Mevhibe hanım Hayri’nin ailesini arayınca, annesi “Sen git istemeden önce şu kızı bir gör, araştır!” demişti oğluna, “Zamane kızları ne çıkacağı belli olmaz sonra mahcup olmayalım Mevhibe teyzeye! Oğlan başkasını seviyormuş der geçeriz en azından baş ağrısı olmadan!”
Sevil’in hangi hastanede çalıştığını daha önceden öğrendikleri için Hayri hiç zaman kaybetmeden gelmişti hastaneye. Sevil’in görev yaptığı koridorda olmadığını görünce, kattaki hastabakıcıya sormuştu. O da kızın öğle tatillerinde kafeterya dışına bir yere gitmediğini bildiği için oraya bakmasını söylemişti. Hayri bu arada Sevil hakkında bir kaç soru sorumuştu hemen adama, kızın hakkında hoşuna giden şeyler duyunca da sevine sevine kafeteryaya gitmişti. Daha önce resimlerini gördüğü kızı kuytu bir masada karşısında bir adamla görünce önce kötü düşünmemiş ama tam onlara doğru adım attığı sırada adamın elini kızın saçlarına uzatıp, yanağına dokunduğunu görünce hemen durmuş, cebinden telefonunu çıkarıp fotoğraflarını çekmişti. Daha önce benzer bir şey başına geldiği için kızın söylediklerini yalanlamasını istemiyordu. Okuduğu sıralarda yurttaki arkadaşı çıktığı kızı bir başkası ile el ele görmüş ama kız inkar etmişti söylenilenleri. Hayri arkadaşına çok güvendiği için kıza inanmamış hemen terk etmişti. Zaten o kızla evlenme niyeti olmadığı için çok kafasına takmamıştı ama şimdi Sevil’i bu adamla görünce aklına hemen o kız gelmiş, bu defa yalanlanmasın diye fotoğraf çekmişti.
Erhan’ın eli saçına uzanınca tedirgin olan Sevil, panikle adamın elini tutup indirmişti yüzünden ama Hayri bunu yaşandığı gibi algılamamıştı ne yazık ki ve tam olarak o anın fotoğraflarını yakalamıştı. Hayri büyük bir hırsla eve ailesine olanları anlatmaya dönerken, Erhan Sevil’i o halde bırakıp ayrılamıyordu kafeteryadan bir türlü.
“Bir baba kızına bunları neden yapıyor?” dedi düşünmeden.
Sevil sessizce ağlamaya devam etti, bu sorunun cevabını kendine bile veremiyordu ki, daha yeni tanıdığı bu adama ne diyecekti. O sırada Sevil’i göremeyip merak eden Derya’da kafeteryaya gelmiş, Sevil’in bir köşede karşısında bir adamla ağladığını görünce merak edip uzaktan biraz izlemişti. Sonra kafeteryanın kapısında durmuş onların fotoğrafını çeken adamı fark edince kafası iyice karışmış yanlarına gitmeye karar vermişti. Sevil’in babasını daha önce görmediği için uzaktan ilk önce adam buraya da gelip kızı hırpaladı , fotoğraf çeken adamı da böyle olayları denk gelip sosyal medyada yayınlayan tiplerden biri sanmıştı. Sonra hırsla yanlarına varınca da adamın genç olduğunu görüp kendini toparlamıştı.
Birden bire diyecek bir söz bulamadığı için öylece dikilirken, arkadaşının yüzünü o da sabah fondötenle gördüğü için, kız kafasını kaldırıp ona bakınca iyice şoka girmişti.
“Elleri kırılsın bu adamın ya! Bu kadar kötü olduğunu düşünmemiştim!” dedi hemen bir sandalye çekerek, sonra adamın kim olduğunu bilmediğini hatırlayıp endişeyle ona baktı. Olur ya bir akraba falansa az önce bir çam devirmişti.
“Erhan bey komşumuz!” dedi Sevil, “Cüzdanımı o bulmuş, getirdi sağ olsun!”
“Şu karşı komşu mu?” dedi Derya hemen adamı baştan ayağı süzerek.
Sevil başını salladı, Erhan Derya’ya ondan bahsedildiğini anladığı için gülümsedi bir şey demeden.
“Merhaba Derya ben de!” dedi aceleyle ve hemen Sevil’e döndü sonra, “Demin kafeteryanın kapısında bir adam gördüm. Sizin fotoğrafınızı çekiyordu sanırım! Gördünüz mü?” dedi merakla.
Sevil zaten serseme döndüğü için anlamadı Derya’nın söylediklerini şaşkın şaşkın baktı kızın yüzüne.
