Yarışma da Ertan’ın rakipleri arasında onu zor duruma sürükleyen ortakları da vardı. Ertan’dan sonra onlar ayakta kalmayı başarmış olsalar bile, tasarımcıları artık o olmadığı için çizgilerini pek koruyamamışlardı. Ayrılışın ardından kurdukları yeni şirketleri için onlar da yükseliş peşindelerdi ve prestij için bu yarışma Ertan kadar onlar için de önemliydi. Ertan’ın elinde iyi elemanlar olduğunu öğrenmişler, ona yapmış olduklarına rağmen, önlerine geçmesini engellemek için yeni planlar peşine düşmüşlerdi. Gülizar atölyedeki en kıdemli ve yetenekli elemandı. Ertan’ın projeleri için en büyük desteği ondan aldığını düşünüyorlardı. Bu nedenle bir ay önce kızı iş çıkışı yoldan çevirmiş, oldukça iyi bir maaş teklifi yapmışlardı. Gülizar Ertan beyi önceden de tanıdığı için, adamların eski iş ortakları olduğunu biliyordu ve elbette o kadar değer verdiği patronunu onlara satacak değildi. İşin aslı eski ortakların tek amacı Gülizar’ı almak değil aynı zamanda yarışmaya dahil olacak projeler hakkında da bilgi sahibi olmaktı. Ne yazık ki Gülizar projeleri hiç görmemişti. Bunu söylediğinde adamlar onun bilgi gizlediği için böyle yaptığını sandılar. Gülizar tam kahramanlığını Ertan beye uygun bir zamanda söylemeye hazırlanırken, Seval çıkagelmiş ve bir anda Ertan’ın gözü ondan başkasını görmez olmuş, kendine mahrem saydığı avlusuna geceleri onu kabul etmişti.
Gülizar adamların kartını henüz atmamıştı, tam patronun gözüne iyice gireceğini düşündüğü anda araya başkasının girmesiyle arada bir çantasından çıkartıyor, sonra vazgeçip kaldırıyordu. Amacı Ertan’a kötülük yapmak değildi hiç bir zaman, hırsa kapılıyordu sadece. Çocukluğundan beri hırslı bir kız olmuştu o, istediğini elde etmek için elinden geleni yapardı. Bunun için onursuz yollara asla başvurmamıştı bugüne kadar ama her nasılsa Ertan bey ile o kızı her bir arada ve yakın gördüğünde kartvizit yeniden aklına geliyordu.
“Allah’ım sen beni yoldan çıkarma” diyordu kendi kendine ve işine odaklanmaya çalışıyordu. İnsanın bir yuvası varken yüreğine birini kabul etmesi, bunu dış dünyada yaşamasa da içinde yaşatması bile ona büyük yük gelirken, şimdi zihni bu yoldan çıkışın gerisini getirme peşine düşmüştü.
Gülizar’ın planları daima niyet aşamasında kalsa da, Neşe ondan şüpheleniyordu, çünkü Gülizar farkında olmasa da adamlarla konuşurken onları görmüştü. Neşe’de Gülizar’ın yandaşı gibi görünse de aslında atölyede onun hep önde olmasından rahatsızdı. Onun içinde Ertan bey ile ilgili duygusal bir bağ yoktu ama Gülizar’ın kıdemli olmasından dolayı sürekli ona yardımcısı gibi davranmasını hazmedemiyordu. Egosu yüksek ve hırslıydı Gülizar, Neşe onun gibi olamamıştı hayatı boyu. Bilgisi, yeteneği ondan aşağı değildi ama duruşunu koruyamıyor, kendini istediği gibi gösteremiyordu. Pasif ikinci eleman pozisyonundan kurtulamamıştı çalıştığı atölyelerde. Gülizar’ın Ertan beyin rakipleri ile konuştuğunu görünce onu takibe almıştı. Yeni gelen kıza da hırs yaptığını biliyordu. Ertan beyle onu gördüğünü konuşmak istemişti ama bu görüşmeden işlerine yansıyan bir netice çıkmadığı için işe yaramayacağını düşünmüştü. Önceden adamları zaten tanıyordu Gülizar, yol üzerinde rast gelmiş ve selamlaşmış da olabilirdi tabi. Ne konuştuklarını duymamıştı ki, sadece adamın ona bir kart verdiğini görebilmişti. Buradan da varılacak bir şey yoktu henüz.
Bir öğlen yemeklerini alıp avluya çıktıklarında “Sence Ertan bey o yarışmaya hazırlanıyor mu gizlice?” diye sordu.
“Hazırlanıyor elbette, söyledi ya bunu bir kez bize!” dedi Gülizar.
“Peki neden bizimle paylaşmıyor projesini!”
“Bilmem belki de kafası karışsın istemiyordur!”
“Sence şu yeni kıza göstermiş midir? Hani onlar hep buradalar ya? Belki de onu o iş için almıştır olamaz mı? Tanıdığım diyordu çünkü!”
Gülizar derin bir nefes alıp, düşündü, “Sanmam!” dedi sonra, “Ama emin olamam tabi!”
“Bu kız ajan filan olabilir mi sence?”
“Ajan mı?” dedi Gülizar şaşkın şaşkın Neşe’ye bakıp.
“Yani şu rakipler belki de Ertan beye yine zarar vermek istiyorlardır, sonuçta artık rakipler ve herkes Ertan beyin onlardan iyi olduğunu biliyor öyle değil mi?”
