Cesur’un yaşam şeklini sorgulamak için doğru bir zamanda olmadıklarından hemen içeri girip, Cesur’dan planları dinlediler. Cesur’un sağladığı bilgiler bu çetenin çökertilmesi için yeterli delil teşkil ediyordu. Gittikleri yerde tam olarak ne bulacaklarını bilmiyorlardı ama gizliliğin bir parçası olduğundan yeni delillere de ulaşacaklarını düşünüyorlardı. Operasyonun amacı Ercan’ı kurtarmak değildi tek başına elbette. Gizli oluşumun bir bünyesine baskın yapılacak ve o sırada esir olan veya benzeri durum yaşayan varsa onlar da kurtarılmış olacaktı. Eğer karşıdakiler savunma saldırısına geçerlerse tehlikeli olabilecek bir operasyondu. Yine de varsa masum sivillere zarar vermemek için ellerinden geleni yapacaklardı.
“Ne yani Ercan bu operasyon sırasında da ölebilir öyle mi?” dedi Burcu.
“Beni dinle! Devlettin yapılarından tek başına Ercan’ı kurtarma operasyonu yapmalarını bekleyemeyiz öyle değil mi? Şu an peşinde olunanlar sayenizde ortaya çıkartılan bir gizli oluşum. Bu oluşumun bizim bilmediğimiz başka suçlara karıştıklarından da şüphe ediliyor. Yani zaten var olan bir araştırmayı sonuca ulaştıracak kadar katkı sağlamış olduk biz sadece. Ercan’a bir şey olmaması için ben kendi adıma azami gayret sarfedeceğim sana söz veriyorum!”
“Söylesene sen saha ajanı mısın?” dedi Batu, “Bu iş bitince kim olduğun hakkında detaylı bir bilgiye ihtiyacım olacak. Anlaşılan o ki bunca araştırmama rağmen kim olduğunu hiç anlayamamışım ve kendimi aptal gibi hissediyorum şu an!”
“Adamım yanlış şeyleri dert ediyorsun!” dedi Cesur gülerek, “Artık çıkmamız gerekiyor, uçağım küçük bir uçak, umarım korkunuz ya da midenizle bir sorununuz yoktur!”
Batu dönüp Burcu’ya baktı hemen, yok anlamında başını salladı Burcu, “Benim de yok!” diye ekledi Batu’da.
Yaklaşık 40 dakikalık oldukça hızlı bir yolculuktan sonra havaalanına vardılar. Pistte üç uçak duruyordu. Cesur ortadakine doğru yürüdü.
“İşte benim bebeğim de bu!”
Uçağın kontrollerinin yapılması, yakıt takviyesi bir saate yakın sürdü. Gerçekten de küçük bir uçaktı bu. Batu’da, Burcu’da daha önce böyle bir uçağa binmemişlerdi. İkisininde kaygı seviyesi sürekli yükselip alçaldığı ve akıllarında sadece Ercan olduğu için uçağı çok sorgulamıyordu zihinleri ama kalkışın ardından ikisinin de mideleri bulandı ve tansiyonları düşmeye başladı. Neyseki Cesur’un uçağında bu duruma karşı torbalar bulunmaktaydı. Uçak iki saati geçkin bir süre sonra yere indiğinde. Burcu ve Batu’nun renkleri bembeyaz olmuştu.
Cesur ikisi içinde hiç yorum yapmadan hızlı hızlı yapacaklarına devam ediyordu. Havaalanından çıktıktan sonra bir adam gelip indiği arabanın anahtarını onlara verdi.
“Bunu ne zaman ayarladın?” dedi Batu zor konuşarak.
“Haydi bin dostum!” dedi Cesur ve direksiyona geçti, zaten diğer ikisinin araba kullanacak halleri yoktu. Yine sessizce bir saati geçen bir yolculuk yaptılar ve yaşam alanlarından çok uzakta olmayan bir köye geldiler. Cesur bir evin önünde durdu ve onlara eliyle beklemelerini işaret etti. Kapıyı açan adam Cesur ile birlikte biraz uzakta başka bir binaya doğru yürüdü ve birlikte içeri girdiler. Biraz sonra Cesur yanlarına gelip burada kalacaklarını söyledi. Köydekiler onlarla ilgilenecekti. Cesur mümkün olduğunca onları bilgilendirecekti ancak bunu telefonla yapması imkansızdı. Köye haber getiren haberciler olacaktı.
“Çok uzak mı gideceğiniz yer?” diye sordu Burcu umutsuz bir sesle. Uçaktan indiklerinden beri yüzü daha da asılmıştı.
“Pek sayılmaz!” dedi Cesur ve dönüp adamla birlikte aynı binaya yürüdü. O sırada önünde durdukları evden bir kadın çıktı ve eliyle içeri buyurun diye işaret etti.
Batu ve Burcu mecburen söylenileni yaptılar.
