Kayıp Hayatlar – Bölüm 19

“Cumartesiye ne kaldı?” diyordu Erhan sürekli kendi kendine. Sevil’de aynı şeyi söylüyordu. O utanmaz Hayri nasıl gelip arsız arsız isteyecekti onu. Babasına o fotoğrafları göndermeden önce neden gelip Sevil’e bir şey sormamıştı. “Baştan belliydi ne mal olduğu herifin!” Derya’nın sözleriydi bunlar. Katılıyordu Sevil’de hepsine. Sadece Derya yüksek sesle ve rahatlıkla söyleyebiliyordu. Sevil’in dayak yemekten beyni yavaşlamıştı resmen artık.

“Çalsana şu avukatın kapısını!”

“Derya ne diyorsun sen? Ne diyeyim çalıp?”

“Ne diyeceksin, kurtar beni de! Hoşlanıyor o adam senden, biraz yüz versen daha neler yapar kim bilir?”

“Hoşlanıyor mu? Koskoca avukat mı benden hoşlanıyor. Adam bildiğin acıyor bana! Kaç tane görmüş benim gibisini haberin var mı senin?”

“Kaç tane görmüşse görmüş, senden hoşlanıyor o adam. Ben anlarım. Hastanede anladım onu görünce!”

“Oda kiralamayı düşündüm, onlara bakacağım!”

“A sahi mi? Keşke orada olsaydım ya ben de! Eniştem burada bir hastanede iş bulmuş bana ona bakacağım haftaya gidip!”

“Gelmeyecek misin yani artık?”

“Bizimkiler ne yapacaksın gidip diyorlar! Burada bir iş bulacaklarmış bana ama benim aklım orada tabi, bir iş duyarsan haber ver hemen geleceğim. O zaman beraber bir oda buluruz belki!”

Sevil ne çok isterdi, Derya ile birlikte oturmayı. İkisi çok iyi anlaşıyorlardı. Okul ve staj sona ermişti, ailesi gözlerinin önünde olsun kızları istiyordu. Sevil’inkiler de bir an önce kurtulmak istiyorlardı ama kocaya vererek.

Nişan töreni Kemal beylerde yapılacağı için Kevser hanım kadın almıştı bu sefer. Bu yoğunlukta Sevil işe gidiyor diye sinirleniyordu. Bütün iş ona kalmıştı. Mevhibe hanım hiç durmadan emirler veriyor, onu yaptınız mı, bunu aldınız mı diye soruyordu. Sonunda kızdan kurtulacakları için katlanıyordu Kevser hanım yoksa zerre katlanmazdı. Sevil gitsin, sıra o kocakarıya gelecekti zaten. Vır vır oğlunu gaza getiriyordu sürekli. Onun yüzünden apartmana rezil olmuşlardı zaten.

Hayri’nin ailesi de hazırlanıyordu tören için, nişan bohçası hazırlıyordu kayınvalidesi Sevil’e. Gerçi Sevil’in ne istediğini, ne sevdiğini de bilmiyordu ama o kendi istediği gibi alıyordu bir şeyler. Normalde kızı alıp alışverişe de çıkarmaları gerekiyordu ama son olaylardan sonra uzatmayalım diye konuşmuşlardı. Kayınvalidesi alıyordu ne lâzımsa işte. Bir tek yüzükleri almak için Sevil’in parmak ölçüsü gerekiyordu. Perşembe akşamı Hayri ile babası kızın parmak ölçüsünü öğrenmek için uğrayacaklarını söylediler. İş çıkışı eve uğramadan kızın yüzüklerinden birini alıp gideceklerdi. Yüzük almaya da Sevil’i götürmüyordu kimse. Zaten ikisinin yüzüğünü de Hayri alacaktı.

Sevil onların uğrayacağından habersiz yorgun argın girdi apartmana, tam asansörün düğmesine basınca “Merhaba!” diyen sese döndü.

“Merhaba!” dedi yine gülümseyerek Erhan’a. Onu görünce gülümsememek elinde değildi.

“İyisin değil mi artık hiç gürültü gelmiyor sizden!”

“Senin sayende babam artık dokunmuyor bana!” dedi Sevil mahcup olarak.

“Nişana kadar olay çıksın istemiyordur'” dedi Erhan kendini tutamayıp, kızın yüzünde morluklarla nişan töreni yapacak hali yoktu

Sevil’in yüzü asıldı ama bir şey söylemedi, apartmanın dış kapısında sesler duyunca başını oraya çevirdi konuşmamak için.

“Aman Allah’ım!” diyerek Erhan’ı kolundan tuttuğu gibi birinci kat merdivenlerine sürükledi.

“Ne oluyor?” dedi Erhan şaşkınlıkla.

“Nişanlım ve babası geliyor!” dedi Sevil fısıldayarak. Erhan onun yüzündeki korkuyu gene görünce canı sıkıldı. O Hayri denilen serseri gelmişti demek! Şimdi gidip yakasından tuttuğu gibi duvara fırlatabilirdi onu aslında ama apartman ikinci bir olayı kaldıramazdı. Sevil’de tabi.

“Niye saklanıyoruz?” dedi fısıldayarak, “Sonuçta asansörün önünde rastladık. Kocan olunca bu adamla ne yapacaksın sen?”

Sevil ağlamaklı oldu ama bir şey söylemedi.

