey sanki sıradan bir şey söyler gibi.
Suden hanım titreyerek ayağa kalktı, “Yani gerçek mi?” dedi gözleri dolmuştu.
“Biliyor muydun?” dedi Hakan bey istifini bozmadan.
“Bunu nasıl yaparsın?”
Seval ne olduğunu anlamadan bakıyordu, tuhaf bir aile anlaşmazlığının ortasında oldukları belliydi ama konunun onlarla ne ilgisi vardı çözemiyordu.
Seval, onun üzerinden Suden hanımı böyle rahatsız ettiği belli olan bir konuya girilmesine çok üzülmüştü. Hakan bey hakkında iyi şeyler söylenmediğini anlatmıştı Ertan ama kendi kızını başkalarının yanında böyle rencide edeceğini hiç düşünmemişti. Onları buraya tebrik için değil, kızına bir oyun etmek için çağırmıştı belli ki.
“Bakın ben neler olduğunu bilmiyorum ama Suden hanıma bu yaptığınızın haksızlık olduğunu düşünüyorum!” dedi Seval’de ayağa kalkıp.
“Gördün mü?” dedi Hakan bey, “Aynı sana benziyor!”
Ertan hemen anlamıştı konunun ne olduğunu ama öyle hızlı gelişmişti ki olay, bildiğini belli edip bir şey söylese mi, yoksa sessizce izlese mi karar veremeden şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyordu. Seval ayağa kalkınca elinde olmadan o da kalktı ayağa, şimdi bir tek yardımsız kalkamayan Hakan bey oturuyor ellerini kavuşturmuş gülerek onlara bakıyordu.
Suden, karşısındaki kızın yıllar önce öldüğünü sandığı evladı olmasının şaşkınlığı, yıllardır çektiği acı ve vicdan azabının nedeninin babasının olmasının öfkesini bir arada yaşıyordu. Sonunda yıllardır hayatını heba eden babasına bir şeyler söylemenin ya da yapmanın anlamsız bir vakit kaybı olduğunu düşündü ve onu es geçerek dolanıp Seval’in karşısına dikildi.
“Kızım! Sen benim kızımsın Seval!”
Seval kadıncağızın annesi gibi bir ruhsal sıkıntısı olduğunu düşündü hemen, “Ben, hayır ben kızınız değilim ama size yapılan haksızlığa da sessiz kalmak istemiyorum!”
“Seval o senin annen gerçekten, sen büyüdüğün kadının kızı değilsin!” dedi Ertan.
“Ne?” dedi Seval bir adım geri atarak, bu insanların hepsi mi delirmişti aynı anda, konu ne ara kendine gelmişti yine.
“Bakın benim annem öldü, bir yanlışlık var!”
“Senin annen sandığın kadın, seni çöpten alıp büyüten kadındı Seval. Ha oraya nasıl gittiğini sana sonra anlatırız! Neden bir kimliğin ya da baban olmadığını düşündün ki?”
Seval inanmaz gözlerle baktı Hakan beye, Ertan’a sonra da Suden hanıma, hepsinin bakışları söylenilenler doğru diyorudu.
“En iyisi bu akşamın konusu neden bu oldu hepinize kısaca özetleyeyim!” dedi Hakan bey, “Dün bana gelen tek kişi Gülizar hanım değildi. Gerçekten ummadığım ölçüde hareketli bir gün yaşadım. Günün sonuna doğru bir kişi daha kapımı çaldı. Ertan ve Seval’in iyi tanıdığı biri Remziye Türközen. İşin aslı şu ki Remziye hanımı da Gülizar hanım gibi hiç görmemiştim ama kapı çalan kadınlar hayatıma ilginç anlar soktuğu için onu da kabul ettim. Bana yıllar önce bir çöpün kenarına bıraktırdığım torunumun yaşadığını, kızıma söylediğim yalanların bir sonu geldiğini söyledi. Söylemek ne kelime bağırdı! Hayretle izledim bu kadını konuşurken. Öyle inanmıştı ki yaptığı şeye. Kadınlar ilginç varlıklar!”
