Kimliksiz – Bölüm 11

Sultan hanımın hayatını kolaylaştırıp güzelleştirmesi ile farklı bir kişiliğe bürünmeye başlayan Seval on beş yaşına geldiğinde annesinin hayatında artık Abdullah diye farklı bir adam vardı. Abdullah Ahu’nun bu güne kadar buldukları içinde en beteriydi. Bulaşmadığı bela kalmamıştı. Ağzı çok bozuktu, Ahu’nun da aklı yaşı ilerledikçe iyice gittiği için artık eğriyi doğruyu hiç ayırt edemez olmuştu. Tedavi edilmesi gerekirken erkeklerin kucağında, içki ve berbat bir hayat yaşadığı için gerçeklerden tamamen kopmuş durumdaydı. Eskiden hiç değilse süslenip, püslenip gezerken, şimdi evden dışarı çıkmıyor ama her gün bir başka yere gittiğini anlatıp duruyordu. Kendi kendine konuşuyordu bütün gün. Abdullah’ın da onda bulduğu bir şey yoktu ama arandığı için saklanacak yere ihtiyacı olduğu için gelip zavallı aklı gidik kadının evine saklanmıştı. Onu hem kullanıyor hem de rahatça saklanıyordu. Sekiz aydır Ahu’ların evindeydi. Arandığı için o da fazla dışarı çıkmıyordu. Akşama kadar televizyonun karşısında oturuyor arada sırada da kendi gibi arkadaşlarını eve davet edip, dışarıdaki işlerini onlara hallettiriyordu. Seval ondan korktuğu için mümkün olduğu kadar evde ortalıkta dolaşmıyor odasına girdiğinde de kapısını artık kendisi kilitliyordu. Neredeyse bütün yaşamı Sultan hanımın evinde geçtiğinden varlığını da yokluğunu da evde fark eden olmuyordu.

Artık annesinin ne durumda olduğunu ayırt edebilecek yaşa çoktan gelmişti. Onun akli dengesinin olmadığını, çoktan beridir ahlaki değerlerden uzak bir yaşam sürdüğünü anlamıştı. Sultan hanıma gittiğinde olanları ağlayarak anlatıyor, “Keşke gücüm olsa da annemi tedavi ettirebilsem Sultan teyze. Artık onu hiç tanıyamıyorum. Bazen onun da beni tanımadığını düşünüyorum. Geçen gün adımı bile söyleyemedi. Sürekli kendi kendine konuşuyor!”

“Ah benim güzel kızım, seni ilk gördüğüm zaman anlamıştım annenin hasta olduğunu ama elden ne gelir işte, ancak uzaktan uzağa sana el uzatabildim. Başka hanenin içinde ne olduğunu bilsek bile bazen müdahale edemiyoruz. İnan bana komşuları çok baskı yaptılar polisi arayıp, anneni bir yerlere kapattırmak için ama ben sana kıyamadım. Eğer anneni alıp bir yerlere kapatırlarsa seni de alıp sosyal hizmet evlerine götürürlerdi. İyi kötü bir çocuğun yanı annesinin yanıdır dedim hep, engel oldum!”

“Sultan teyze sen olmasaydın ben anneme bile katlanamazdım inan. Annem o benim biliyorum onu sevmek zorundayım ama şimdi baktığım zaman bir yabancı görüyorum, acıyorum. Bir şeyler yapmak kurtarmak istiyorum.”

“Seval’ciğim yaşadığın hayat hiç kolay olmadı senin. Duygularının böyle karmakarışık olması da çok normal. On beş yaşına geldin bak, liseye başlayacaksın. Üç yıl sonra da reşit olacaksın. Annenin hastalığı bana sorarsan artık çok ilerledi ve onun için yapacak fazla bir şey kalmadı. Ancak sen daha yolun başındasın ve aklın başında olarak kendi hayatını korumak ve kurmak zorundasın canım kızım!”

“Biliyorum Sultan teyze, hakkını helal et, sen olmasan buralara bile gelemezdim ben!”

“Helal olsun canım kızım, helali hoş olsun hem de! Nasıl diyeceğimi bilemiyorum ama kocam artık buraya gelmekten umudu kesti, İkimiz de yaşlandık böyle ayrı gayrı da zor oluyor. Babasının köyde bir evi vardı. İkimiz oraya gidersek bir arada daha rahat yaşarız dedi geçen gün!”

“Nasıl yani, beni bırakıp gidecek misin Sultan teyze!”

“İnan sırf senin için ona biraz daha böyle devam edelim dedim ama o da haklı kızım. Çocuklar da neden burada tek kalmak istediğimi anlamıyorlar. Onlara senden bahsettim ama işte bilemiyorlar burada olanları”

“Sultan teyze gitme ne olur! Beni bırakma!” diye ağladı Seval kadının boynuna sarılıp.

Sultan hanım da ona sarıldı sıkı sıkı, kocası aslında resti çekmişti gelmesi için ama o Seval’i böylece bırakıp gitmek istemiyordu. En azından kız reşit olasıya onu koruyabileceğini düşünmüştü hep. Bu güne kadar ailesine Seval’den de bahsetmemişti aslında onaylamayacaklarını bildiği için, son anda bahsedince de kızından fırçayı yemişti.