Gülizar sessiz kaldı, acaba adamlar ondan bir dönüş olmayınca, Neşe’yi mi sıkıştırmışlardı.
“Nereden çıktı şimdi bu lakırdı?” dedi kızın yüzüne dikkatle bakıp, “Bir bildiğin varsa söyle!”
“Yani bu adamlardan her şey beklenir biliyorsun! Bu kızı da hiç tanımıyoruz!”
“Peki sana bir şey teklif ettiler mi?” dedi Gülizar yeniden kaşlarını kaldırıp, imalı bir sesle.
“Bana mı? Bana neden etsinler, gözde sensin, edecek olsalar sana ederlerdi öyle değil mi?” dedi Neşe’de aynı imalı tonlamayla birlikte.
“Ettiler aslında!” dedi Gülizar gözde lafı gururunu okşamış, egosuna yenik düşmüştü.
“Ettiler mi? Sahi mi?”
“Evet, bak!” diyerek koltuğunun altına sıkıştırdığı çantasından kartviziti çıkarttı, “Bana iş teklif ettiler!”
“Ne dedin peki?” dedi heyecanla Neşe, onun itiraf edeceğini hiç düşünmüyordu.
“Hayır dedim tabi ki ne diyeceğim? Ekmek yediğimiz yere ihanet edecek değiliz!”
“Vay be! Ertan bey biliyor mu peki bunu?”
“Hayır üzülmesin diye ona söylemedim. Belki yarışmadan sonra söylerim!”
Neşe kızın hain olmadığını öğrenince biraz hayal kırıklığına uğramıştı aslında ama yine de onun peşini bırakmaya niyeti yoktu.
Ertan ve Seval olanca hızla çalışmaya devam ediyorlardı. Ertan Remziye hanımı yeniden aramayı unutmuş, Remziye hanım da ona geri dönmeyi atlamıştı. Yarışmaya üç ay kalmış, tasarımlar ise daha yarı yola ancak gelmişlerdi. Ertan çok zor beğeniyor, bazen yaptıkları işleri söktürüp yeniden yaptırıyordu. Seval sabırlı olduğu için böyle anlarda sesini çıkarmıyor o ne isterse öyle çalışmaya gayret ediyordu. Ertan onun bu sessiz ve uyumlu halini çok seviyordu. Aslında Seval en az onun kadar iyiydi, hatta belki daha bile iyi. Buna rağmen son derece mütevazı ve özveriliydi. Bu kıza verilmeyen tek şey sahiden bir kimlikti, olabilecek en güzel insan erdemlerine sahip olarak yetişmişti. Remziye hocanın onu da kendisi de çamurlardan kurtarıp yükseltme yoluna soktuğunu düşününce onu yeniden aramadığını hatırladı. Seval bir daha kendisi ile ilgili herhangi bir konudan bahsetmemişti. Zaten çok az konuşuyordu. Ertan önce onunlayken öyle yaptığını sanmıştı ama onu gündüz atölyede de gözlemlemiş, diğer kızlarla da pek yakınlaşmadığını, neredeyse hiç konuşmadığını fark etmişti.
“Hocam merhaba Ertan ben!” dedi bulduğu ilk fırsatta yeniden hocasını arayarak.
“Ertan oğlum kusura bakma unuttum sana dönmeyi.”
“Yok hocam, ben de yeniden aramayı unuttum zaten. Malum yoğunuz bu ara!”
“Yarışmaya hazırlanıyorsun değil mi?”
“Evet hocam!”
“Seval’den destek alıyorsun değil mi?”
“Evet birlikte çalışıyoruz!”
“Hah! İkinizin önüne kimse duramaz artık!”
“Sağolun hocam! Sayenizde. Seval çok çalışkan ve azimli bir kız, sessiz ve uyumlu aynı zamanda. Neredeyse benden bile iyi olduğunu da itiraf etmem gerek!”
“Sana onun bir hazine olduğunu söylemiştim. Bir altın çamura da düşse altındır!”
“Ben de bunu soracaktım hocam. İlginç bir hikayesi var anladığım kadarıyla bu kızın ama fazla konuşmadığı için soramıyorum!”
“O seni, sen onu yükselteceksin oğlum ben ona inanıyorum!”
“Geçmişi hakkında bir şeyler biliyor musunuz?”
“Evet, elbette biliyorum. Unuttun mu birlikte yaşadım ben onunla! Zor bir yaşamı olmuş zavallının!”
“Bana kimliğinin kendine ait olmadığını söyledi!”
“Hangimiz bize verilen kimliğe ait olabiliyoruz ki, bir kağıda bir şeyler yazıyorlar ama bize soruyorlar mı bunları yazarken!” diye güldü Remziye hoca, Ertan’ın bunları boşuna sormadığını anlamıştı. Kızı tanımak istiyordu, onu merak etmişti. Bunun da anlamı, ona karşı boş değildi artık. Tam da Remziye hocanın istediği şeylerdi bunlar.
“Bunu kastetmedim!”
“Neyi kastettiğini biliyorum, şu Sema meselesi, elbette haberim oldu çünkü benim atölyemde de çalıştı ve sigortasını yaptım ben onun!”
“Annesi akıl hastasıymış sanırım!”
“Annesi değil!”
“Öyle olduğunu söyledi!”
(devam edecek)