“Bir işe yaramaz hissediyorum kendimi!” diye homurdandı Batu içeri girerken.
“Saçmalama!” dedi Burcu, “Biz onlar gibi donanımlı değiliz, sıradan insanlarız! Başımıza bunlar ne diye geldi hiç anlamıyorum!”
“Cesur söyledi ya bir şizofrenin kurgusunu yaşıyoruz!”
“Sence tüm bu operasyon bir şizofrenin kurgusu için mi?” dedi Burcu.
“Ne demek istiyorsun?”
“Hangi ülkenin istihbaratı böyle bir olay için gizli ve hızlı bir operasyon düzenler Batu?”
“Ben bilmiyorum artık aklım durdu sanırım!”
Onları içeri alan kadın yeniden odaya dönünce sustular. Kadının elinde soğuk ayran maşrabaları ve iki tane yufka ekmeği vardı, bir şey söylemeden tepsiyi oturdukları sedirin kenarına bırakıp çıktı yeniden.
“Bu insanlar kim örneğin?” dedi Burcu yeniden konuşmaya başlayarak.
Batu cevap vermeden tuzlu ayranın yarısını içti, midesinin buna gerçekten ihtiyacı vardı. Sonra dürüm şeklinde kıvrılmış yufka ekmeğine uzandı. İçine otla katıştırılmış peynir sarılmıştı.
“Bence yemelisin!” dedi ağzındaki koca lokmayla, “Gerçekten seni kendine getirecek!”
Burcu tepsideki ekmeğe uzandı ve ucundan küçük bir ısırık aldı isteksizce ama ikinci lokmadan sonra gerçekten biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı. Mağara kulübeye vardıklarında da bir şey yemeye fırsatları olmamıştı. Burcu’nun hazırlayacağı sırada haber gelmişti Cesur’dan, ancak tepsidekileri silip süpürünce ne kadar aç olduklarını anlayabildiler. Tam o sorada Cesur girdi odaya, “Kevser hanım, Hasan’ın karısı. Hasan bizden biri. O sizinle burada kalacak ve haberleri ondan alacaksınız. Karısı dilsiz ve sağırdır haberiniz olsun!”
Batu başını salladı. Burcu kadının durumunu düşünüp üzülmüştü hemen.
“Kim bu insanlar?” diye sordu Batu, Cesur yine kaçıp gitmeden. Yüzyüze geldiği bu adamın monitörden konuştuğu o aylak adam olduğuna inanmakta zorluk çekiyordu. Her gün saatlerce birlikte takılıyorlardı sanal ortamda olsa, bütün bunlara nasıl ayak uydurabiliyordu bu adam.
“Bu insanlar vatansever dostlarımız. Buradaki pek çok operasyonda bizimle oldular! Cesur ve dürüst insanlar, tüm Anadolu gibi!” dedi Cesur.
“Ne zaman döneceksiniz?” dedi Batu hemen peşine.
“Şafakta operasyon olacak! Akşam olmadan döneriz bence ama bu tür operasyonlar için tahminde bulunmak her zaman yanıltıcı olur! Dostum bana güven! Ben sizin için buradayım!”
“Biliyorum!” dedi Batu, “Hakkını ödemem mümkün değil!”
“Dostlar ne için var? “
“Ercan ile dönün ne olur?” dedi Burcu yalvarır bir sesle.
“Biz de bunu istiyoruz!” dedi Cesur ve kızın ağlamasına fırsat vermeden çıktı odadan.
Hemen arkasından Hasan girdi ve karısının gelip onlara yatak sereceğini açıkladı. İstedikleri gibi köyün içinde gezebilirlerdi. Kevser dudak okuyabiliyordu o yüzden yüzüne bakarak konuşmaları yeterliydi. O diğer bina da olacaktı. Kimse bir şey söylemiyordu ama o bina köyün içinde bir çeşit karargâh gibi kullanılıyor olmalıydı çünkü Batu binanın üzerinde saklanmış antenleri farketmişti eve girmeden önce. Binanın düz çatısında çamaşır iplerinde kurutulmuş sebzeler asılıydı.
Hasan’a teşekkür ettiler ve biraz hava almak için evin dışına çıktılar. Burası on beş haneli küçük bir köydü. Bir dağın tepesine, aşağıda akan büyük ırmaktan oldukça yukarıya kurulmuştu. Pek yeşil bir yer değildi. Köyün içinde ağaçlar vardı ama civarda bodur meşe ağaçlarından başka bitki görünmüyordu. Kayalıklar ve yüksek dağlar vardı sadece. Nehiri gelirken görmüşlerdi, köyün olduğu yerden görünmüyordu. Ortalıkta pek insan yoktu. Evler birbirine yakın dizilmiş, aşağı doğru inen yamaca da bostanlar kurulmuştu.
(devam edecek)