“Elâlemin kızı için babamla senin hayatını zora mı koşacaksın?” demişti kızı açık açık, uzatamamıştı konuyu. Bir kaç ay içinde evi toplayıp ayrılmasını istiyorlardı buradan. Giderken yanında Seval’i de götürmeyi aklından geçirmişti ama kız reşit değildi, eğer deli annesi peşine düşerse bu sefer polis devreye girer kocası ve kızı ile arası iyice kötü olurdu. Kara kara düşünüyordu ne yapacağını?

Seval’e gitmesi gerektiğini söylemesinin üzerinden daha iki hafta geçmeden, kızcağız bir gece ağlaya ağlaya kapısını çalınca, kafasındaki tüm şüpheler dağılmış. Onu buradan kurtarmaya karar vermişti.

Abdullah dışarı çıkamadığı ve dışarıdaki çetesinden de fazla para sızdıramadığı için bunalmaya başlamıştı. Ahu’nun zaten malı, mülkü yoktu. Seval’i çok fazla görmüyor olmasa da evde bir de genç kızın yaşadığını biliyordu. Her tür pisliğe bulaşmıştı ama çocuğa göz dikmemişti her nasılsa. Paraya sıkışınca aklına başka bir fikir gelmişti ama.

“Kız Ahu! Senin bu kız on beş diyorsun ama bayağı gösterişli kız! Bunu evlendirsek mi acaba?”

“Hıı!” diye anlamsız bir ses çıkardı Ahu, söylenilenleri anlama kapasitesi de düşmüştü artık iyice.

“Bizim köyde böyle kızları paralı ihtiyarlara verirler!”

“Hıı!”

“Bulalım bir kısmet artık bu kıza, senden bir hayır göreceği de yok nasılsa! O rahat eder bizim de cebimiz para görür biraz.”

“Hııı!”

Abdullah kızın kapısı kilitli olduğunda içerideki konuşmaları duymadığını sanıyordu ama Seval ders çalıştığı zamanlar sessizleştiği için, evin içindeki sesleri duyabiliyordu odasından. Adamın söylediklerini duyunca tüyleri diken diken olmuş, ertesi gün de okuldan sonra ağlayarak Sultan hanıma koşmuştu hemen.

“Yok o evde kalamazsın sen artık anlaşıldı!” dedi Sultan hanım telaşe kapılarak.

“Ne yapacağım o zaman? Annem iyice bitkisel hayata girdi zaten, adama cevap bile vermedi bunları söylerken!”

“Kızım anneni unutacaksın artık, o senin annen değil bir hasta, farkında bile değil zavallı olanların! Bana bir gün müsade et düşüneyim, arayacağım yerler de var. Eşyalarını buraya getirmeye başla yavaş yavaş ama olur mu?”

“Tamam!” dedi Seval ağlayarak.

Ertesi gün evden kaçırdığı bir parça eşyayı okul çantasından çıkarıp bıraktı Sultan hanıma.

“Pazarlı’da rahmetli annemin emzirdiği bir ablam var. Bir çeyiz atölyesi işletiyor. Yıllardır görüşmedik, annem sağken onu arayıp sorardı daha çok. Remziye abla. Aramız iyidir diye onu aradım dün, senden bahsettim. Atölyesi hâlâ açıkmış. Senin durumunu duyunca da çok üzüldü. Eğer sen de istersen ben giderken seni de oraya bırakacağım!”

“Biz ayrılacak mıyız?”

“Seval inan olabilse seni de alır köye götürürüm ama olmuyor işte! Remziye abla çok iyidir, arada gelir seni ziyaret ederim. Sen de gelir beni görürsün. Okula da gideceksin orada konuştuk biz her şeyi. Hafta sonu ikimiz bu evi toplarız, nakliye kamyonu gelince senin eşyalarını da yükleriz. Pazarlı zaten yolumuzun üzeri, Nasip arabayla gelecek beni almaya, seni de Remziye ablaya bırakırız geçerken.”

“Ya ben orada yapamazsan ne olacak Sultan teyze?”

“Kızım niye yapamayasın, zaten elinden iş geliyor, Remziye abla seni atölyede yetiştirecek, maaş da verecek konuştuk. Okulundan da geri kalmayacaksın.”

“Nerede kalacağım peki?”

“Ah onu unuttum, Remziye abla ile kalacaksın, yalnız yaşıyor o da benim gibi. Tamam mı?”

“Korkuyorum Sultan teyze, annemi bırakıp gitmeye korkuyorum!”

“Bak kızım burada kalırsan hayatın mahvolacak, kaçıp kendini kurtarırsan, para biriktirip anneni de alırsın belki sonra yanına, tedavi de ettirirsin olmaz mı? Şimdi ikinizin de birbirinize bir hayrınız yok bu şartlar altında.”

(devam edecek)

Kimliksiz – Bölüm 11’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s