Kayıp Hayatlar – Bölüm 5

On dakika geçmesine rağmen hâlâ bir taksi bulamadığı için iyice gerilmiş, bir yandan kaldırım boyunca yürüyor, bir yandan da geriye bakıp taksi geliyor mu diye kontrol ediyordu. Bu saatte de tek başına dışarıda olmaya alışık olmadığı için hava karardıkça gerginliği de artıyor, sanki durup beklerse başına bir iş gelecek gibi durmadan adım atıyordu.

Sonunda bir taksinin ona doğru sinyal verdiğini görünce heyecanla adımlarını kısalttı ve taksi sahiden gelip onun önünde durunca o da duracaktı ki, ayağı takıldı ve az kalsın yere kapaklanıyordu. Taksinin durup durmayacağını anlamak için geriye bakarken bekleyen birine çarpmış, çapmakla da kalmamış ayağına da basmıştı. Ayağı ezilen adam, “Ne yapıyorsunuz önünüze bakarak yürüsenize!” diye homurdanmaya başlayınca bir yandan, taksi kaçacak diye panik olup, bir yandan da adama yaptığı için mahcup olduğundan şaşkınlıkla eğilip adamın ayağına baktı. Ayağına kadar eğilmiş kızın ne yaptığını anlamadığı için tedirgin olan adam, “Dursanıza!” deyip ayağını geri çekmeye kalkınca da dizi olduğu gibi Sevil’in alnına çarptı ve Sevil bu son darbe ile olduğu yere oturuverdi acıyla.

Taksici şaşkın şaşkın olanları seyrediyordu ama trafik aksadığı için kornaya bastı müşterisini binmesi için uyarmak maksadıyla. Ayağı ezilen adam taksiye eğilip “Bir dakika!” dedi ve Sevil’i kolundan biraz haşin bir şekilde tutup çekerek kaldırdı.

“Sizin hatanız!” derken ikisi de birbirlerinin yüzüne bakmayı akıl ettiler nihayet. Sevil’in çarptığı adam karşı komşularıydı. Erhan’da hava karanlık olmasına rağmen kızı tanımıştı.

“Hay Allah!” dedi bu sefer.

Sevil iyice mahcup olduğu için utancından ve artık iyice geciktiğinden bir an önce taksiye binmek istedi ve bir şey demeden taksinin kapısını açıp içeri geçiverdi. Tam şoföre gidecekleri yönü söyleyecekti ki Erhan’da kapıyı açıp yanına yerleşti.

“Çevirdiğim taksiye binip, beni almadan mı gidecektiniz?” dedi gene ters ters.

Kaldırımda durmuş taksiye durması için el sallamıştı, tam o sırada Sevil gelip ona çarpınca, ikisi de taksiyi kendilerinin durduğunu sanmışlardı. Adamın hep serseri olduğunu duyduğu için başına bela almak istemeyen Sevil sesini çıkarmadı. Sonuç olarak aynı apartmanda oturuyorlardı.

Erhan kızın tuhaf hareketlerine kızmasına rağmen asansörde gördüğü morlukları hatırlayınca canı sıkıldı, bir de dizi kızın alnına çarpmıştı. Birden bire dönüp onun yüzüne bakmaya çalışınca Sevil iyice tedirgin oldu.

“Alnınızda bir şey yok değil mi? Sert oldu biraz!” dedi nazik olmaya çalışarak.

“Hayır, hayır!” dedi Sevil ve koltuğun biraz daha ucuna kaçtı ve başını dışarı çevirdi.

“Ben karşı komşunuzun tanıdınız değil mi?” dedi Erhan bu sefer.

Sevil hızla başını sallayıp yine dışarı dönünce o da bozulup konuşmak için ısrar etmedi. Sonra kızın ince duvarlardan gelen ağlama sesleri aklına geldi yine. O dışarı bakarken gizlice süzdü biraz. Ufacık zayıf bir kızdı. Ön koltuğa tutan eli bembeyaz ve inceydi. Sevil bir an için dönüp adamın kendini incelediğini görünce iyice huzursuz oldu. Aslında huzursuz olması için bir neden yoktu. Erkeklerle bir arada olmama gibi bir endişesi olsa zaten hemşirelik yapıp hastanede çalışmazdı. Onu geren şey ilk defa bu kadar geç dönüyor olması, babasının nefret ettiği bir adamla aynı takside olması ve birinin onları görme ihtimalinin yarattığı endişeydi. Gerçi konuşması, üzeri başı hiç de ona anlattıkları gibi değildi. Daha önce gördüğündeki gibi sakalı yoktu bu gün. Gayet düzgün giyinmişti. Onu görünce tanımasına rağmen sırf bu yüzden tereddüt etmişti aslında.

