“Söylediklerini düşündüm” dedi Ertan yarışmaya üç hafta kalmıştı, Remziye hocadan duyduklarını şimdilik unutmaya çalışıyor ve aklını tamamen proje ve yarışmaya veriyordu. Atölyedeki işleri kızlar zaten gayet başarılı bir şekilde devam ettiriyorlar, müşteriler sürekli memnuniyet bildiriyorlardı.
“Hangi söylediklerimi?” dedi Seval, bir süre önce ona kızlara projelerden bahsedip, bahsetmeyeceğini sorduğunu unutmuştu bile. O da hayatının bu ilk önemli yarışmasına odaklamıştı zihnini tamamen. Belki bireysel olarak katılmıyordu ya da ismen ama ruhunu bu işe vermişti. Bir gün kendi adına katılma şansı olursa artık bunun nasıl heyecan verici bir süreç olduğunu biliyor olacaktı.
“Atölyedeki kızlara proje hakkında bir şey söylemeyişimi eleştirmiştin ya!”
“Eleştirmek mi?” dedi Seval, “Ben sizi eleştirmedim. Sadece merak etmiştim hepsi bu”
“Her neyse, düşündüm. Haklısın bu güvensizlikle ilgili ama bu güvensizlik kızlara karşı değil genel olarak hayata karşı duyduğum bir güvensizlik”
“Evet ama bu şekilde yaşamak mutsuz etmiyor mu sizi?”
“Ediyor, asıl sorun da bu zaten, bu şekilde yaşarsam da, yaşamasam da sonunda hep mutsuz oluyorum!”
“Sen hayatında atlattığın bunca badireye rağmen nasıl daima olumlu ve mutlu kalabildin. Nasıl olup insanlara güvenebildin söylesene!”
Seval durdu bir an cevap veremedi. Ertan’da bildiklerini ağzından kaçırmak üzere olduğunu fark ettiği için durdu ama yüzündeki ifadeyi toparladı hemen
“Salak Ertan kız sana ne anlattı da sen bu yorumu yapabildin acaba?” diyordu içinden kendine şimdi.
Seval onun düşündüğü anlamda bir sorgulama yapmıyordu zihninde ama yine de tüm geçmişi tarayıp geri gelmişti onun da zihni.
“Mutlu olup olmadığımı sorgulamadım sanırım hiç bir zaman” dedi düşünceli bir sesle, “Sadece yaşadım”
“Sadece yaşamak, nasıl yapılıyor ben bilmiyorum sanırım! Her neyse yine de yarışmaya bir hafta kala onlara projeleri göstereceğim ve yarışmaya katılacağımızı söyleyeceğim. Buna karar verdim. Ha asıl önemli olan bu yarışmaya hepimizin adına katılacağız. Yani o formlara hepimizin adlarını ayrı ayrı yazacağım. Bir sonuç alırsak bu hepimizi başarısı olacak. Böylece kızlar da beni hoş görürler belki ne dersin?”
Gülümsedi Seval. İyi bir kalbi vardı Ertan beyin. İçine dert etmişti yanında çalışanların kalbinin kırılacağı düşüncesini. Aslında çok güzel bir jest olurdu bu söylediği ama bu onun başarısıydı sonuç olarak. Seval’de sonradan dahil olmuştu konuya ve sadece işçilik yapmıştı projede.
“Bir şey söylemeyecek misin?” dedi Ertan merakla, “Ne düşündüğünü önemsiyorum!”
“Bu çok nazik bir hareket olur bence!”
“Harika o halde artık bunu düşünmekten vazgeçebilirim öyle değil mi? Şimdi işimize bakalım!” diyerek neşeyle işe döndü Ertan.
Yüzündeki o çocuk gülümsemesi aslında onun da içinde büyümeden kalan bir çocuk olduğunu gösteriyordu. Seval hep kendinin o çöp evdeki küçük kız olarak kaldığını düşünürdü. Sultan hanımı ilk tanıdığı zamanlardaki o toz toprak içindeki kız. Moda programları seyrederek meslek edinen tek kişi o olmalıydı. Bu yarışmayı kazanırlarsa Remziye hanım da, Sultan hanım da onunla çok gurur duyarlardı muhtemelen. Onlar olmasa, bir televizyon kanalı ile meslek edinemezdi elbette. Annesi onu odaya kapatıp, tek kanallı televizyonun dadılığına bırakmasa, ardından Sultan hanım gibi bir mucizevi bir şekilde hayatına dahil olmasa kim bilir neler olurdu?
“Keşke annemde görebilseydi bu gün geldiğim halimi!” dedi kendi kendine ama bir an için Ertan beyi unuttuğu için bunu yüksek sesle söylediğini fark etmedi.
“Anneni çok sever miydin?” dedi Ertan hüzünle.
Yutkundu Seval, “Annesini sevmeyen çocuk olur mu?” dedi ve işine döndü.
“Herkesin anneden yana şansı olmuyor ama hayat bir yerden kapadığı kapıyı, başka yerden açıveriyor!” diye mırıldandı Ertan.
