Kimliksiz – Bölüm 9

Sultan hanım bir süre onun karnını iyice doyurmasını seyretti konuşmadan, “Annen bir hafta sonra mı gelecek sahiden?” diye sordu sonra.

“Evet öyle söyledi!”

“Peki ne zaman gitti?”

“İki gün önce. Şey ben sabah, yani siz beni öyle gördünüz ya. Aslında yatağın altına bir şey düşürmüştüm onu arıyordum geldiğinizde o yüzden öyle şeydim!”

“Ah evet ben tahmin ettim zaten! Merak etme!”

“Teşekkürler”

Sultan hanım ona kakaolu bir süt yaptı ve torunlarının gelince oynadıkları oyuncakların bir kısmını gösterdi. Seval her şeyi o kadar beğeniyor ve mutlu oluyordu ki, bu dünyadan değil de bir masalın içinden çıkıp gelen bir çocuk gibiydi daha çok. Örgüleri kırışan elbisesinin iki yanını ıslatmıştı iyice.

“Bak ne diyeceğim, elbisen çok ıslanmış, istersen sana bir kıyafet vereyim kuruyana kadar!”

Seval hemen eğilip üzerine baktı, “Olur!” dedi hiç bir sakınca görmeden.

Kadıncağız içeriye gidip bir şeyler aradı ve sonra elinde bir kazak, ve eşofman altı ile geri geldi.

“Bak şu odada giyinebilirsin!” dedi kapıyı göstererek.

Seval katlanmış kıyafetleri kadının elinden aldı ve koşarak odaya girdi. Bu oda da evin diğer yerleri gibi aydınlık ve çok güzeldi. Köşede bir dikiş makinası vardı. Kitaplıkta, örgü yünleri, nakış ipleri, biraz kitap, parça kumaşlar, dantel ve kurdeleler duruyordu. Seval’in küçüklüğünden beri en sevdiği şeyler olduğu için kıyafetleri unutup hepsini incelemeye başladı.

Çocuğun giyinme süresi uzayınca Sultan hanım kapıyı tıklayarak seslendi, “Giyinemedin mi? Yardım ister misin?”

Seval kadını unuttuğu için sıçradı kapı sesine ve hemen sandalyeye bıraktığı kıyafetleri alıp, hızla giyindi ve çıktı odadan.

“Bu oda çok güzelmiş, her şeyi çok beğendim” dedi çıkar çıkmaz. Sonra hiç soluk almadan annesinin onu nasıl odaya kilitlediğini, bütün dikiş ve moda kanalı izlediğini, kıyafetleri keserek bebeklerine neler diktiğini anlatmaya başladı.

Sultan hanım kızın hikayesini dinledikçe ne diyeceğini şaşırıyordu ama Seval anlattıklarının çok normal olduğunu düşünüyordu belli ki.

“Anneni çok seviyorsun herhalde değil mi?” diye sordu sonra, kadının kıza işkence edip etmediğini anlayamamıştı.

“Tabi ki çok seviyorum ama anlamakta zorlanıyorum bazen! Benim aptallığım tabi büyük ihtimalle, çünkü annem çok güzel ve akıllı bir kadın!”

“Sahi mi?”

“Evet Ahu’lar öyle olurmuş öyle söylüyor, aslında benim adım Seval ama okulda Sema diyorlar!” diye başlayıp bu sefer kimlik hikayesini anlattı bir çırpıda. Sultan hanım arka evdeki kadının normal olmadığını anlamıştı ama karşısındaki çocuğun günlük hayatına dönüşen bu garipliklerin içinde ki sefilliği harika bir şeymiş gibi anlatmasına içi parçalandı. Zavallı çocuk gördüğü sadece bu olduğu için herkesin aynı şeyi yaşadığını düşünüyordu muhtemelen.

“Sizin çocuğunuz nerede peki?” dedi Seval merakla. Karnı doymuş, ısınmış ve canlanmıştı bu evde. Hayatının en güzel günlerinden birini yaşıyordu.

“Benim de bir kızım var senin gibi, büyüdü evlendi ve bana torunlar verdi. Bu oyuncaklar torunlarımın. Başka bir yerde yaşıyorlar şimdi. Buraya çok uzak.”

“Çok üzüldüm kızınızdan ayrı kalmanıza!”

“Evet ama çocuklar büyüyünce böyle oluyor, sen de büyüdüğünde evlenip başka bir eve gideceksin!”

Seval’in yüzü asıldı birden, “Mecbur muyum?”

“Hayır tabi ki mecbur değilsin! Eğer istersen! Bu evden ayrılmak istemiyor musun yoksa?”

“Hayır pek istemiyorum doğrusu! Ben artık gideyim!” dedi sonra nazikçe ayağa kalkarak, “Size daha fazla rahatsızlık vermeyeyim!”

“Oturabilirsin benim için bir sakıncası yok!”

“Ya?” dedi Seval sevinçle.

“Elbette! Bak ne diyeceğim, eşim işlerini ayarlayamadığı için buraya sadece ayda bir kez gelebilecek. Yani ben de yalnızım. Annen gelene kadar burada kalmak ister misin? Seninle o odada bir şeyler yaparız belki? Ne dersin?”

