Kayıp Hayatlar – Bölüm 15

Erhan bütün gece kulağı yan dairede uyur uyanık yattı ama en ufak bir tıkırtı bile duyamadı. Sevil o verilen ilaçların etkisi ile hiç bir şey düşünmeye fırsat bulamadan uyuyakalmıştı yatağında. Sabah telefonun alarmı ile uyanabildi ancak. O işe gideceği saatte evde herkes uyumaya devam ettiği için çabucak giyinip çıktı odadan, banyoya uğradı. O gün Cumartesi olduğu için yarım gün çalışıyordu ama Derya’nın verdiği akılla hemen eve dönmüyor hastanede oyalanmaya devam ediyordu. Pazartesi günü stajı sona erecek ve kadrolu hemşire olarak göreve başlayacaktı. Henüz babasına bunu bile söylemeye fırsatı olmamıştı. Olanlardan sonra da nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Eğer stajının bitiş tarihini kimse hatırlamıyorsa şimdilik bir açıklamada bulunmasına gerek yoktu zaten.

Gece eve döndüğünde kimse ona ilişmeyince biraz rahatlamıştı. O fotoğraflardan sonra Hayri’nin ailesi de onu istemeyeceğine göre nişanlanma durumu da şimdilik ortadan kalkmıştı. Eğer polislerin ve avukatın dediği gibi aile sahiden korktuysa bir iki ay çalışıp maaşıyla neler yapabileceğine bakabilirdi. Babasının onun parasını elinden alacağını sanmıyordu ama yine de böyle bir ihtimal vardı. Eğer öyle olursa zaten hiç kurtuluş umudu kalmıyordu elinde.

Sessizce sokak kapısını açıp dışarı çıktı ve arkasından yavaşça çekti kapıyı ve asansöre bindi. Apartmandan çıktığında karşısında Erhan’ı görünce bir karış yerinden sıçradı.

“Günaydın, iyi misin diye merak ettim!” dedi Erhan onun yüzünde yeni bir darp izi var mı diye görmeye çalışıyordu bir yandan.

“Günaydın! İyiyim bir şey olmadı akşam!” dedi Sevil, şaşırmıştı karşısında onu görünce, tedirgin de olmuştu yeniden onu görecekler diye. Hemen başını kaldırıp bakıyorlar mı diye camları kontrol etti.

“Korkma seni takip edeceğimi söyledim bir şey diyemezler artık, unuttun mu avukatım ben! Senin avukatınım artık!”

“Dava açmayacağımı söyledim!” dedi Sevil.

“Biliyorum yani korumak anlamında demek istedim! Durağa mı yürüyeceksin?”

“Evet!”

“Seninle geleyim!”

Birlikte yürümeye başladılar durağa doğru, Sevil yine de çok tedirgin olmuştu. Sonra onca şeye hiç teşekkür etmediğini düşündü birden bire.

“Ben çok teşekkür ederim. Benim için çok fazla şey yaptın dünden beri!”

“Keşke bunların hiç biri olmasaydı!” diye gülümsedi Erhan o sırada otobüs geldi ve kız binip gitti hastaneye.

Mevhibe hanım ile Kevser hanım ise Kemal bey işe gider gitmez giyinip gittiler dünürlerine, fotoğraflarda gördükleri adamın karşı komşuları bir avukat olduğunu, adamın işinin kadına şiddet davaları olduğunu ve kendi sağlık problemi için hastaneye gittiğinde Sevil’e rastladığını söylediler. Sevil’in bir gün önce yüzünü kapıya vurduğu için yanağında kocaman bir morluk olduğunu, adamın da bunu görünce evde dayak yediğini düşündüğünü ve Hayri’nin adam tam densiz bir şekilde elini uzatıp morluğa baktığı sırada fotoğraf çektiğini anlattılar. Adam belanın teki çıkmış sonradan gelip kapılarına dayanarak tatsızlık çıkarmıştı zaten. Bu yüzden telefonlara dönüp düzgün bir açıklama yapma şansları olmamıştı hemen.

Anlatılanları tepeden dinleyen Hayri’nin ailesi pek ikna olmuş gibi gözükmediler ve oğulları ile konuşup kararı ona bırakacaklarını söylediler.

“Görüyor musun havalarını?” dedi Mevhibe hanım dönerlerken, arkadaşının da öyle tepeden bakmasına canı sıkılmış, Sevil’e sinirlenmişti iyice.

“E kızını dövmeyen dizini döver!” dedi Kevser bir havalarda.

“Oğlan ikna olursa uzatmadan düğünü yapsınlar hemen!” dedi Mevhibe hanım sinirli sinirli.

Kevser hanım kayınvalidesinin dırdırını dinlememek için kocasını arayıp anlattı olanları.

“Hayri ikna olur gibime geliyor! Olmazsa ben de konuşurum oğlanla!” dedi Kemal bey. En azından ailenin yumuşamış olmasına sevinmişti. Onun da düşüncesi annesi gibi oğlan ikna olur olmaz, nişan düğün hepsini peş peşe halledivermekti.