“Evet!” dedi Seval, “Sultan hanım bana annelik yaptı sahiden!”
Ertan acı acı gülümsedi ama bir şey söylemedi. İkisi aynı konuyu konuşmuyorlardı aslında, ikisinin de aklında farklı şeyler canlanıyordu cümleleri kurarken. Yarışma da öz dedesi ile karşı karşıya gelecekti Seval, onu bir çöp bidonunun yanına bırakan o adi adamla. Aslında bunu öğrendiğinden beri onun kontrolünde olan bu yarışma eskisi kadar heyecan vermiyordu Ertan’a ama piyasadaki devamı için bu yarışmaya dahil olmak zorundaydı. Belki Suden hanım da gelecekti yarışmaya, Ertan projeleri tasarlarken onun beğenisini baz almıştı aslında. Daha önce ona giysi tasarladığı için kadının beğenisini az çok çözmüştü. Onun ailesinin kontrolünde bir yarışmaya da onun beğenisi üzerinden tasarlanmış projelerle katılmak akıllıca gelmişti. Şimdi ise kaderin tuhaf cilvesi sayesinde, beğenisine göre tasarladığı kıyafeti, aynı kadının kızı hazırlıyordu kendi elleriyle. Üstelik o da çok beğenmişti tasarımları. Giysilerin bedeni bile Suden hanımın bedenine göreydi üstelik. Yarışmayı kazanırsa giysileri giyerek fotoğraf vermesini rica edecekti Ertan ondan. Oysa en genç Yeşilyurt ve aslında ailenin şu anda ki tek varisi, onun salonunda, onun yanında, onun projesinin bir parçasıydı tam olarak. Her şey tam olarak şimdi ortaya çıksa o yarışmayı kazanmaması mümkün olmazdı herhalde.
Başını kaldırıp Seval’e baktı yeniden. Annesini andırıyordu gerçekten, onun gibi zarif ve sakin bir insandı. Büyüdüğü değil de, biyolojik annesinden huy alması da ilginç bir durumdu aslında. O salona girip karşı karşıya geldiklerinde bu insanların arasında görünmeyen bir bağ olacak mıydı acaba?
Yarışmaya on gün kala, iki tasarım da tamamlanmıştı. Seval onları o kadar beğenmişti ki, bütün işler bittikten sonra karşılarına geçip hiç konuşmadan iki saat oturmuştu. Onun bu hayranlık ve saygı dolu bekleyişine eşlik eden Ertan’da kendi tasarımlarını seyrederken, gerçekten gurur duymuştu başardıkları işle.
“Yarın kızları yukarı çağırıp işi onlara gösterelim!” dedi o gece ayrılırlarken, “Sen olmasan bu işi bu hale gelir miydi hiç bilmiyorum bu arada. Sanıyorum sana hiç teşekkür etmedim bunun için!”
“Bu benim işim!” dedi Seval gülümseyerek.
“Hayır işin aşağıdaki atölyede, sen her gece benimle burada ekstradan çalıştın ve bu güne değin de bunun için bir karşılık bile talep etmedin!”
“Bu projede yer almak bir şanstı benim için, karşılığı hissettiklerim ve elbette alacağımız sonuç olacak!”
“Evet sen de benim şansım oldun sanırım!” dedi Ertan onun gözlerine bakarak.
Seval kalbinin yerinden çıkacağını sandı bir an için, nefesini toparlayıp, “İyi geceler!” dedi ve kendi kapısına doğru yürüdü hızla.
Onca zaman her gece birlikte saatlerce vakit geçirmiş olmalarına rağmen, ilk kez birbirlerinin gözlerinin içine bakmışlardı o akşam. İlk kez Ertan beyin kahverengi sıcacık gözleri olduğunu düşünmüştü Seval, tıpkı yüreğinin yansıması gibi bakan bir çift göz, uykuya dalana kadar hayalinde ona bakmaya devam ettiler.
Yarışma bitene kadar tüm düşüncelerini ve duygularını ertelemek için büyük mücadele veriyordu Ertan. Seval’in hayatı, işi ve her şey için bir hazine olduğunu artık o da biliyordu hocasının söylediği gibi. Başlangıçta her şeyi bilmesi gerektiğine kesin bir inancı varken, şimdi o yarışma alanında bile onu üzecek şeyler olmasına karşılık nasıl bir tavır içinde olması gerektiğini düşünüyordu ara ara. Tabi ki kimse karşı karşıya gelip birinin kızı, ya da torunu olduğunu anlayamazdı. Akıllarına da gelmezdi öldü bildikleri bir Yeşilyurt’un böyle bir ortamda karşılarına çıkacağı zaten. Kızlara yarışmayı açıklamasının nedeni de Seval’di. Eğer yarışmadan sonra projeyi onunla yaptıklarını öğrenirlerse ona iyice diş bileyecekler ve üzeceklerdi. Bu nedenle güvensizliğine rağmen en azından yarışmaya bu kadar az bir zaman kala onlara söyleyecek ve her birinin adını projelerin altına yazarak, onları da onurlandırmış olacaktı.
(devam edecek)