Can Borcu – Bölüm 29

Şirketin insan kaynakları müdürü gülümseyerek karşıladı Pelin’i. Bu güzel karşılamak biraz olsun heyecanını yenmesine yardımcı oldu.

“Bir yönetici asistanı arıyoruz biliyorsunuz. Okulunuzun alanımızla ilgili olması da sizin için bir avantaj olacaktır eminim”

“Evet ben de öyle umuyorum. Benim için de değerli tecrübeler kazandırabilecek bir iş olacak inşallah!”

Daha sonra insan kaynakları müdürü ona şirketin yapısı ve işleyişinden bahsetti kısaca, çalışma saatleri, yemek, ulaşım gibi bilgileri de verdikten sonra, onun gelecek ile ilgili planlarını sordu ve ardından arayacaklarını söyleyerek uğurladı.

Pelin görüşmenin olumlu geçtiğini düşünüyordu ama kesin bir şey söylenmediği için de hemen umutlanmak istemiyordu. Görüşmeden sonra söz verdiği gibi hemen dükkana gitti. Daha içeri girer girmez üç kadın çevresini aldılar ve önüne koydukları çorba kasesinden yiyerek her şeyi anlatmasını istediler. O da tek tek anlattı. Üç kadın işin olması için yeniden dualara başladılar. Pelin gün boyu dükkanda durarak onlara yardım etti ve sonra hep birlikte eve döndüler.

Ertesi sabah herkes işe gittikten sonra çaldı Pelin’in telefonu ve hafta başında gelip işe başlamasının uygun olduğunu haber verdiler. Pelin neredeyse sevinçten çığlık atacaktı, hemen açıp dükkana haber verdi sonra heyecandan yerinde duramadığı için daha üç gün olmasına rağmen dolabını açıp ilk iş gününde ne giyeceğine karar vermeye çalıştı.

Akşama Pelin’in işe giriş kutlaması vardı evde. Uzun bir süreden sonra hepsinin yüzünün güldüğü harika bir akşam olmuştu. Pelin üç kadının da yorgun yüzlerindeki gülümseyişleri gözleri dolarak izlemişti. Her biri kendi kulvarında pek çok engeli aşmış ve bu güne gelmişlerdi. Şimdi ise kalan güçlerini birleştirip hem kendilerini hem de Pelin’i ayağa kaldırmaya uğraşıyorlardı.

Pazartesi sabahı yine üç kadının kapıya dizilip dualar ederek onu yolcu etmesi ile güne başladı. Bu hayatının ilk iş günü olduğu için ne giyeceğini, ne yapacağını tam bilemeden şirketin kapısına kadar gelmişti. Görev yerinin neresi olduğunu bilmediğinden insan kaynakları müdürünün yanına gitti. Şirketin iki yöneticisi vardı. Biri şehir dışında olduğundan vekalet diğerine geçiyordu. Asıl yönetici şirketin sahibi ve genel müdür, diğer yönetici ise genel müdür yardımcısıydı. Pelin’in görevi genel müdür asistanlığı olduğundan o olduğu dönemlerde sadece onunla çalışacak, vekalet verdiği dönemlerde ise vekili ile çalışmaya devam edecekti. Toplantı, randevu organizasyonu, dosyalama, evrak takibi konuları Pelin’e aitti. Yazışmaları hazırlayan ve şirket santraline bakan bir sekreter zaten bulunuyordu. Daha önce bu işi yapan kişi ayrıldığından bir aydır geçici olarak sekreterliği yapan kızcağız bu işleri üstlenmişti, bu nedenle Pelin alışana kadar bir süre ikisi birlikte çalışacaklardı.

Sekreter Oya ufak tefek çok sevimli bir kızdı. Çok hızlı konuştuğundan ne dediği biraz zor anlaşılıyordu. Bir aydır her işe koşturmaktan bunaldığı için Pelin’in gelişi onu çok mutlu etmişti. Onu alıp hemen sekreterya odasına götürdü ve hızla aktaracağı işleri anlatmaya başladı. Pelin işleri kavradıktan sonra kendisi için ayrılan odaya yerleşecekti. Bir hafta kadar Oya ile birlikte çalıştılar. Yöneticilerle yüz yüze gelmese bile bir kaç kez telefonda seslerini duyma şansı elde etti böylece. Her akşam eve geldiğinde üç kadına günün nasıl geçtiğini anlattı gülümseyerek, şirketi sevmişti ve sonunda bir iş sahibi olmaktan dolayı çok mutluydu. Sonunda Oya öğreteceği başka iş kalmadığını söyleyince birlikte insan kaynakları müdürüne gittiler ve hafta başında bu defa Pelin’in yeni yerinde görevine devam etmesine karar verildi.

Yanında Oya olmadan ilk kez işlerin sorumluluğunu alacağı için biraz heyecanla gitti işe o gün Pelin. Onun çalışacağı oda iki yöneticinin odasının tam arasındaydı. Üç odanın kapılarının açıldığı ortak dar bir alan daha vardı ordan da koridora çıkılıyordu. Sabah erkenden gidip heyecanla masasına yerleşti. Oya sabah onu ziyaret edip aşağıda önceden taşıdığı dosyaları getirdi ve istediği zaman onu arayabileceğini söyleyip yerine döndü.

