Ferhat bey ile Ruşen hanım seslerin yükseldiğini duyunca hemen odaya doğru hareketlenmişler ama içeri girmemişlerdi. Konuşmanın beklenenden farklı ilerlediğini duyabiliyorlardı şimdi. Zümrüt öyle bağırıyordu ki, Korhan da onu bastırmak için bağırmak zorunda kalıyordu. Fikriye de bütün konuşmaları duyuyordu şimdi. Mutfakta olduğu yerde donup kalmıştı. Dışarıda arabayı yıkayan Cavit’te arka kapıdan girdi içeri hemen. Ferhat bey ve Ruşen hanımı endişeyle bekler görüp, bağrışları duyunca anladı neler olduğunu.
“Geç bile kaldılar!” dedi içinden. Onun içeri girdiğini duyan Fikriye’de cesaret alıp geldi yanlarına. Ruşen hanımla göz göze geldiler, kadıncağız gözleri dolu dolu baktı, başını çevirdi.
“Ferhat oğlana bir şey yapmasın bu kız! Sessizleşti içerisi! Gidip baksak mı?”
“Ben bakarım!” diye atıldı Cavit hemen.
“Durun!” dedi Ferhat bey, “Biraz bekleyelim!”
Korhan Zümrüt’ün itirafının üzerine gözlerini ona dikmiş bakıyordu ters ters, “Ne olacak şimdi Zümrüt? Bunca yalanın altından nasıl kalkacaksın?”
“O çocuğun ölümüne sen neden oldun? İkimiz de o arabadaydık, sen zaten bir şey hatırlamıyordun ve ben ikimizi de kurtaracak bir yol buldum sadece. Bizi korudum suç mu?”
“İkimizi kurtaracak mı? Ben bir katil olduğumu sanıyorum senin yüzünden Zümrüt aylardır. Üstelik öldürdüğüm çocuğa dönüp bakmayan acımasız, soğukkanlı bir katil! Bunun bende yarattığı travma hakkında bir fikrin var mı? Sen ve ailen senin bütün iniş çıkışlarının sorumlusu olarak beni gösterdiniz! Ailem mahvoldu kahrından. Sen şimdi tutmuş bizi kurtardığını mı söylüyorsun! Sen sadece kendini kurtarıp hepimizi harcadın Zümrüt, başta da on altı yaşında bir çocuğu anladın mı? Bu iş burada sona erdi. Şimdi çık git bu evden!”
“Sen kim oluyorsun da!” diye yeniden bağıracak oldu Zümrüt ama Korhan bastırdı bu defa, “Hemen şimdi polisi ararım!”
Zümrüt bir hırsla kapıyı çarpıp çıktı odadan, çıkar çıkmaz evdeki herkesle göz göze geldi.
“Bu iş burada bitmedi!” dedi hırsla ve kapıyı çekip çıktı evden.
Ferhat bey ile Ruşen hanım hemen Korhan’ın yanına koşturdular. Korhan da bilgisayarın başına geçmiş kaydı kontrol ediyordu.
“Almış mı her şeyi?” dedi Ferhat bey.
“Bakıyorum bir dakika!” diyerek kaydı ilerleterek kontrol etti. Kayıt görüntü ve ses olarak tamdı.
Cavit ve Fikriye kapıda onları izliyorlardı. Ruşen hanım derin bir oh çekerek kapıya yürüdü ve Fikriye’yi kolundan çekerek mutfağa götürdü, “Gel kızım sana anlatayım!”
Cavit zaten her şeyi bildiği için bu gelişmeye çok sevinmişti. Zavallı Ferhat beyin eli ayağı titriyordu, ayakta duracak hali kalmadığını anladığı için onu tutup Korhan’ın yatağına oturttu.
“Bu kayıtla ne yapacaksınız şimdi Korhan bey?” dedi bilgisayarda bir şeyler yapan Korhan’a dönüp. Korhan onun ne bildiğinden emin olmadığı için cevap veremedi.
“O her şeyi biliyor Korhan! Hatta senden fazlasını biliyor!” dedi dermansız bir sesle.
“Babam karar versin!” dedi Korhan rahatlayıp, “Planın bundan sonrası yoktu!”
“Öncelikle kayınpederin olacak o adama yollayalım bu kayıdı!” dedi Ferhat bey hırsla, “Kız kaydın varlığını babasından öğrensin. Sen bir diske kaydet, Cavit götürüp versin!”
Öte tarafta Fikriye şoktan şoka giriyordu anlatılanları duyunca.
“Ah ben anlamıştım bu kızda bir şey olduğunu da sizi böyle bir sıkıntıya soktuğunu nereden bileyim tabi. Çok üzüldüm vah vah! Gencecik çocuk da gitmiş. Vah vah!”
