Kayıp Hayatlar – Bölüm 21

Sevil gözlerini açarsa bir rüyanın içinde olduğunu anlayacak diye korktuğu için cesaret edemiyordu. Öte yandan Erhan’ın kazağına sinen parfümünün kokusu burun deliklerinden tüm ruhuna yayılıyordu sanki. Annesinin yüzünü gördüğü bir rüyaya geçtiğini fark etmedi bile özlediği bu derin huzur duygusu ile. Annesi konuşmuyor ama gülümsüyordu sürekli, annesinin yeniden sağlıkla gülümsediğini görünce o da gülümsemeye başlamıştı.

Erhan göğsünde Sevil, yaptıklarını düşünüyor ve kendisi bile inanamıyordu. Yıllar boyunca ailesi, çevresi onu evlenmeye zorlamış ama evlenmenin gereksiz bir teferruat olduğunu düşünmüştü. İki insanın birlikte olmak için belediye memurunun imzasına ihtiyacı olması çok saçma geliyordu. Bir avukattı yasaları, bu imzadan doğan yasal hakları elbette biliyordu ama yine de bir erkek ve kadının hissettiklerini belediyeye onaylatarak, herkese ilan etmeleri evliliği bir devlet işi haline getiriyor ve kurumlaştırıyordu aslında.

“O kurum toplumun temel taşını oluşturuyor. Kurumlar olmadan bir devletin ayakta kalması ya toplumun düzeninin sağlanarak, ihtiyaçlarının belirli bir sistem dahilinde karşılanması mümkün olur muydu sence?” demişti babası.

“İyi ama birbirine aşık iki insan hayatlarını birlikte geçirmek için toplumun veya devletin çıkarını gözeterek hareket etmez, toplum veya devlet bu birlikteliği kendi çıkarı doğrultusunda kullanmak için belgeliyor bence!”

“Yanılıyorsun bu karşılıklı bir çıkar ilişkisi, evlenirken ve evlendikten sonra sahip olduğun mülklerin korunması ve paylaşılması, bu evlilikten doğacak çocukların o mülkiyetlerden doğru ve adil bir şekilde faydalanması, fiziki güç üstünlüğü olduğu iddiası ile kadını yönetmek isteyen erkeğin ayrılık durumunda kadını ortada bırakmaması için bu imza gerekmiyor mu yani?”

“Kadından şiddet görerek mağdur olan veya mal konusunda mağdur edilen erkekler de olduğunu hatırlatmak isterim” diye araya girmişti Mücella hanım da.

“Yani karşılıklı mülki güvence için tarafların sevgilerinde değil attıkları imzayla devleti arkalarına almalarına güvenmeleri gerekiyor!”

“Erhan’cığım, güvenlik sadece fiziki bir durum değildir. Bunu mesleğinde ilerlerken göreceksin. İnsanın güvende hissetmesi için fiziki şartlar yetmez, kabul görmek, sevgi, takdir edilmekte güven duygusu ile ilgilidir. Evlilik imza atılarak fiziki şartları güvence altına alıyorken, aynı zamanda bahsettiğim manevi şartları da güvence altına alır. İyi gün de, kötü gün de sözünün altında yatan gerçek budur zaten.”

“İyi ama fiziki şartlar kaybedildiğinde devlet güvencesinde geri alınabilecekken, manevi kayıpları geri kazanmak mümkün müdür? Kırılan bir kalbi onarabilir mi devlet, yasalar ya da belediye?”

“Hayır elbette onaramaz. Ancak sen evlilik kararın her açıdan çok yerinde gözüküyor olsa bile, hata yapıyor olabilirsin. O adamdan veya kadından ayrılmak istediğine bunun fiziki olarak üstünlüğü olan tarafça engellenmesi olasılığına karşılık yasalar sana bu hakkı verir. Yani bunu bir yatırım hesabı gibi düşüneceksin. Çirkin bir tabir olsa bile, evlilikler her zaman senin sandığın gibi aşk ile kurulmuyor. Bu yatırım hesabına sahip değilsen, sokağa bırakılabilirsin, ne fiziki ne manevi zararını koruyacak yasal hiç bir dayanağın olmaz. Tek başına imam nikahının neden kabul edilmediğini sanıyorsun? İnsanlar o derece güvenilir olsalardı o zaman yasal bir düzene gerek olur muydu sence? İnsanlar güvenilir olmadıkları için yasalara ihtiyacımız var. Bu ister evlilik, ister başka bir şey olsun fark etmez.”