“Ay ölecektim meraktan ya!” dedi Derya Sevil’i görür görmez geldi koşarak yanına, “Anlatsana neler oldu akşam korkumdan arayamadım kimseyi!”

Sevil ağlayarak anlattı arkadaşına olanları, “Ya görüyor musun sen adamı vallahi aferin!” dedi Derya hayretle, “Bana baksana bu adam baya kahramanın gibi bir şey! Onu dinleyip kalsa mıydın yanında acaba?”

“Saçmalama!” dedi Sevil şaşkın bir öfkeyle, “Kahramanlık yaptığı doğru ama o kadar da değil!”

“Bu devirde bir kadına böyle sahip çıkan kaç erkek kaldı söylesene, bak sandığınız gibi serseri değil koskoca avukatmış. Öyle olmasa bir telefonu ile karakol kapınıza üşüşür mü? Yakışıklı adam da ayrıca baktım ben dün!”

Sevil’in bakışlarını görünce susmak zorunda kaldı Derya, arkadaşının başına gelenleri bırakıp, adamın yakışıklığından konuşmak yersizdi gerçekten. Hem de onun o akşam gelmesi için ısrarı yüzünden olmuştu tüm bunlar.

“Haklısın çok özür dilerim!” dedi hemen, “Ben sadece senin artık güzel bir hayat yaşamanı istiyorum o kadar!”

“Biliyorum!”

“Bak iş çıkışına çevirdim biletimi seni merak ettiğim için! Gel benimle istersen!”

“Sahi sen dün gidecektin eve!”

“Evet ama olanlardan sonra hastanede işler çıktı dedim evdekilere değiştirdim bileti! Seni de götürürüm diye geçti aklımdan yine!”

“Yok iyiyim ben sen git, pazartesi işe başlayacağım bari onu kaybetmeyeyim!”

“Tamam o adam varken içim rahat zaten. Erhan mıydı adı?”

“Evet!”

Derya’nın söylediklerini düşününce onun da içi kıpırdamıştı bunca olaya rağmen. Gerçekten de hayatında hiç kimse onun gibi koruyup sahip çıkmamıştı Sevil’e annesinden başka. Gerçi bunun işi olduğunu, daha öncede yaptığını söylemişti ama yine de bir kahraman gibi siper edip kendini korumuştu onu iş olarak yapsa bile. Üstelik işe yaramış beş dakika geç kaldı diye onu dayaktan bezdiren babası elini bile sürmemişti onca olayın ardından dün gece. Belki bir daha hiç dövmeyecekti Sevil’i.

“En azından belki bir süre!” dedi kendi kendine ve işiyle ilgilenmeye başladı. Çok yorgun hissediyordu ama hastane ve bu iş onun tek kurtuluşuydu.

Öğlen Derya ile vedalaştıktan sonra biraz daha oyalandı hastanede, hemen eve dönüp uyku saatine kadar evdekilerle muhatap olmak onların iğneli sözlerini dinlemek istemiyordu. İçi de almıyordu artık. Dayak yemekten iyiydi tabi bu sözler ama o kadar hırpalanmıştı ki son olaylardan en ufak bir söze bile nasıl tepki verebileceğini kendisi dahi kestiremiyordu şimdi. En iyisi burada oyalanıp akşam olmasını beklemekti. Hastanede kimse fazladan çalışılmasına karşı çıkmazdı zaten, her zaman yapılacak bir sürü iş vardı. Katında başkası görevli olduğundan acile indi yardım etmek için.

Erhan hastane çıkışında da karşılamak istiyordu Sevil’i ama bir davalısı aradığı için onunla görüşmeye gitmesi gerekti. Bu defa şiddet mağduru bir kadın değil, para ile baktığı bir miras davasıydı söz konusu olan. Evlat verilmiş bir adamın evlat verildiği aileden kalan mirası ile ilgili sıkıntılar yaşanıyordu. Nüfus kayıtlarında gerçekleşen karmaşalar ve üst nesillerden kalan paylar sorun oluşturmuştu. Dönüşte hastanenin yakınında geçmişti ama trafikte uzun süre kaldığı için Sevil’in mesaisinin çoktan bitmiş olduğunu düşünüp eve geçmişti doğrudan. Gelir gelmez kulağını yan duvara dayamış, televizyon sesinden başka bir ses duymayınca da rahatlamıştı.

Sevil hastaneden çıkıp eve dönmek için otobüse bindiğinde yorgunluk iyice ele geçirmişti bedenini, dün o kadar hırpalandıktan sonra kendini ayakta kalmaya zorlamak fazla gelmişti. Korkunç bir şekilde başı ağrıyordu ve kendine gelemediği için sürekli bir ağlama hissi ile dolaşıyor ve kendini tutmaya çalıştıkça da boğazı ağrıyordu. Otobüste oturacak bir koltuk bulduktan sonra başını dışarı çevirip göz yaşlarını serbest bıraktı bir süre. Bütün gün hem olanları hem Erhan’ı geçirmişti zaten aklından. Keşke Hayri yerine onun gibi biri ile evlendirmek istemiş olsalardı onu. Tek bir dakika bile tereddüt etmeden koşardı kollarına.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s