Tam o sırada taksi ani bir fren yapınca kucağındaki çanta fırlayıp yere düştü. İçindekilerin bir kısmı çantayı kapamayı akıl edemediği için yere saçılmıştı. Telaşla toplamak için eğilince, Erhan’da telefonun ışığını yakıp ona yardımcı olmaya çalıştı. Sevil kan ter içine dökülenleri topladıktan sonra dönüp teşekkür etti. Apartmanın önüne dek bir daha konuşmadılar. Sokağa girince Sevil elini çantasına attı para ödemek için, Erhan’da refleks olarak elini onun elini üzerine koyarak “Olmaz ben zaten eve geliyordum!” dedi nazikçe. Sevil onun elini tuttuğunu Mustafa falan görürse diye düşününce panikle indi taksiden ve hızlıca teşekkür edip apartmana doğru koştu. Erhan neler olduğunu anlamadığı için adamın parasını ödedi ve tam ineceği sırada ayağına takılan şeyi eğilip aldı. Sevil çantasını toplarken, cüzdanında düştüğünü belli ki görememişti.

Cüzdanı alıp, yetiştirmek için hızla apartmana koştu ama Sevil çoktan asansöre binmişti. O da hemen diğer asansöre bindi. Asansörün kapısı açılır açılmaz Sevil’in kapının ağzında suratına yediği tokadı gördü ve donup kaldı. Birden boğazından yukarı doğru yükselen öfkeye hakim olamadı ve ileri doğru atılırken bir tokat daha indi kızın yüzüne ve içeri doğru çekilip, kapı hızla kapandı.

Erhan kapanan kapıya kadar hızlı hızlı yürüdü, yumruğunu kapıya vurup vurmamak arasında tereddüt ettiği için bir süre öylece bekledi. İçeriden kızın çığlığını duyabiliyordu ve Kemal beyin böğürtüsünü de. Bu çıkan sese ancak böğürtü denilebilirdi.

“Orospu! Neredesin sen bu saate kadar ha? Bak senin yüzünden kardeşin doğum gününe gidemedi! Başlarım senin hastanene de aciline de!”

“Baba haber verdim ama!”

“Lan bir de cevap veriyor! Biz dışarı çıkacaktık!”

Mevhibe hanım Sevil onu aradıktan sonra banyodan çıkan oğlunu fişeklemeye başlamıştı. Kemal bey hemen kızını aramıştı ama telefona bir türlü ulaşamayınca iyice delirmişti. Aslında Sevil’in eve vardığı sırada o da hastaneye gidip kızı almak için hazırlanıyordu. Allah’tan Sevil planladığından erken kalkmıştı da başına daha büyük bir şey gelmesinden kurtulmuştu. İyice tepesi attığı ve güya Mevhibe hanım evde tek başına kalmaya korktuğu için Mustafa’nın arkadaşına da, karısıyla çay içmeye de gidememişlerdi. Eğlence planları suya düşen Mustafa ve Kevser hanım da Sevil eve gelene kadar adamı kışkırtıp durmuşlardı. Sevil kapıyı çaldığı sırada babası da dışarı çıkmak için kapının tam arkasında olduğundan, kapıyı açıp kızı görür görmez daha oracıkta tokadı patlatmıştı.

Erhan bir anda içeriden gelen sesler kesilince, bir kaç saniye içinde sakinleşti ve yumruk yaptığı elini indirip sinirle dönüp kendi kapısına gitti anahtarı açıp içeri girdi. Geceleri ağlama seslerini duyduğundan Sevil’in odasının hangi odaya bitişik duvarda olduğunu biliyordu. Elinde olmadan gidip kulağını o duvara dayadı. Sesleri duyardı ama daha önce hiç kulağını duvara dayamamıştı. Muhtemelen Sevil, kulağını dayadığı duvarın tam arkasındaydı ve arada bir iç çekiyordu. Yüzüne inen tokatlarla incecik bedeninin kapının ağzında nasıl sarsıldığını gördüğü için, iç çekişini duyunca elinde olmadan elini sanki onun sırtını tutuyormuş gibi duvara dayadı.

Sevil duvarın öteki tarafında bir yandan canının acısı bir yandan yüreğinin acısı ile oturuyordu. Altı üstü kendi hayatına ait bir saat yaşamak istemişti. Babası bu defa gerçekten çok sıkı tokatlar indirmişti. Dayağı babasından yemişti ama içeri girer girmez evdeki herkesin nefret dolu bakışları da sanki ciğerini delmişti. Bu evdeki yeri bu kadardı işte, para kazanarak değerli olacağını sanması falan büyük bir aptallık ve hayalperestlikti. Kendi ayakları üzerinde durması gerekiyordu evet ama bu insanlar onu kabul etsin diye değil, onlardan kurtulup kendine bir hayat kurmak için gerekiyordu. Üzerini bile değiştirmeden kıvrılıp yattı yatağa ağlayarak. Derya sürekli arıyordu ama telefonu sessize almıştı. Zaten şimdi olanları ona anlatamazdı.

“Evdeyim merak etme!” yazdı sadece ve gözlerini kapatıp içinden en sevdiği şarkıyı mırıldanmaya başladı. Aynaya bakıp yüzünün ne halde olduğuna bakmak bile istemiyordu şimdi. Dudağından sızan kan yastığına doğru aktı gitti.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s