“Görmedik!” dedi Erhan, “Kim olabilir ki?” Aklına hemen babasının kızı takip ettirebileceği fikri gelmişti daha önce böyle olaylara şahit olduğu için. Eğer öyleyse şu an kızın başını hepten belaya soktu demekti. Başını çevirip kapıya baktı ama kimse yoktu tabi.
“Nereye gitti adam?”
“Bilmiyorum! Ben sizin yanınıza geldim bir şey olduğunu sandım Sevil’i ağlarken görünce!”
Erhan kızları daha fazla germemek için bir şey demedi ama canı sıkıldı. Derya’nın gözü yeniden Sevil’in yanağına takıldı, “Ah hepsi benim suçum, sana gel diye o kadar ısrar etmeyecektim!”
“Ben kendi isteğimle geldim!” dedi Sevil, ağlaması kesilmişti nihayet ama zor konuşuyordu ağzının acısından.
“Ben ısrar ettim hepsi benim suçum, gelip konuşayım babanla!”
“Yok!” dedi Sevil panikle, “Gerek yok, nereye gittiğimi zaten bilmiyorlar!”
“Ne demeye yedin bu dayağı o zaman?”
“Geç kaldığım için!” dedi Sevil utanarak, bunları Erhan’ın yanında konuşmak istemiyordu aslında.
“Ne geç kalması ya? Bir saat bile durmadın oda diken üzerinde zaten!”
Erhan kızın dün akşam neden öyle telaşla yürüdüğünü ve taksideki halini daha iyi anlıyordu şimdi. Bir yandan onları dinliyor bir yandan fotoğraf çeken adamın kızın babasının adamı olabileceği ihtimalini düşünüyordu. Kalkıp adamı aramayı düşünmüştü ama görmediği birini nasıl bulacaktı ki?
“Boş ver Derya olan oldu!” dedi Sevil, “Benim hatam eve gitmem gerekiyordu!”
“Hiçte senin hatan değil!” dedi Derya hırsla, “Elimden bir şey gelmiyor ona hırslanıyorum!”
“Mesai başlamak üzere ben gideyim!” diyerek ayağa kalktı Sevil.
“Fondöten yanındaysa ver süreyim, silmişsin hepsini!” dedi Derya hemen.
“Yukarıda çantamda!”
Hepsi birden ayağa kalktılar, “Cüzdan için çok teşekkür ederim, beni büyük bir dertten kurtardınız!” dedi Sevil. Artık adam her şeyi öğrendiği için yüzünü saklamaktan vazgeçmişti ama o kadar utanıyordu ki gözlerini kaçırıyordu sürekli.
“Rica ederim. Akşam ben de biraz ters davrandım kusura bakmayın!”
“Yok rahat olun lütfen! Görüşmek üzere!” diyerek Derya ile gidecekleri sırada telefonu çalmaya başladı. Ekranda “Babam” yazdığını görünce Derya hemen telaşlandı.
“Konuşayım mı ben?” diye uzattı elini ama Sevil telefonu hemen kaçırdı ondan ve açıp kulağına dayadı. Adamın böğürtüsü o kadar yüksekti ki, Erhan ve Derya söylediği her şeyi duyuyordu. Hayri çektiği fotoğrafları annesine göndermiş, annesi de yememiş içmemiş hemen Kevser hanıma göndermişti. Kevser hanım da Kemal beye gönderince adam kendini kaybetmişti. Hayri kızı görmeye gitmiş ve onu bir adamla yakalamıştı. Üstelik adam Kemal beyin nefret ettiği karşı komşularıydı.
Sevil’in yüzü kağıt gibi bembeyaz olmuş sandalyeye çöküp kalmıştı. Erhan ve Derya’da donmuş kalmış adamın kıza saydırdıklarını dinliyorlardı.
“Derhal topla eşyalarını eve dön, derhal! Ben de geliyorum şimdi! Bu defa geberteceğim seni! Bu defa elimden kimse alamayacak! Rezil ettin bizi elâlame! Puh! Anan okusun diye söz verdik sen orospu mu oldun başımıza?”
Sevil öyle bir titriyordu ki konuşacak hali bile kalmamıştı, babası bağırmaya devam ederken telefon elinden düşüverdi. Derya ile Erhan sandalyeden düşmesin diye son anda yakaladılar onu. Yerdeki telefonda Kemal beyin bağırtısı devam ediyordu hâlâ, adam hırsını alamıyordu belli ki!
“Ben şimdi ne yapacağım?” diye inledi Sevil.
Erhan kendini öyle kötü hissediyordu ki, neredeyse oturup o da ağlayacaktı. Derya dün akşam için, Erhan’da bu sabah için suçlanmışlardı.
“Dur sakin ol! Gitme eve! Sakın gitme!” dedi Derya.
(devam edecek)