Kemal bey bir şey diyecek gibi yapıyor sonra vazgeçip susuyordu. Herkes meraklı bir sessizlik içinde polisi beklemeye başlamıştı. Sessizlik olunca Kevser hanım da meraklanıp kapıyı aralamış kocasına “Ne oluyor?” diye işaret etmişti. Kemal bey bu anlamsızlık bekleyişten kurtuluş olarak gördüğü için arkasını dönüp karısının yanına gidip sinirli sinirli fısıldamış durmuştu.
Kevser hanımın da yüzü sararmıştı polis lafını duyunca, hele kızı baygın adamın kucağında görünce iyice korkmuştu. Şimdi bir şey olursa sadece kocası değil hepsi suçlu duruma düşeceklerdi. Hemen içeri girip olanları kayınvalidesine anlattı, kapıda beklemek istemeyen Kemal bey de girdi içeri peşinden.
“Bela oldu herif başımıza, zamanında attıramadık bunu apartmandan!”
“Vallahi bu bizi attıracak baksana!” dedi Kevser hanım, bir yandan da polis sorarsa bu olaydan nasıl sıyrılabileceğini hesaplıyordu kafasından. Sabah programının birinde görmüştü, evdekiler de suçlanıyordu böyle durumlarda, sanki hep birlikte şiddet uygulamışlar gibi oluyordu.
“Polis ne karışıyormuş aile meselesine?” dedi Mevhibe hanım ters ters, içeri girdikten sonra Hayri’nin annesi aramıştı Kevser hanımı. Kapıda yaşanılanları söyleyememişlerdi tabi, kadın sinirli sinirli konuşmaya başlayınca, dışarıda olduğunu söyleyip kapatmıştı Kevser hanım. Kızın annesi olmadığı halde mecburen o muhatap oluyordu oğlanın anasıyla da. İyice sinirleri fırlamasın diye söylemiyorlardı Kemal beye şimdi Hayri’nin ailesinin arayıp durduğunu. Kızın başkaları ile kırıştırdığını duyunca onlar da delirmişlerdi tabi. Kızı onlara yamamaya çalıştıklarını düşünüyorlardı alenen demişti kadın telefonda. “Apartmandan komşuymuş o resimdeki yanlış anlamışsınız!” demişti Kevser hanım kapatmadan aceleyle. Gene de kapıları kapatmak istemiyordu, kızı verip kurtulurlardı hemencecik böylece.
“Anne sen de bir çeneni tutamadın ne karıştırıyorsun kızın anasını falan herkesin önünde!” diye annesine çıkıştı Kemal bey, hırsını Erhan’dan alamayınca kime çatacağını şaşırmıştı. Herkesin önünde zılgıtı yiyen Mevhibe hanım da kızgındı zaten oğluna, “Erkek olup bacak kadar kızın namusuna sahip çıkamadın sen de acısını benden mi çıkarıyorsun! Yalan mı söyledim!” dedi ters ters.
Kemal bey sıktı yumruklarını karısının önünde erkekliğine laf edilmesine sinirlendi iyice ama sokak kapısı açıktı şimdi bir şey dese iyice rezil olacaklardı apartmana. Sinirli sinirli salonun kapısını arkasından kapatıp antreye çıktı yeniden. Tam biraz sakinleşmişken annesi yeniden damarına basmıştı. Erhan ile kucağında Sevil’i kapının ağzında görünce kan beynine çıktı yeniden, döndü tuvalete girdi bu sefer.
Erhan öyle put gibi dikiliyordu kapıda, kız bayılınca nefes alışverişleri biraz düzene girmişti. Yan dairede oturan adam bir sandalye getirmişti oturması için ama oturmamıştı. Bu kızın sahiden doktora gitmesi gerekiyordu. Polis arkadaşı gelince hemen fırlayıp hastaneye götürecekti onu yeniden. Arkadaşı zaten bu tür davaları bildiği ve kızın hikayesini de duyduğu için ne yapacağını bilirdi. Sevil’in ifadesini sonra hastanede alırdı olmazsa. Zaten apartmandakilere de kızgındı, hem bu güne değin kızıyla ilgili hiç biri bu adama dur demediği için, hem de kendisi hakkındaki tüm kışkırtmalara geldikleri için. Burada dikilip durmalarındaki tek neden olay izlemeye olan meraklarıydı hepsinin. Yoksa kapılar kapandıktan sonra ne Sevil’i ne de başkasını umursamayacaklardı hiç biri ama günlerce ballandıra ballandıra konuşacaklardı olanları. Kendi içlerinde Kemal’ciler ve Erhan’cılar olarak ikiye ayrılacaklarından bile şüphesi yoktu. Mahkeme koridorlarında çok görmüştü böylelerini. Hem ifade vermeye geliyorlar hem de dillerine doladıkları hikayeyi kafalarına göre ona buna anlatıp duruyorlardı. Kimi de güçlüden yana durduğu için görmediği duymadığı olayları uydurup anlatıyordu. Mağdurdan, zayıftan yana durmuyordu kimse artık, onunla ezileceğini sanıyor bir olup, güçlünün gücünü kırabileceğini akıl etmiyordu nedense. Gördüğü tüm olaylar yüzünden bu mesleği seçtiğine pişman olmuştu aslında. Midesi bulanıyordu çoğu zaman insanlardan, o yüzden kimseyle yakın olmak istemiyordu artık. Sadece belli kesimde, cahilde, fakirde yoktu bu zihniyet, sonuç fiziksel şiddet, tecavüz olmasa da mutlaka bir sömürü düzeni işliyordu ilişkilerde. O yüzden avukat değil, bir serseri gibi görünüyordu herkese, avukatlığı haklının gücü değil, kendini aklayacak güç gibi görüyordu insanlar. Her şeyi yapıp parasıyla avukat tutmak her şeyi çözecek sanıyorlardı. Parası olmayan mağdurun kendini savunma gücü bile yoktu.