“Artık her şeyi biliyorsun, bu aile rezil insanlar işte gördün. Kolay geri çekilmeyebilirler. Sen de temkinli ol kızım!”
“Tamam Ruşen hanım siz merak etmeyin!” dedi Fikriye, “Polise gidecek misiniz?”
“Vallah Ferhat bey karar versin ona da artık! Benim düşünecek aklım kalmadı!”
Korhan diski çekip Cavit’e verdi. Cavit hiç oyalanmadan arabanın ıslaklığı ile binip gitti hemen. Zümrüt eve varır varmaz ailenin arayacağına eminlerdi zaten. O yüzden vakit kaybetmeden kaydı yolladılar. Şimdi asıl soru bu kaydın polise verilip verilmeyeceğiydi.
“Gerçeği bunca zaman sakladığımız için biz de suçlu olacağız!” dedi Korhan, “Üstelik benim aslında bir şey hatırlamadığım da ortaya çıkacak ve belki de delil bile sayılmayacak bunlar. Bildiğim kadarıyla bu tür kayıtları ana delil saymıyorlar, üzerinde oynama yapılabildiği için!”
“Evet beni de düşündürüyor bu kısmı” dedi Ferhat bey.
“Ayrıca tanık gösterdiklerinden biri otistik bir çocuk. Cezai ehliyeti olmayan birinin tanıklığını da kolayca inkar edeceklerdir!”
“Bunu da düşündüm!”
“Peki ne yapacağız?”
“Şöyle yapacağız! Çocuğun ailesine gidip gerçeği anlatacağız! Polise gidip gitmeme kararını onlar verecek! En adili bu!”
“Ne? Nasıl yapacağız bunu? Onların nerede olduklarını bile bilmiyoruz!”
“Belki o kadar uzakta değildirler!” dedi Ferhat bey yataktan kalkıp mutfağa karısının yanına gitti.
Korhan’da peşinden yürüdü, “Ne demek o kadar uzak değildirler baba?”
“Fikriye hepimize bir kahveyap kızım, kendine de yap! Sonra gelin salona size söylemem gereken şeyler var!”
“Ay Ferhat korkutma beni Allahaşkına! Ne söyleyeceksin hepimize? Hasta falan mısın yoksa?” dedi Ruşen hanım endişeyle.
“Yok hanım hasta değilim en azından şimdilik! Başka bir şey konuşacağız önemli!”
Korhan babasıyla geçti salona hemen. Tam o sırada telefonuna mesaj geldi.
“Hiç bir şey yapamayacaksın! Çünkü sen delisin ve doktora gidiyorsun. Sana kimse inanmaycak!”
“Bekle ve babanla konuş!” diye yazdı Korhan hemen.
“Neyi konuşacağım babanla!”
“Bekle ve gör!” yazar yazmaz telefonu çalmaya başladı, arayan Zümrüt’tü. Açmadı ve sessize aldı telefonunu hemen
“Zümrüt mü?” dedi Ferhat bey oğlunun yüz ifadesinden anlamıştı.
“Evet krize girdi, hırsını alamıyor!”
“Babası ile konuşsun! Cavit varmıştır.”
“Ben de öyle yazdım!”
Birazdan Fikriye elinde tepsi üç kahve arkasında Ruşen hanım ile geldi salona.
“Kızım kendine de yap dedim! Niye üç tane bu?”
“Yok efendim sağolun!” dedi Fikriye ve kahveleri servis edip elinde tepsiyle ilişti koltuklardan birinin ucuna.
“Hepinizi topladım çünkü hepinizin bilmesi gereken bir konu daha var!” dedi Ferhat bey. Hepsi merakla ona bakıyorlardı.
“Ferhat gözünü seveyim iyi bir şey söyle!”
“İyi mi kötü mü siz karar verin artık!” dedi Ferhat bey sıkıntı ile gülümseyerek, “Kazayı Korhan’ın yapmadığını yeni öğrendik ki öyle bile olsa oğlumuzun da içinde bulunduğu bir kaza sonucu gencecik bir can gitti ve bir aile onarılmaz biçimde yara aldı. Bunda hem fikiriz herhalde!”
Hepsi başlarını salladılar.
“Ben kazanın olduğu ilk günden beri size söylemeden o çocuğun ailesini takip ettim!”
“Ne? Bize neden söylemedin baba?”
“Söylemedim, birincisi Zümrüt’ün ailesinin o geceki baskın tavrından sonra annen de olayın ortaya çıkmasına gönüllü değildi, sen zaten şok geçiriyordun bir şeyin farkında değildin. Onlara karşı sorumluluğumuz bu gün sona erdi. Zümrüt’ün ailesinin yani. Ancak çocuğun ailesine karşı sorumluluğumuz bana sorarsanız ömür boyu sürmeli!”
“Sadede gel Ferhat kalbim duracak!” dedi Ruşen hanım.
(devam edecek)