Kayıp Hayatlar – Bölüm 4

Hastanede kimlerin kadroya alınacağı kesinleştikten sonra stajyerlerin veda planları bir kutlama gecesine de dönüşüvermişti. Hastanede kalmayacakların bir kısmı kendi memleketlerine dönecekler, bir kısmı başka şehirlerdeki hastanelere gideceklerdi. Sonuçta bunca zaman sonra hepsi birbirinden kopacağından anılarında kalacak güzel bir akşam yaşamak istiyorlardı. Kadroya geçme başarısı gösteren arkadaşlarını da kutlayacaklardı.

“Kızım herkes geliyor, siz kadrolu olacaksınız diye planlanıyor nasıl gelmem diyeceksin?” diye sordu Derya.

“Başından beri gelirim demedim ki zaten!”

“Tamam demedin ama gelmem de demedin sırttın durdun yalan mı?”

“Ne yapsaydım ya?”

“Nasıl çalışmaya ikna ettin sizinkileri bu da bir gece ikna ediver!”

“Delirdin mi sen? Babam bir bara gideceğimi duysa bana ne yapar biliyor musun?”

“Evet kemiklerini kırar! Bu bir sürpriz değil zaten ama gideceğimiz yerin adı var diye içki içecek değilsin. Artık her yerin adı bar, kafe kızım. Sen kolanı içersin, içmek isteyen ne isterse içer, bir iki saat eğlenir dağılırız!”

“Yok Derya, benim yerime de eğlenin siz ben gelemem!”

Derya son hafta ısrar edip durduğu halde Derya inatla her defasında aynı cevabı verdi. Sonunda dışarı çıkılacak gün gelip çattığında, herkes Sevil’in de geleceğini düşünüyordu. Koridorda rastladığı tüm stajyer arkadaşları akşam ile ilgili bir şeyler söyleyip gülümsediler bütün gün. O da akşam kutlanacaklardan biri olduğu için herkes heyecanını dile getiriyordu.

“İstersen ben arayayım evdekileri!” dedi Derya saat yaklaşmaya başlayınca.

“Beni dinlemiyorlar, seni mi dinleyecekler?” dedi Sevil üzüntülü bir sesle, “Ben gelmek istemiyorum mu sanıyorsun?”

“Ya biliyorum istediğini zaten onun için ısrar ediyorum! Bir iki saat ya ne olacak?”

“Yok o bir iki saati geçtim, bir iki dakika için ne dayaklar yedim ben!”

“Bak aklıma ne geldi benim!” ded Derya heyecanla.

Sevil merakla onun yüzüne bakıyordu.

“Şimdi burası bir hastane değil mi?”

“Evet!”

“Tamam seni de kadroya almayacaklar mı?”

“Evet!”

“Muhtemelen acil ile başlayacaksın çalışmaya ve acilde çalışma saatlerin düzenli olmayacak öyle değil mi?”

“Baş hemşire ile konuşabilirim bu konuyu!” dedi Sevil hemen böyle düşününce kalbi sıkışmıştı, eğer gece nöbeti falan yazarlarsa hastaneyi falan unutması gerekirdi çünkü.

“Ya tamam konuşursun ayrı, ama bu gün diyelim bizi acile verdiler göreve ve bir ambulans geldi! Ne olurdu öyle olacak olsa!”

“Sen kutlamaya gidemezdin!” dedi Sevil saf saf.

“Sen de eve gidemezdin aptal!”

“Doğru!”

“Şimdi telefon açıp acile bir kaza geldiğini söyleyeceksin, bir iki saat gecikeceğini!”

Sevil durum arkadaşının yüzüne baktı bir süre, aklına yatmıştı aslında söyledikleri ve bunu nasıl olup daha önce hiç düşünmediğine şaşırmıştı içten içe. Sonra kalbine bir sancı saplanmıştı, babasının onu döveceğini anladığında hissettiği o sancıydı bu. Korku geri geldi ve hemen vazgeçti bunu düşünmekten.

“Olmaz eve gideyim ben!” dedi endişeli bir sesle.

Derya onun yüzünden geçen ışığı çoktan yakaladığı için peşini bırakmadı, “Ya bir gece ne olur?”

“Döverler beni!”

“Eh! Zaten dövüyorlar bir gece de hakket o zaman!” dedi kız bu defa sert sert. Bu sözler Sevil’i daha da etkiledi. Sahiden de bu güne kadar yediği dayakların hiç birinde zaten bir suçu yoktu. Babaannesi ve üvey annesinin kışkırtmaları ile dayak yiyip duruyordu. Bu akşam eve erken gitse bile babasının elinde onu dövmek için bir nedeni olabilirdi. O halde neden korkacaktı?

“Tamam mı?” dedi Derya onun ikna olduğunu farkedince.

“Tamam ama iki saatten fazla duramam tamam mı?”

“Anlaştık harika!” diye el çırptı arkadaşı, “Haydi ara şunları da gidip biraz yüzümüze renk verelim!”