“Bana uzatma artık anlat!” dedi Suden gergin bir sesle. Nurdan hanımdan duyduklarını babasının ağzından duymak istiyordu şimdi.
“Her neyse canım! Yaşlıydı zaten!” diyerek elini savurdu gülerek, “Seval’i ruh hastası bir kadının çöpten alıp büyüttüğünü onu çöpe bırakması için gönderdiğim hizmetçimizin takip ettiğini, sonrasında bir şekilde bu kadınların onu takip ederek korumaya aldığını falan söyledi. Bir de Sultan hanım varmış sanırım!”
“Aman Allahım!” dedi Seval.
“Hah bak doğru demek ki adı. İşte o kadın seni o deli kadının elinden almış, sonra bu Remziye hanımın yanına vermiş, yolun oradan ta buraya bizim evimize kadar geldi işte. Kadın haklıydı aslında. Remziye hanım yani. Bu saatten sonra kimin neyi öğrendiğini sorun etmiyorum. Zaten çok ömrüm kalmadı. Param nasılsa kızıma kalacak, o da istediğini yapacak ki bu haliyle pek bir şey istemiyor ama bir kızı olduğunu öğrenirse belki yaşama yeniden sarılır! Ben de yaptıklarımı bir nebze hafifleterek gitmiş olurum! Varsa bir öteki taraf yani!”
“Baba seni asla affetmeyeceğim!” dedi Suden ve Seval’e döndü, “Kızım senden çok özür diliyorum ailemiz adına, seni oraya gönderdiklerini asla bilmiyordum. Bana öldüğünü söylediler!” diyerek ağlamaya başladı.
Hakan bey uşağına el ederek onu odadan çıkarmasını söyledi ve son olarak dönüp “Remziye hanım bana yatacak yeriniz yok diye bağırdı giderken. Canını yakmadığım bir kadının benim canımı yakma çabası enteresandı.” dedi ve uşağıyla çıktı odadan.
Ertan adamın bu vurdumduymaz bencil haline inanamamıştı. Yaşanılan ve yarattığı dramı eğlenceli bir anekdot gibi anlatıvermişti. Yine de Ertan’ı Seval’e nasıl söyleyeceğini bilemediği bir konu da böylece çözülüvermişti. Tabi çözülmesi gereken söylenmesi değil, Seval’in atlatabilmesi idi bu noktadan sonra.
Seval bir şey söylemeden odanın diğer ucuna gidip, çantasından telefonunu çıkardı ve Sultan hanımı aradı. Nurdan hanım Suden hanımla konuştuğunu ablasına anlatmıştı. Kadıncağız Seval’in aramasını bekliyordu zaten ama Remziye hanımın yaptıklarından henüz haberi yoktu.
Ertan ve Suden hanım neredeyse nefes almadan onu izliyorlardı.
“Beni affedebilecek mi dersin?” diye fısıldadı Suden hanım, kızına sıkıca sarılmak ve onu bir daha bırakmayacağını söylemek için deli oluyordu ama Seval küçük bir kız değildi artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gidebilir ve onu bu defa sonsuza kadar kaybedebilirdi de.
“Seval’in yüreği çok güçlü ve büyüktür. Kimseye sırtını dönmez benim sevdiğim kadın!” dedi Ertan gururla.
“Onu benden çok tanıyorsun!” diyerek hıçkırmaya başladı Suden hanım. Kızını hiç tanımıyordu, dünden beri tesadüfi şekillerde karşı karşıya geliyorlardı sadece, adını bile o vermemişti. Ölü doğduğunu söyledikleri bebeğinin cinsiyetini bile söylememişlerdi ona. Yıllarca bedeninden ve kendinden nefret etmişti içinde bir bebeğin ölümüne izin verdiği için. Bir kadının bedeni mezar olabilir miydi bir başka bedene, hele onun bedeni. Sevgi dolu yüreğine rağmen, babasız bir bebeği doğurup ona bakmaya cesaret etmesine rağmen hem de.
(devam edecek)