“Bak eğer bu adamla evlenirsen bu evde yaşadıklarının daha beteri ile karşılaşabilirsin ve orada seni kimse korumaz!”

O sırada Hayri ve babasının asansör önündeki konuşmaları duyuldu.

“Kemal bey kızı çalışmasın istiyor ama sen sesini çıkarma bir şey derse. Bırak çalışsın. Para getirsin! Çocuk olunca çeker alırsın. Maaşını mutlaka al elinden, ona bırakma! Kadın kısmının ipini fazla salmaya gelmez. Bak apartmandaki herif hastanede musallat olmuş gidip nişanlına!”

“Yok baba sen merak etme, gözünü açtırmam ben!”

“Aferin benim aslan oğlum! Anası, babası ne derse “Hı” de geç! Anan halleder gelin gelince her şeyi!”

“Tamam! Gerekirse basarım sopayı!”

“O kadar! Göz açtırmayacaksın, yoksa kadın milleti! Güven olmaz! Gündüz işine gitsin akşam sana hizmet etsin!”

Erhan, Sevil’in yüz ifadesine baktı. Kızcağız başını önüne eğmiş, kenetlediği ellerini sıkıp duruyordu. Elini uzatıp ona dokunmak istedi, cesaret edemedi.

Asansörün kapısı kapandı ve Hayri ile babasının sesleri asansörle birlikte uzaklaştı. Sevil Erhan’ın bir şey söylemesinden çekindiği için kıpırdayamadı hemen. Erhan bu sefer dayanamadı, çekip kendine sarıldı kıza. Sevil yıllardır ihtiyacı olanın bu güven dolu sarılış olduğunu o an anladı ve bıraktı kendini Erhan’ın kollarına. Bir yaprak gibi titremeye başladı. O akşam Erhan onu kollarına aldığında kendinde değildi ama şimdi tüm varlığı ile hissetmişti güven duygusunu.

“Merak etme, halledeceğiz! O adamla evlenmeyeceksin!” dedi Erhan bir eliyle saçlarını okşayarak.

“Nasıl?” dedi Sevil, “Nasıl kurtulacağım bütün bunlardan?”

“Bir planım var! Haydi gel!” diyerek elini tuttu onun ve basamakları indirip asansörün önüne getirdi.

“Ne yapacaksın?” dedi Sevil endişeyle.

“Merak etme bu sefer ortalığı karıştırıp seni o sureti insan yaratıklarla bırakmayacağım.” dedi Erhan gülümseyerek. Onun yüzünde bir kez daha görmüştü aynı korkuyu. Haklıydı, daha önce de onu kurtarma girişiminde bulunmuş ama yine de onu ailesine teslim etmiş ve kapısını kapamıştı. Bir kez daha aynı şey olursa Kemal beyin ne onu ne de Sevil’i rahat bırakacağını sanmıyordu.

Asansörün kapısı açıldı ve ikisi birden bindiler. Erhan elini bırakmamıştı Sevil’in. Kız oturdukları kata yaklaşınca yavaşça elini çekmek istedi. Bu sıcacık avucun içinde sonsuza kadar kalsın isterdi elleri ama bunun mümkün olmadığını biliyordu. “En azından,” diyordu içinden “Aklım başımdayken hayalini kuracak kadar hissettim bu sıcaklığı!” . Yaşamının kalanında bu ana ve annesi ile olan hatıralarına sarılmaktan başka çaresi kalmadığını biliyordu. Erhan dümdüz karşıya bakıyor ve hızlı hızlı nefes alıyordu. Sevil elini çekmeye çalışınca daha sıkı tuttu kızın minicik elini ve dönüp ona baktı aynı kararlı gözlerle, “Olmaz!”

“Hayri ve babası da kapıda!” dedi Sevil çaresiz bir fısıltıyla, bu defa belanın daha büyük olduğunu hatırlatmak istiyordu. Onun da kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı. Dizleri titriyor, midesi bulanıyordu.

“Korkma!” dedi Erhan asansörün kapısı açılırken ve önce inip arkasından elini bırakmadan onu çekti dışarıya. Hayri ve babası dönüp baktılar asansörden inenlere, onların yüzündeki ifadeyi gören Kemal bey de bir adım öne çıkıp eğildi ve gördü o an kızını karşıdaki serseri ile el ele.

“Yine mi?” dedi bir anda kontrolünü kaybederek “Başımıza bela mısın ulan sen!”

Erhan elini bırakmadan yine Sevil’i arkasına geçirdi. Hayri’de Kemal beyin arkasından bir adım atmıştı ona doğru. Hepsinin yüzünden şaşkınlık ve öfke dolu bir ifade vardı. Babası kızı adamla el ele gördüğü için Hayri’nin omuzundan tutmuştu durdurmak için, belli ki kız gönlüyle tutmuştu bu eli.

Kemal bey kısacık boyu ile Erhan’ın önüne kadar dikildi, gözlerinden alevler çıkıyordu. Erhan’da gözlerini dikip ona baktı önce, sonra başını kaldırıp Hayri ve babasına baktı.

“Sizin burada işiniz kalmadı!” dedi alaycı bir sesle. Sevil duvara yaslandı yıkılmamak için, yine mi başlıyordu her şey!

(devam edecek)

Kayıp Hayatlar – Bölüm 19” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s