Sultan hanımın içi kızı yeniden o eve göndermeye razı olmamıştı. Zavallı aslında ne yaşadığının bile farkında değildi. Annesi eninde sonunda dönecekti elbette, tabi giderken doğru söylediyse ama en azından bu bir haftayı o soğuk ve pis evde geçirmesi şart değildi bu çocuğun.

Seval neredeyse sevinçten kadının boynuna atlayacaktı ama tuttu kendini, annesi hep abartılı hareketlerin ayıp olduğunu öğretiyordu ona. Ne olursa olsun sessiz ve terbiyeli olması gerekiyordu. Gerçi annesi pek sessiz bir kadın değildi. Bazı geceler “Galip geliyor!” diye çığlıklar atarak uyanıyordu ama Seval’in kapısı çoğunlukla kilitli olduğu için yanına koşamıyordu. Bir keresinde sormuştu Galip kim diye?

“Geldi mi yoksa?” diye yine bağırmaya başlamıştı annesi, her kimse annesini çok korkuttuğu belliydi, o yüzden bir daha o kişiden hiç bahsetmedi Seval.

Sultan hanım ertesi sabah, Seval’i sıcak bir banyo yaptırdı. Şampuan ve güzel bir sabunla mis gibi kokmuştu her yanı, eve gidip temiz çamaşır getirdi banyodan önce ama elindekileri görünce onları giydirtmedi kadıncağız, ona uygun bir şeyler buldu evden.

“İstersen önce çamaşır dikmeyi öğreteyim sana makinada ne dersin?” dedi kahvaltıdan sonra, kızın üzeri başındakilerin renkleri atmış, solmuş, yıpranmıştı. Seval çamaşırı kendi yıkadığını söylüyordu, her şeyi makinaya dolduruyor, deterjanı koyuyor, annesinin söylediğinden biraz daha sıcak yapıyordu ki tertemiz olsunlar. Beyaz ve renklileri birbirine kattığının ve sıcak suda kıyafetleri iyice bozduğunu fark etmiyordu zavallı yavrucak. O pis evin içinde temiz giysilere sahip olmayı önemli sayıyordu belli ki.

Aslında Seval bu evde kendi evlerindeki gibi toz yumakları olmadığını da fark etmişti elbette, sadece nasıl olup böyle farklı olduğunu çözememişti. Öğleden sonra Sultan hanım ile birlikte evin tozunu almaya başladıklarında anladı neden olduğunu.

“Ben de yapacağım eve gidince!” dedi heyecanla, “Eminim o zaman bizim evdeki eşyalar da böyle güzel görünecekler! Bu ilaçları nereden aldınız?”

“Bak ne diyeceğim, size uğramadan önce bir kaç komşu ile daha tanıştım aslında, istersen onlarla konuşayım, temizlik günü yapalım bir gün, hepimiz gelip sizin evi temizleyelim ne dersin? İlaçlarımızı da getiririz gelirken!”

“Tamam!” dedi Seval sevinçle.

Ertesi gün Sultan hanım Seval’i evde dikiş makinasının başına bırakıp komşularına uğradı. Arka tarafındaki gecekondudan bahsedince herkesin yüzü asılıyordu. Sultan hanım onlarla konuşup o evde yaşayan kadının ne kadar kaçık ve ahlaksız olduğu hakkında bir sürü hikaye dinledi. Evde küçük bir kız olduğunun çoğu farkında bile değildi. Kızın evde yalnız olduğunu ve ne halde olduğunu duyunca hepsi olmasa da bir kaçı ikna oldular.

“Hanımlar bakın bu kadın belli ki akıl sağlığı yerinde bir kadın değil!”

“Nasıl değil canım, kaltaklığa aklı basıyor işte!”

“Aklı başında bir kadının yapacağı şeyler mi bunlar dostlar, etmeyin, garip kim bilir ne yaşadı da geldi bu hale! Kızın anlattıklarını duysanız anlarsınız ne söylediğimi. Kadın olmayan şeyleri oldu zannederek yaşıyor, kendi yalanlarına hayallerine inanıyor. Çocuk bunun farkında değil henüz çok küçük! Bir hafta bırakmış gitmiş çocuğu, gelin vicdanınıza koyun elinizi gidip temizleyelim şu evi, bari şu çocuk rahat etsin!”

Üç kadın Sultan hanımın anlattıklarını dinleyince üzüldü, evden kovalarını bezlerini alıp geldiler biraz sonra, Seval’i de önlerine katıp eve girdiler. Girer girmez de Sultan hanımın ne söylediğini anlamaya başladılar, Seval heyecanla onlara da bir sürü şey anlattı. Dört kadın bütün gün temizlediler evi, koltukları sildiler, camları sildiler, perdeleri yıkadılar, hatta tüm kıyafetleri yıkadılar yeniden! Bir tanesi Seval’e ütüyü kullanmayı gösterdi. Çocuk kıyafetlerini ütülenince o kadar beğendi ki, onlar çalışırken baştan baştan ütüledi durdu heyecanla.

(devam edecek)

Kimliksiz – Bölüm 9’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s