Can Borcu – Bölüm 19

Eczaneden içeri girdiğinde yoğun ilaç kokusu doldu burnuna, Füsun hanım olduğunu tahmin ettiği kadın beyaz bir önlük giymiş kasanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Onu görünce doğrulup geldi, “Buyurun”

“Merhaba ben sizin yanınızda çalışan bir genci arıyorum! Çırağınızı.”

“Erdoğan’ı mı arıyorsunuz?”

“Evet sanırım o, bir rahatsızlığı varmış.”

“Otistik! Ne yapacaksınız çocuğu?” dedi Füsun hanım dikleşerek, çocuğu durumu yüzünden horlayan, yanlış anlayan çok olduğu için sinirleniyordu. Mahalle bir türlü alışamamıştı onun burada çalışmasına. Oysa Erdoğan gibi bir çalışanı bulmak bile zordu. Çocuğun sırf görünüşü yüzünden ona deli damgası vurmuşlardı.

“Bir kaç soru soracağım”

“Ne için size bir zararı mı oldu?” dedi kadın yine ters ters

“Yok ben kendisini hiç görmedim daha önce, bir yıl kadar önce bu caddede bir çocuğa araba çarpıp kaçmış hatırlarsanız?”

Füsun hanım durdu birden konu beklemediği bir yere gelince meraklandı “Evet? Ne ilgisi var Erdoğan ile bunun?”

“Hah işte Erdoğan çarpıp kaçanları görmüş diye duydum o yüzden geldim”

“Hay Allah!” dedi Füsun hanım, “Erdoğan kaza olduğu sırada dışarıdaydı evet, ben müşteriye bakıyordum. Bazen çıkıp arabaları seyreder, seviyor. Panik halinde içeri girdi kaza olunca, bağırmaya başladı ama ne söylediğini anlamadık önce. Öyle atakları olan bir çocuk değildir. Müşteriler gördü sonra dışarıdaki kalabalığıda öyle anladık. Siz niye soracaksınız bu kazayı? Polis misiniz?”

“Hayır değilim ama çocuğun ailesini tanıyorum. Çok üzülüyorlar, eğer kazayı yapanları bulabilirsek belki içleri soğur diye araştırıyorum ben!”

“Polis bulamadı dediler ama!” dedi kadın alaycı bir şekilde, “Siz yine de sorun Erdoğan’a, annesi ile geliyor, birazdan gelirler!”

Ferhat bey başını salladı, sonra eczanenin camından dışarıya caddenin görünüşüne baktı. Çocuk dışarıdaysa Mahmut beyin gördüğü açının tersinden görmüştü olayı, market eczanenin karşısında sayılırdı. Füsun hanım yeni demlediği çaydan bir bardak doldurup getirdi ona sormadan.

“Nasıl aile?” dedi sonra, dükkanın içinde tanımadığı bir adamla sessiz durmak istememişti herhalde.

“İyi değil, annesini bir yere yatırdılar. Babası yok zaten, rahmetli oldu. Ablası da tutunmaya çalışıyor.”

“Vah! Ateş düştüğü yeri yakıyor tabi. Biz de çok üzüldük ama devam ettik hayata. On altı yaşında dediler doğru mu?”

“Maalesef!”

“Allah iyi yazılar yazsın herkese. Bu Erdoğan’da on altı yaşında başladı benim yanıma. Annesi getirdi. Dünya iyisi kadın göreceksiniz. Doktor demiş, çalışabilir diye. O da sağlıkla ilgili diye bana getirmiş. Doktor gibi düşünmüş yani.”

“Anlıyorum!”

“Başta ben dahi tereddüt ettim. Biz insanlar eğitimli de olsa önyargılıyız. Durumu herkesten çok biliyorum en azından önyargılarım yok ama dükkanın içinde birebir kalmak farklı bir şey tabi. Huyu, suyu da önemli çocuğun. Neyse olur deyiverdim. Annesi geldi bir ay her gün durdu akşama kadar. Sonra bırakıp gitmeye başladı. İnan olun beyefendi başka çırak alsam bu kadar iyi kontrol edemezdi stoğu, düzeni! Şimdi deseler bundan vazgeç başkasını al, yok derim.”

“Hasta çocukla zor tabi!”

“Otizm bir hastalık değil! Adınızı bilmiyorum ama!” diye diklendi Füsun hanım yeniden.

“Ferhat” dedi adamcağız kadının tepkisinden çekinerek.

“Bir gelişim bozukluğu otizm!” dediği sırada Ferhat beyin Erdoğan olduğunu anladığı çocukla annesi girdi içeri.

“Günaydın Fatma hanım!” dedi Füsun hanım hemen, “Günaydın Erdoğan!”

