Elim kolum bağlı – Bölüm 19

Deniz sonunda kararını verdi, biraz daha düşünürse cayacağını biliyordu. Erdem, Tunç’un babasıydı muhtemelen, DNA testi yapılabilirdi tabi ama buna gerek olduğunu bile sanmıyordu. Öktem’in söylediği kadarı bile yetiyordu çocuğun babası olduğunu anlamaya. Tunç ve Erdem tüm hayat hikayesi boyunca olumsuz hiç bir şeyle ilgisi olmayan masum iki insandı. Mercan Erdem’in ondan ayrılmak istemediğini söylemişti o başkası var diye diretince gurur yapıp geri gelmemişti muhtemelen. Sonra da ailesinin evlenmesini istediği o hastalıklı kızla evlenmişti. Çok ayıptı böyle söylemek biliyordu ama şimdi kendi terbiyesi ile uğraşacak ruh halinde değildi. O kızcağızın da bir suçu yoktu Tunç’un babasız büyümesinde, çünkü kimse ona da evlenmek istediğin adamın bir çocuğu var dememişti. Hatta Erdem başkasını seviyor da dememişti ki zaten Erdem’in ablası Çiğdem kız duymasın diye gelip konuşmuştu Mercan’la. Hem de halasını yeni kaybetmiş, kafası karmakarışık ve karnında yeğenini taşırken. Tamam Çiğdem’de bilmiyordu yeğenini. Mercan kimseye söylememişti güya kahramanlık yapmıştı kendince. Kim içindi acaba bu kahramanlık, kendi ve oğlu için olmadığı kesindi. O zaman neye yarıyordu? Bunca zor bir hayatın ardından acımasız olmuştu Deniz. Merhamet öyle kolayca kopup gelmiyordu yüreğinden artık. Bazen üzülüyordu bu haline, duygusuz biri olduğunu düşünüyordu iyice. Ancak Tunç için eriyen yüreği bunun doğru olmadığını gösteriyordu ona. Anneliği tatmış bir yürek merhamet ve duyguyu nasıl kaybedebilirdi ki. Geri dönüşü olmayan bir roldü annelik. Eğer kabul ederse insan bu rolü, hayatının sonuna kadar anne duyguları ile bakabilirdi her canlıya. Tabi eğer kabul edebilirse.

Zihni bu konudan kaçıp kurtulmak istediği için başka yerlere kayıyordu sürekli ama bu kararı vermişti, geri dönmeyecek, tekrar tekrar sorgulamayacaktı.

“Erdem isterse oğlu ile tanışabilir. Ancak bu ilk tanışmanın ardından görüşme olup olmayacağı konusunda garanti veremem. Sadece baba olarak çocuğunu görme hakkının olduğunu düşünüyorum. Tabi ikiniz de bana Tunç’un asla gerçeği bilmeyeceği konusunda söz vermeniz gerekiyor. O henüz çok küçük ve aslında ölmüş bir annesi ve ondan haberi bile olmayan bir babası olduğunu anlayacak yaşta değil. Hayatında bir gün anlayacak bir yaşı olacak mı ondan bile emin değilim.” yazdı Öktem’e, arayıp telefonda soru cevap oynamak istemiyordu.

“Tamam, çok ama çok teşekkürler!” diye cevap geldi saniyesinde. Öktem daha ağabeyine sormadan kabul etmişti muhtemelen bu anlaşmayı. Deniz ağabeyin söyleyeceklerini beklemeye karar verdi. Konuşup ona ilk buluşma ile döneceklerdi nasılsa. Tunç’a baba tarafından akraba olduklarını söyleyecekti, yani dedesi tarafından. Dedesinin başka hiç bir akrabasını tanımıyordu zaten çocuk, dedesini de hiç tanımamıştı. Aslında Deniz’den başka kimseyi tanımıyordu kan bağı olarak.

Tunç’u okuldan aldıktan sonra gelecek cevabı beklemeden bir ön konuşma yapması gerektiğini düşündü.

“Biliyor musun o gün doğum gününe gelen arkadaşının babası Öktem bey ile konuşurken uzaktan akraba olduğumuzu farkettik!”

“Değer’in babasıyla mı?”

“Evet, uzaktan kuzensiniz siz sanırım. Farkettin mi o da senin gibi kızıl biraz!”

“Tam benim gibi değil!”

“Evet değil, biraz dedim zaten. Seviyor musun onu?”

“Pek değil!”

“Neden?”

“Asya ile oynamak istiyor hep!”

“Birlikte oynayın siz de üçünüz!”

“Hayır ben öyle istemiyorum. Asya ve ben oynamak istiyoruz biz, başkası olunca olmuyor”

Konu yeniden Asya’ya kayınca işine gelmişti Deniz’in, çocuğun zihnine akrabayız diye bir şey işlemek istemiyordu. Sadece sonradan gelecek soruları yumuşatmaktı amacı. Erdem’i tanımıyordu ama Öktem’e pek güvendiği söylenemezdi. Bu yüzden ilk buluşmanın ardından durumu yeniden değerlendirecekti.