Kendi anne ve babasına anlatamıyordu daha bu düşüncesini, onlar hâlâ mesleğin para kazanma aracı olduğu görüşünü savunuyorlar ve işini her durumda yapması gerektiğini savunuyorlardı. Avukatlığın, savcılığın ve benzeri adaleti sağlamakla yükümlü mesleklerin diğer meslekler gibi olmadığını anlamıyor olabilirler miydi sahiden? Doktorluk ve öğretmenlik de öyleydi, onlar meslek değil, toplumsal sorumluluktu aslında farklı değerlendirilmeliydiler bu yüzden. Toplumun temel düzenini koruyan mesleklerin diğer mesleklerden ayrılması bu mesleği icra edenlerin de farklı düzenlemelere tabi olmaları gerekirdi. Hayatı kazanmak ile ahlak, değer yargıları, toplumsal değerler arasında bir seçim yapmak zorunda kalmamalıydı kimse. Güce hizmet eder duruma gelmemeliydi bu meslekler. İnsana ve insanlığa hizmet edildiğinin şuuru herkese öğretilmeliydi. Hatta konusu bu yönde olan davalar ayrılmalıydı diğerlerinden, adi suçlarla aynı olmamalıydı belki. Her zaman adil olmak mümkün müydü delil, ifade ve görünene dayanarak o da ayrı bir meseleydi ama insanlar güvende hissetmeliydiler kendilerini, fırsat eşitliği olmalıydı adalet karşısında da.
Erhan kendi içinde biriktirdiği tüm savaşları aklından geçirirken polis arkadaşı meslektaşları ile birlikte geldi bulundukları kata. İzleyiciler polis gelince bir adım geri çekildiler. Kimse tanık yazılmak veya olaya bulaşmak istemiyordu, hatta bir kısmı evlerine giriverdiler hemen. Merakını yenemeyenler yine geriden izlemek üzere bekleşiyorlardı. Polisin ne dediğini duyabilmek için sessizleştiler iyice.
Erhan kısaca anlatıverdi olanları sonra kızın halini gösterdi ev hastaneye gitmesi gerektiğini söyledi. Kapı önündeki farklı seslerden polisin geldiğini anlayan Kemal bey de çıktı tuvaletten daha sakinleşmiş bir şekilde kapıya geldi hemen. Boğazını temizleyip konuşmaya başlayacağı sırada polis içeride görüşmek istediklerini söyledi, Erhan’a dönüp, “Siz hastaneye gidin, oraya geliriz!” dedi.
İzleyiciler hayal kırıklığına uğramıştı, polisler Kemal beyle içeri girip kapıyı kapadılar, Erhan’da asansörün düğmesine bastı. Asansör polislerle katta kaldığı için hemen açıldı ve Erhan’ın arkasından kapanınca bekleyenlerde mecburen evlerine döndüler mırıltılar eşliğinde.
Erhan kızı çalıştığı hastaneye götürmek istemedi bari oradakiler her şeyi duymasın diye, yakındaki başka bir hastaneye doğru hareket etti kızı arka koltuğa yatırdıktan sonra. Apartmandan bir Allah’ın kulu ne yardım edeyim, ne de hastaneye geleyim bile dememişti. Hatta apartman görevlisi Yusuf bile. Herkes “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” rolüne bürünmüştü hemen.
Sevil’in iç kanama geçirip geçirmediğine bakıldı hemen, Erhan’ın beklerken hiç aklına gelmediği için endişelendi birden ama dayak dün gerçekleştiği için bir şey olsa zaten bu zamana kalmayacağını düşünüp rahatladı. Hastane ortada bir darp olduğu için polisi aramak zorunda olduğunu söyledi. Polis zaten gelecekti ama ses çıkarmadı Erhan, şimdi laf anlatmakla uğraşacak durumda değildi. Kızın bir şok yaşadığını kısaca özetledi doktorlara. Kendileri hırpalayıp, sonra korkup hastaneye getirenleri çok gördükleri için Erhan’a şüphe ile baktılar görevliler ama bir şey demeyip hemen Sevil’i muayeneye aldılar.
Sonunda kontroller tamamlanıp onu bir odaya aldıklarında, hastanenin aradığı polisler gelmişlerdi çoktan. Erhan onlara durumu anlatıp polis arkadaşının adını verince, Erhan’ın da tüm bilgilerini ve ifadesini alıp ayrıldılar yanlarından. Sevil ayılınca yeniden geleceklerdi.
(devam edecek)
Çok iyi herkeze tafsiye ederim
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler 🌺
BeğenBeğen