İkisi de karşılık verdiler hemen, Fatma hanım dükkanda müşteri var sanınca hemen başını sallayıp, çıktı dışarı. Erdoğan alışık hareketlerle gitti tezgahın arkasında asılı duran önlüğünü giydi. Sonra sanki dükkandan hiç ayrılmamış gibi, tezgahın arkasına dizili ilaçlardan birini alıp gözüne iyice yaklaştırdı üzerini okuyup çalışmaya başladı.

“Erdoğan bu beyefendi seninle konuşmaya gelmiş” dedi Füsun hanım.

Çocuk başını kaldırdı gülümsedi Ferhat beye, küçük bir çocuğun masumiyeti yayıldı yüzüne.

“Hani kaza olmuştu hatırlıyor musun? Marketin önünde!”

Başını salladı Erdoğan gülümsemesi soldu.

“İşte çocuğa çarpan arabayı soracakmış beyefendi sana, suçluları bulmak istiyor. Yardım edersin değil mi?”

Yine başını salladı Erdoğan heyecanla ve arabanın marka ve modelini söyledi pat diye önce. Ferhat bey afalladı çocuğun verdiği net bilgiye, “Açık gri rengi vardı. Kadının saçı sarıydı, pembe tokası vardı.”

Füsun hanım da afalladı duyduklarına, “Bunların hepsini gördün mü sen?” dedi şaşkın şaşkın.

Erdoğan yeniden salladı başını.

“Arabayı bir kadın mı sürüyordu yani?” dedi Ferhat bey emin olmak için.

“Bir kadın, saçı sarıydı, pembe tokası vardı.”

“Erdoğan pembe rengi sever.” dedi Füsun hanım sayıklar gibi, “Bunları ona sormak hiç aklımıza gelmedi o zaman! Çok paniklemişti zaten, sakinleştirmeye uğraştık!”

Erdoğan yeniden ilaç kutusunu aldı eline işine döndü.

“Sarı saçlı pembe tokalı kadın, yeşil montlu adam!” diye takrarladı Ferhat bey kendi kendine, “Bundan iyi tarif olamaz!”

“Anlamadım!” dedi Füsun hanım.

“Yok kendi kendime söyledim. Erdoğan bana çok yardım ettin oğlum. Uğrayacağım sonra teşekkür için! Size de teşekkür ederim eczacı kızım!” dedi ve hızla çıktı Ferhat bey dükkandan. Kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı heyecandan Tekin’e çarpıp kaçan Korhan değildi! Hemen karısını aradı nefes nefese anlattı olanları.

“Polise git hemen Ferhat!” dedi kadın sevinçten ağlayarak.

“Yok Ruşen çocuğun ifadesini sayarlar mı bilmiyorum ama çocuk arabanın modeline kadar söyledi pat diye! Bir de kazayı saklamış olduk bunca zaman suçluyuz artık biz de!”

“Ne yapacaksın o zaman?”

“Zümrüt’ten kurtulacağız Ruşen! Oğlumuz suçsuz!”

“Allahım sana şükürler olsun yarabbim!” dedi Ruşen hanım kapatırken.

Korhan’a hemen bir şey söylememesini tembihlemişti Ferhat bey, ne olur , ne olmaz diye aynı hizzadaki diğer esnafla da konuşacaktı. Belki başka gören de olmuştu dükkanlarının içinden.

İnsanlar onun sorularını tuhaf karşılasalar da cevap verdiler. Kimse çarpıp kaçanı görmemişti. Herkes olay olduktan sonra öğrenmişti kazayı. Başka bir şey öğrenemeden eve döndü yorgun argın. Ruşen hanımın yüzünde güller açıyordu.

“Ferhat keşke hemen düşseymişsin bu işin peşine sen!”

“Her şey de bir hayır var Ruşen akıl mı kaldı başımızda! Çocuğun giden canını geri getiremeyiz tabi ama hiç değilse oğlumuzun bu işte doğrudan payı olmaması içimi bir nebze rahatlattı benim de, artık Korhan hatırlamasa da biz gerçeği biliyoruz!”

“Peki kıza nasıl diyeceksin bunları?”

“Önce Korhan ile konuşsam belki daha iyi olur!”

“Zümrüt’ün ailesi inanmayacaktır bulduğun tanıklara.”

“Zaten onlara insanların kim olduğunu söylemeyeceğim! Bir şekilde Zümrüt’e itiraf ettirmemiz gerek aslında belki ama nasıl bilmiyorum!”

“Ben biliyorum!” dedi Ruşen hanım sevinçle.

“Nasıl?”

“Korhan ile konuşacağız ve senin öğrendiklerini ona anlatacağız, o da Zümrüt’e bunları kendi hatırlamış gibi söyleyecek!”

“Hay yaşa!” dedi Ferhat bey sevinçle, duramadı gidip karısına sımsıkı sarıldı.

“Dur ayol boğacak mısın beni?” diye kıkırdadı karısı kollarında.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s