Bir kaç gün Öktem’den yeni bir haber gelmedi. “Vaz mı geçtiler acaba?” diye düşündüyordu ki aradı Öktem.

“Ya kusura bakma ben yazmayı pek sevmiyorum da aramak kolay oluyor!” dedi açar açmaz. Adamın nezaketten pek anladığı yoktu.

“Önemli değil, konuştunuz mu Erdem beyle?” dedi Deniz ciddi bir sesle.

“Konuştum, ağabeyim oğlu ile tanışmayı çok istiyor. Sanırım o ablanıza hâlâ aşık, bahsederken gözleri doluyor!”

Yutkundu Deniz acıyla, “Ablam hayatta değil!”

“Biliyorum, çok üzüldü zaten duyunca, günlerdir yüzü gülmüyor. Ondan geriye kalan tek yadigâr ikisinin parçası oğlu olduğu için Tunç’a sahip çıkmaya kararlı!”

“Peki ama bu nasıl olacak ikisi de bilmeden?”

“Olacak mecbur, iki çocuk daha var dedim ya! Karısı var. Siz varsınız. Bunca insanın hayatını mahvedemez şimdi. Uzaktan da olsa çocuğa bakmak istiyor, tabi siz izin verirseniz!”

“Bakmaktan kastınız nedir?”

“Erdem ve ben Tunç’un bütün masraflarını üstlenmek istiyoruz. Bizimle devamlı yüzyüze gelmese de sizden onun başına gelenler, büyümesi hakkında bilgi duymak istiyoruz. Neye ihtiyacınız olursa sizin ve onun biz daima gölge gibi hayatınızda olacağız!”

“Gölge gibi mi?”

“Evet! Bakın ben gençken de ipe sapa gelmez bir adamdım. Şimdi de pek değilim ama benim de bir ailem var. Karım, oğlum. Sanmayın onlara karşı sorumsuz bir adamım. Fevriyim belki ama onların değerini biliyorum. Sizin yaptığınız özverinin ne olduğunu anlamayacak kadar eşek değilim!”

Deniz ne diyeceğinden emin değildi. Bu adamların zengin olduklarını biliyordu. Bununla birlikte Tunç hiç bir zaman sahipsiz kalmayacaktı bundan böyle. Ona kurmak istediği garanti hayat önüne serilmişti işte. Kimseden yardım almayı gururuna yediremezdi Deniz ama bu Tunç’un hakkıydı, yardım değil. Babasının ona bakması gerekmiyor muydu? İnsanlar evlatlarına borç olsun diye mi bakıyorlardı. Kendi babasını hatırladı gözleri doldu hemen.

“Bir şey demeyecek misiniz?” diye sordu Öktem Deniz ine sessizleşince.

“Tamam!” dedi Deniz burnunu çekerek.

“Ağabeyim oğlunu görmeye yanlız gelecek, ben yanında olmayacağım, Değer ve Tunç arkadaş oldukları için çocuklar konuşabilirler. Benim eşim de bu olanları bilmeyecek. Bu gizliliğin hepsi Tunç ve sizin hayatınızı korumak için de aynı zamanda. Ağabeyim size borçlu hissediyor kendini. Onun yapamadığını, yapmasını gerekeni yapmışsınız siz.”

“Ağabeyiniz baba olduğunu bilmiyordu, benimde bu görüşmeyi kabul etmemdeki yegâne neden de bu zaten. Ablam kendi isteği ile çıkardı onu hayatından”

“Seviyordu ama değil mi?”

“Mercan mı?”

“Evet ağabeyimi seviyordu değil mi? Başkasına rağmen!”

“Başkası mı? Başkası hiç yoktu ki?”

“Nasıl yoktu?” dedi Öktem şaşkın şaşkın.

“Mercan ağabeyinizden başkasını ne sevdi, ne de birlikte oldu Öktem bey! Ablanız gelip onunla konuştuğu ve hasta bir kızdan bahsettiği için bıraktı ağabeyinizi. Hem de Tunç’a hamile olduğu halde.!”

“Ne?”

“Ne sanıyordunuz?”

“Ben, ben bu kadarını bilmiyordum, yani anlamamıştım konuşmalarımızdan. Kusura bakmayın. Çok şaşkınım şu an. Çiğdem’mi bozdu yani aralarını?”

“Evet!” dedi Deniz hırsla, sonra toparlandı yıllar sonra bu kadar hırs kimseye bir fayda sağlamazdı, “Ablanız bebeği bilmiyorud ama Mercan söylememiş”

“İnanamıyorum!” dedi Öktem, “Biz ailecek ablanıza ve size neler yapmışız! Arayacağım ben sizi!” dedi ve kapattı sonra.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s