Bu konuşmayı yaptıklarında henüz son sınıftaydı Erhan, mezun olduktan sonra baktığı davalardan Sevil’e kadar olan süreç boyunca evliliğin kurumsallaşması konusunda fikirleri epeyce değişmişti. Düşünmüyordu yine ama bazı açılardan yasallaşmanın faydası olduğundan şüphesi yoktu. Sadece bir kez evlenilince sanki bir daha hiç ayrılınamazmış kısmı aklına yatmıyordu artık. Yasaların böyle bir yaptırımı yoktu. Evlenmek kadar ayrılmak haktı oysa. Ancak yasalar bile insanların dilediği şekilde algılanıyordu işte, sahip olmaktı evlenmek yasalardan ayrı olarak, sahip olduysan senindi. Bir eşya alınıyordu sanki bir satış sözleşmesi ile iki insanın ortak kararı olup olmadığına bakılmıyor, gelenek yasanın önüne geçiyordu. Sadece evliliğin başlangıcında değil, işleyişinde ve sona erişinde de gelenek baskın çıkıyordu. Geleneğin insanın önüne geçtiği bir toplumda yasalar bile çaresizdi işte. Geleneği kendi toplumsal düzeni ve haklarını korusun diye yarattığı yasanın önüne koyan da insandı yine. Gelenek zaten varsa yasaya ne gerek vardı o zaman ya da tam tersi, yasa varsa neden gelenek önüne geçiyordu?

“Evleniyorum işte!” dedi kendi kendine, bir kez daha kokladı Sevil’in saçlarını, daha bir süre önce dairesinin duvarının ötesinde acılarını kulaklarıyla duyduğu ve ona doğru çekilme sebebini bir türlü anlayamadığı bu kızı az önce ailesinin gözü önünde çekip almış, kendi dairesine getirmiş ve şimdi kollarının arasında tutuyordu.

“Kiminle evleniyormuş?” dedi Turgay bey şaşkınlıkla karısına bakıp. Mücella hanım da şaşkınlığını atamamıştı üzerinden, “Sevil dedi ne bileyim?”

“Geçen gün yemekte bahsetti de bu kızdan biz mi kaçırdık acaba?”

“Hayır bahsetmedi. Daireyi satışa çıkarmış! Yeni bir ev tutmuşlar, eşyaları oraya taşıyacaklarmış!”

“Nesi varmış dairesinin? Orada çok mutluyum diyordu”

“Bilmiyorum Turgay! Neden kendin sormuyorsun, bize geleceklermiş yemeğe!”

Erhan hemen ertesi günü bir süredir dikkatini çeken satılık bir dairenin ilanındaki telefonu aramış, adamla hemen o öğlen buluşup, anlaşma imzalamıştı. Paranın bir kısmını peşin, bir kısmını kendi dairesi satılınca verecekti, tek istediği bir an önce eşyalarını buraya taşımaktı. Sevil ve kendi güvenliği ve huzurları için kendi dairesinde kalmalarını uygun bulmuyordu. Sevil yan daireden bir tıkırtı gelse sıçrıyordu. İkisi o gece sabaha kadar kanepede öylece sızmışlar ertesi sabah uyandıklarından ise şaşkın şaşkın birbirlerine bakmışlardı önce. Erhan onu tedirgin etmemek için şaşkınlığı bir kenara bırakıp durumu ele alması gerektiğini düşünmüş ona hızlı bir kahvaltı hazırladıktan sonra götürüp hastaneye bırakmıştı. Kızın üzerinde dünkülerden başka bir şey olmadığından mecburen öylece gitmişti. Erhan’da dönüşte dairedeki ilanın peşine düşmüş ve daha sonra annesini arayıp Sevil’den ve dairesini satacağından bahsetmişti. Kendi evini nakliyecilere toplatacaktı, evden çıkmadan sırt çantasına bir kaç parça eşyasını almıştı. Sevil işteyken alış veriş merkezine gidip onun üzerine uyacağını düşündüğü bir kaç şey de ona almıştı. Eşyalar taşınana kadar ailesinin yanında kalmayı planlamıştı. Bunu akşam gittiklerinde açıklayacaktı. Mücella hanım ile Turgay bey kocaman bir evde oturuyorlardı. Bir odasını bir süre kullanmalarına bir şey demezlerdi. Zaten uzun süredir gelip onlarla yaşaması için Erhan’a ısrar ediyorlardı

Erhan işleri hallettikten sonra mesai çıkışında Sevil’i almaya gitti, Sevil gün içinde Derya’yı aramış olanları anlatmıştı. Ancak kızın sevinç çığlıklarından sonra ne olduğunu kavrayabilmişti.

“Biliyordum bu adamın seni kurtaracağını biliyordum! Ne zaman evleneceksiniz? Nikaha beni çağıracaksınız değil mi?”

“Bilmiyorum ben daha bir şey konuşmadık. Her şey çok ani oldu, ben korkuyorum yine bir şeyler olacağından!”

“Ne olabilir artık? Baban seni bu adamın elinden geri alamaz sen bir yetişkinsin?”

“Evet ama Erhan bunları sadece beni kurtarmak için yapıyorsa ya pişman olursa sonradan?”

“Seni öpmedi mi bu adam dün ya?”

“Öptü evet!”

“Salaksın sen! Bana her şeyi anlat gün gün bak meraktan ölürüm! Ay çok romantik, tıpkı film gibi oldu!”

Bu cümleyle birlikte Sevil yüzünde anlamsız bir gülümseme yakaladı gün içinde sürekli. Mesai bitimine yakın Erhan’ı yeniden görünce kalbi yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Şimdi bu adamla çıkacak ve artık hep onunla olacaktı. Bir film kahramanı kadar cesur ve yakışıklıydı kurtarıcısı sahiden.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s