Pelin yeni günün heyecanını atmaya çalışırken insan kaynakları müdürü geldi ve onu yöneticisi ile tanıştıracağını söyledi. Pelin’in kalbi hızla atmaya başladı hemen ayağa kalkıp insan kaynakları müdürünü takip etti. Kendi kapısı açık olmadığı için yöneticilerin geçtiklerini görmemişti.

Müdürün arkasından yöneticinin açılan kapısından içeri girdi ve masanın arkasında oturan kişiyi görünce o kadar şaşırdı ki “Yo bu olamaz!” diye çıkıverdi ağzından.

İnsan Kaynakları müdürü yeni personelinin bu tepkisini anlayamadığı için şaşkınlıkla dönüp yüzüne baktı Pelin’in. Kızın yüzü kıpkırmızı olmuştu.

“Pelin hanım?” dedi merakla.

“Siz çıkabilirsiniz, Pelin hanım ilk günün heyecanını yaşıyor sanırım ben hallederim” dedi koltuktaki adam.

Müdür başıyla onaylayıp çıktı hemen odadan.

Korhan müdür çıkar çıkmaz ayağa kalkıp Pelin’in yanına geldi. Pelin o kadar şaşırmıştı ki bir adım dahi atamadan öylece kalmıştı yerinde.

“Karşına böyle çıktığım için özür dilerim!” dedi Korhan gülümseyerek, “Haydi gel otur istersen!”

“Ben ne diyeceğimi bilmiyorum!” dedi Pelin, kızsa mı, teşekkür mü etse, gitse mi, kalsa mı bilmiyordu. Bunca iyiliğin ardından onu işe de almışlardı. Üstelik Korhan’ın sahibi olduğu bir şirkete. Tüm bu iyiliği yapan birine karşı nasıl çıkıp gidecekti şimdi? Öte yandan Tekin’e çarpan arabanın içindeki adamdı karşısındaki, direksiyonda olmasa da araba kaçarken içindeydi. Dahası onu görünce heyecandan kalbi neredeyse ağzına gelmişti. Haftalardır bastırdığı tüm hasret bir anda kalbine hücum etmişti sanki.

“İşe alışmadan beni görmeni istemedim kaçıp gidersin diye!” dedi Korhan onu masasının önündeki kanepeye oturtmuş kendisi de hemen yanına ilişmişti.

Pelin gözlerini ondan alamadan öylece yüzüne bakıyordu hâlâ. Korhan’da çok heyecanlanmıştı onu görünce, hele şimdi böyle gözlerine bakarken daha da heyecanlanmıştı. İnsan kaynakları müdürünü odasından hemen göndermesinin nedeni heyecanını anlamasından korkmasıydı zaten.

“Benim için yaptıklarınızdan sonra ne diyebilirim bilmiyorum?” dedi Pelin mahcup bir sesle.

“Hangilerini söylüyorsun, iyi olanları mı yoksa kötü olanlarını mı?”

“Ben bunu henüz çözemedim gerçekten!” dedi gözlerini kaçırıp

“Bize bir şans daha vermeni istedim ben sadece, kardeşini sana geri veremem biliyorum, telafisi de mümkün değil ama sana ardımı dönemedim ben de bir türlü.”

“Siz bana bir şans vermiş oldunuz bu iş sayesinde!”

“Ben insan kaynakları müdürüne seni işe alması ile ilgili bir şey söylemedim aslına bakarsan. Sadece bildiğimiz biri tarafından gönderildiğini söyledim. Yani sen kendi özelliklerin sayesinde bu işe seçildin!”

“Sahi mi?”

“Evet! Benimle çalışacak olmandan da çok mutluyum ayrıca, bahçedeki evin önünde seni beklememe gerek kalmayacak böylece!” diyerek gülümsedi yeniden Korhan, “Devam edeceksin şu halde değil mi? Artık sana asistanım diyebilirim!”

Pelin’in bu işi kaybetme lüksü yoktu aslında, bir hafta sonra ayrılırsa annesine de bir açıklama yapmak zorunda kalacaktı. Onu üzmek istemiyordu, bu işin Korhan’a ait olması da bulunmak istediği sektörde iş öğrenmesine engel değil aksine avantaj sayılırdı.

Onun sessiz kaldığını görünce Korhan’ın yüzü değişti biraz, “Bak sen işini yapacaksın ve maaşını alacaksın, benimle arkadaşlığını elbette sürdürmek zorunda değilsin. Bu seni korkutmasın lütfen!”

“Yo hayır, tabi! Ben çalışmaya geldim!” dedi Pelin biraz gülümsemişti bunu söylerken, Korhan’ın da yüzü gülmeye başladı hemen.

(devam edecek)

Can Borcu – Bölüm 29” için bir yanıt

  1. Arkası yarınlar çok kısa cabuk bir şekilde okunuyor. Biraz uzun olamazmi?

    Android için Outlook’u edinin
    ________________________________

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s