Pelin içeri girdiğinde annesinin mutfaktan gelen sesini duydu, “Tekin sen mi geldin?”
“Anne benim!” diye cevap verdi Pelin, “Tekin nereye gitti bu saatte?”
“Markete gitti ekmek alacak!”
“Keşke beni arasaydın gelirken uğrar alırdım.”
“Kızım senin yolun te öte yandan geçiyor bir de markete mi yürüyeceksin yorgun argın. Haydi çıkar üzerini de gel sofra hazır sayılır!”
“Tamam” diyerek annesinin yanağına bir öpücük kondurdu Pelin ve odaya geçti. Derslerinin yoğun olduğu zamanlar yorgunluktan ölse bile Pelin’den yardım istemiyordu Kudret hanım.
“Önce ders!” diyordu, “Hizmetçi işi bu, nasılsa yaparsın!”
Pelin üzerini değiştirdi, ellerini yıkadı geldi mutfağa annesine yardıma;
“E hani Tekin daha gelmedi mi?”
Aslında Kudret hanım da meraklanmıştı ama kızına belli etmek istemiyordu. Tekin gideli yarım saatten çok olmuştu. Bisikletle de gittiğine göre en çok on dakikada gidip gelmesi gerekirdi ki, Tekin o bisiklete uçar gibi biniyordu.
“Aman kardeşini bilmiyor musun takılmıştır birine yine! Bahçeye çıkta bir bak gene kiminle lafa dalmış, gelsin böleceğim yemekleri!”
“Tamam!” diyerek bahçe terliklerini giyip çıktı Pelin, yolun bir aşağısına, bir yukarısına baktı ama kimseyi göremedi. Hava kararmış sokak lambaları yanmıştı çoktan.
“Tekin!” diye seslendi bir kaç kez, cevap alamadı.
“Allah Allah nereye gitti bu çocuk?” diyerek dönüp girdi eve ve terliklerini çıkarıp ayakkabılarını giymeye başladı, “Anne ben bakıp geleyim şuna!”
“Tamam oyalanmayın çabuk gelin!”
“Olur!” demeye kalmadı kapının zili çaldı, “Hah geldi işte!” diyerek açtı Pelin hemen. Kardeşini azarlamaya hazırlanırken karşısında alı al, moru mor Hüseyin’i görünce şaşırdı önce.
“Hayırdır Hüseyin?”
“Abla ben bir haber vermeye geldim!”
“Ne haberi?”
“Abla Tekin’e araba çarptı caddede!”
“Ne?” dedi Pelin korkuyla, “Ne zaman?”
“Bir on beş dakika oldu abla, millet toplandı başına, ambulans çağırdılar alıp götürdüler hemen!”
“Anne koş, anne!” diye bağırdı Pelin ama az kalsın yığılıverecekti olduğu yere. Kudret hanım elinde elbezi ile koşup geldi kızının çığlıklarından iyi bir şey olmadığını anlamıştı.
“Ne oldu kızım ne oluyor? Hüseyin ne oldu oğlum?”
“Teyze Tekin’e araba çarptı, hastaneye götürdüler!” dedi oğlan aynı telaş ve korkuyla.
Kudret hanım sendeledi önce bir, Pelin yakaladı annesini “Anne gözünü seveyim bayılma, haydi gidip bulalım kardeşimi, yanlız korkmuştur o!”
“Tamam, tamam!” diyerek koşup ocağı söndürdü Kudret hanım hemen ayakkabısını giydi, çantalarını alıp çıktılar.
“Hüseyin iyi miysi Tekin gördün mü sen?”
“Abla çok kalabalık toplandı göremedim. Mahmut amcagil vardı başında, koş annesine haber ver dediler bana!”
“Hah yanlız değil yani iyi!” dedi Pelin, “Mahmut amcayı sever Tekin!”
“Sende var mı oğlum Mahmut beyin telefonu!” dedi nefes nefese Kudret hanım taksi durağına yürüyorlardı hızlıca. Taksiyi kapıya çağırmayı akıl edememişlerdi o telaşla.
“Yok Kudret teyze ama ağabeyimde vardır belki!”
“Tamam ben ararım Hasan’ı sağol Hüseyin, haydi git sen eve merak etmesin annen!” dedi Pelin taksiye binerlerken.
Kudret hanım hüngür hüngür ağlıyordu, taksici “Ne oldu abla?” demeye kalmadan Pelin “Hastaneye acil!” dedi hemen.
Zaten ilçede toru topu bir hastane olduğu için ikiletmedi taksici hızla kalktı hemen. Acilin kapısına vardıkalrında adamın parasını ödeyip koşarak girdiler içeri.
“Tekin Zorlu, on üç yaşında, araba çarpmış!” dedi Pelin hemen danışmaya koşup.
Kadın az ileride biriyle konuşan doktoru gösterdi başıyla.
Ana kız o yana seğirttiler hemen.
“Evladım, ben Tekin’in annesiyim. Oğlumu buraya getirmişler, araba çarpmış. İyi mi o?” dedi Kudret hanım gözyaşları içinde.