Sevil elleri titreyerek çantasından telefonunu çıkardı, her ihtimale karşı Derya’nın karşıdan gelen sesi duyamayacağı bir mesafeye uzaklaştı ve evin numarasını çevirdi.

Telefonu Kevser hanım açtı, “Alo?”

“Kevser abla, çok konuşamıyorum, acile bir kaza geldi, çok hasta var, bu gün bir iki saat geç çıkacağız babama söyle olur mu?”

“Kendin söyle!” diye kapattı kadın telefonu küt diye.

Bu defa Sevil babasının numarasını çevirdi, Kemal bey o gün işten erken çıkıp gelmişti, oğlunu bir arkadaşının doğum gününe bırakacak, sonra onu beklerken karısı ile bir yerlerde oturup çay içeceklerdi. Kevser hanım giyinirken o da duşa girdiği için telefonu salondaydı. Mevhibe hanım oğlunun çalan telefonuna kimin aradığına bakmadan uzanıp açtı.

“Babaanne Sevil ben!”

“Ne var kız?”

“Babaanne babam nerede?”

“Duşa girdi!”

“Ben bir iki saat geç geleceğim. Kevser ablaya söyledim!”

“Ne geç gelmesi, zaten erken gelmiyorsun ki?”

“Tamam babaanne acile hastalar geldi çıkamıyoruz tamam mı?”

“Tamam falan değil, çık gel kırarım bacaklarını!” dedi kadın hırslı hırslı.

“Görüşürüz babaanne!” diyerek kapattı telefonu Sevil. Elleri hâlâ titriyor, kalbi küt küt atıyordu. Hayatında ilk defa karşı geliyordu evdekilere ve bu kadar risk alıyordu. Bu onu hem çok korkutmuş, hem de garip bir şekilde mutlu etmişti.

“Tamam!” dedi Derya’nın yanına koşup. İki kız hemen tuvalate koşup yüzlerine biraz makyaj yaptılar. Sevil eve gitmeden silecekti tabi ki hepsini. Hastanedeki mesaileri bitince bütün stajyerler hastanenin önünde buluşup taksilerle rezervasyon yaptırdıkları barın önüne geldiler.

Oraya kadar heyecanla kalbi çarpan Sevil’in birden bire içini bir korku kapladı. Hâlâ eve dönmek için geç sayılmazdı. Buradan binse en çok on beş dakika geç kalırdı. Onun için de acilde hasta vardı yalanını kullanabilir dayaktan yırtardı yine.

“Delirdin herhalde! Bir daha nerede böyle fırsatı bulacaksın acaba? Bak kocayı da buldular sana?” diye azarladı onu Derya ve çekiştirerek soktu içeri. Herkes heyecan ve neşeyle yerleştir içeri. Oturur oturmaz siparişler verilip koyu bir sohbete dalındı. Aynı zamanda yüksek sesle çalan müzikle bedenlerini hareket ettiriyorlardı. Sevil daha önce hiç böyle bir yere gelmemişti. Evdekiler ona içki içilen yerlere kötü kadınların gittiğini, tehlikeli insanlarla dolu olduğunu, kızların içkilerine ilaç attıklarını anlatıp duruyordu. Hele Mevhibe hanım erkeklerin olduğu bir yere içkisiz bile olsa girmesine kıyameti koparıyordu. Bir yanan pipetiyle kolasından hızlı yudumlar çekerken bir yandan etrafı ve kendilerinden başka buraya gelen insanları inceliyordu. İnsanlar sohbet ediyor, bir şeyler içiyor ve yiyorlardı sadece. Kendi masalarında gidecek olanlar çok üzüntülüydü. Bir kısmının henüz görev yeri bile yoktu. Geleceğe dair hayalleri, korkuları konuşmaya başladılar. Hastaneye seçilen beş stajyer için mutluluk ve başarı dileklerini ifade ettiler ve Sevil nasıl geçtiğini anlamasa da bir saat geçiverdi. Bir saatin sonunda telefonuna gelen mesaj yeniden kalbini sıkıştırdı.

“Kıracağım o bacaklarını!” yazıyordu ekranın üzerinde, hemen Derya’ya gösterdi.

“Tamam haydi git sen!” dedi Derya arkadaşının az önce gülen yüzündeki korkuyu görünce.

Sevil apar topar eşyalarını topladı, acil bir durum olduğu için gitmesi gerektiğini söyleyerek herkese veda etti ve taksi bulmak için dışarı fırladı. Mesaj babasından geldi sanmıştı ama nasıl becerdiyse mesajı atan Mevhibe hanımdı. Mustafa arada sırada ona eski telefonunu nasıl kullanacağını anlatıyordu. Oğlanın en eski telefonuna bir hat alıp kadının eline vermişlerdi. çok iyi kullanamasa da arama yapmayı ve açmayı öğrenmişti. Görünüşe göre artık mesaj atmayı da biliyordu.

“Geliyorum babaanne dedim ya acilde hasta vardı!” yazdı hemen. Bir yandan da hava karardığı için caddeden gelen taksileri seçmeye çalışıyordu.

(devam edecek)

Kayıp Hayatlar – Bölüm 4’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s