“Tekin Zorlu’nun ailesi misiniz?” dedi doktor.
“Evet biziz!” dedi Pelin.
“Maalesef!”
“Ne demek maalesef? Kardeşime ne oldu?”
“Hastaneye geldiğinde ölmüştü!” dedi doktor gözlerini yere indirerek.
Kudret hanım olduğu yere yığılmıştı doktor “Maalesef!” der demez. Pelin’in eli ayağı titriyor, tüm acil etrafında fır fır dönüyordu.
“Hayır! Tekin!” diye bağırdığını hatırlıyordu o da en son ki hayal meyal Mahmut beyi seçti gözleri.
Adam göz yaşları içinde geldi ana kızın yanında, hastabakıcılar Kudret hanımı bir sedyeye koyup muayene odasına taşıdılar. Pelin arkasından gitmek istedi ama yetmedi gücü.
“Kızım! Ne diyeceğimi bilemiyorum, yanındaydım ben hep!” dedi adamcağız sesi titreyerek, “Ambulansta çok uğraştılar ama durdu kalbi!”
Pelin hıçkırarak ağlamaya başladı adama sarılarak, adamda ağladı onunla birlikte. Kudret hanıma sakinleştirici verilmişti. Pelin ve Mahmut bey acilin koltuklarında beklerken, mahalleden birileri daha çıkıp geldiler. Yarım saat sonra da Munise hanım geldi koşarak.
“Pelin yavrum ne oldu?”
“Munise teyze! Tekin!” deyip yeni bir ağlama krizine girdi Pelin.
Munise hanım Kudret hanım ayılana kadar kaldı onlarla, Mahmut bey bir saat daha durup gitti. Karakola gidip ifade vermesi gerekiyordu. Pelin boşluğa bakıyor, sonra birden yenidne hıçkırarak ağlamaya başlıyordu. Zavallı Munise hanım da şoka girmişti, böyle bir durumda ne teselli vereceğini o da bilemiyor, Pelin ağladıkça o da ağlıyordu. Sonunda Kudret hanım ayılınca onun yanına gittiler. Doktorlar onu servise çıkaracaklarını hemen eve gidemeyeceğini söylemişlerdi. Ağır bir travma geçiriyor, sürekli Tekin’den bahsediyordu.
“Ekmek alacak Tekin. Pelin kızım yemekleri böl sen!” dedi kızını görür görmez, Pelin bağırarak ağlamaya başlayınca, Munise hanım çıkardı kızı dışarı, deminki koltuğa oturtup kendi girdi içeri.
“Kudret, kuzum!” dedi yatan kadının saçlarını okşayarak.
“Munise oğlan gelmedi değil mi daha?”
“Yok Kudret gelmedi!”
Devam eden iki hafta boyunca Kudret hanım hep aynı soruyu sordu, “Oğlan gelmedi değil mi?”
Sonunda onu eve çıkardılar, zavallı kadın oğlunun cenazesine bile katılamadı. Onun bakkala gittiği ve geleceği ana takılı kalmıştı zihni.
“Muhtemelen kendini suçluyor!” demişti doktor, “O yüzden o anda kalıyor, devam etmiyor zihni!”
Başını sallayarak dinlemişti Pelin, kardeşinin ölümü, gelen giden, annesinin durumu ne yapacağını şaşırmıştı yavrucak. Hastaneden rapor almış sınavlara girmemişti. Annesini bu halde yanlız bırakıp okula gitmesi zaten mümkün değildi. Dükkanı da açmıyorlardı on beş gündür.
“Kızım annenin hali iyi değil demişti Munise hanım, “İstersen bizim bakımevi ile bir konuşayım. Sen bakamazsın bu zavallıya. Haydi baktın diyelim, başından ayrılamazsın!”
“Munise teyze çok pahalı değil mi senin çalıştığın yer ben nasıl öderim!”
“Dur bakalım ben de bir söz vermiyorum zaten, konuşayım bir ne diyecekler. Durumunuzu anlatırım!”
Pelin annesinin bir süre sonra toparlanıp düzeleceğine inanıyordu. Evlat acısı atlatılır unutulur bir şey değildi elbette, o da günlerdir ağlıyor, kardeşinin evdeki eşyaları, bilgisayarına dokunamıyordu. Hatta odalarına bile giremediği için annesinin yatağında onunla yatıyordu Tekin öldüğünden beri.
Kudret hanımın gecesi gündüzü kalmamıştı. Bir anda mutfağa gidiyor eline boş bir tencere kaşık alıp, karıştırıp duruyordu. Sonra başını kaldırıp, “Oğlan gelmedi mi?” diye soruyordu tekrar tekrar. Pelin’in iyice sinirleri bozuluyordu annesi ardı ardına sormaya başlayınca ama elinden bir şey gelmiyordu. Doktorun verdiği ilaçları düzenli içirmeye çalışıyordu her gün.
(devam edecek)