“Bu iş beni korkutmaya başladı çocuklar, bence şirket bizden haberdar ve Fazıl hocayı bu yüzden hızla devreden çıkardılar!”
“Saçma bunca zaman anlamadılar da şimdi nereden anladılar söylesenize!” dedi Derya gergin bir sesle.
“Belki de aramızda bir casus vardır!” diye hırladı Cem ona bakıp.
“Ne yani benim casus olabileceğimi mi ima ediyorsun! Neden Arda veya Ozan değil de beni düşündün özellikle acaba?”
Cem geri çekilip sustu birden, “Bilmiyorum, bir nedenim yok aslında!”
Derya eliyle delirdin mi gibi bir işaret yaptı ona sıkıntıyla.
“Fazıl hoca bir ilaçla o hale getirişmiş olabilir mi yani onu kaçırsak mesela düzeltebilir miyiz?” dedi Ozan.
“Onu kaçırmak mı? Nereye ve neden?”
“Peşinde olduğumuz işi düşünecek olursak bu iş için şirketin bir ilaca ihtiyacı olmadığı ortada.”
“Şirketin yaptığından nasıl emin olabiliriz ki?”
“Olamayız!” dedi Cem, “Berna hoca için olamadığımız gibi.”
“Eğer Fazıl hoca kızının ölümünden önce sahiden bu hastalığa yakalandıysa ve halisünasyon yapan bir hastalıksa bu o zaman belki de bizi içine soktuğu bu durumda bir hayal ürünüydü.” dedi Arda kafası karışmıştı.
“Sence oturup onca raporu kendi yazdı ve gizlice girip senin şirket bilgisayarına bilgileri o mu koydu?” dedi Cem ters ters
“Doğru!” dedi Arda ve içine döndü yeniden.
“Bir saniye şirket bilgisayarındaki bilgiler! Yani onlar belki de yemdiler ve biz bu yemi yuttuktan sonra peşimize düştüler!”
“İyi ama bilgileri şirketten dışarı çıkaran benken ne diye Fazıl hocadan başladılar?” dedi Arda ama sonra bunun ne anlama geldiğini düşünüp iyice korkmaya başladı.
“Belki de bu işin peşini bırakmalıyız!”
“Sen ciddi misin? Her şeye bu kadar yaklaşmışken, bütün insanlığı kurtarma şansımız varken bunu geri çevirip bizi ilkel yaratıklara çevirmelerine izin mi verelim?”
“Cahillik mutluluktur demişler! Belki öyle çok daha mutlu oluruz!” dedi Derya ellerini iki yana açarak.
“Evet beynimizin başımızın içinde yük olduğu kesin!”
Hepsi tedirgin olmuşları ve ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Aralarında kararları genellikle Cem aldığı için dönüp ona bakmaya başladılar.
“Bilmiyorum!” dedi o da yanıt olarak, “Ne yapmamız gerektiğini bilmiyorum. Fazıl hoca bir şeyler söylüyordu ve yapıyorduk! Şimdi onu elimizden aldılar ya da kötü talih aldı bunu bile bilmiyoruz!”
“Gidip onunla konuşmayı mı denesek?” dedi Ozan.
“Bunun bir faydası olacağını sanmıyorum. Bakıcı kadın saniye ayrılmıyor başından, ona rağmen denedim ama yüzüme boş boş bakmaktan başka bir şey yapmadı. Bir de saçma bir hikaye anlattı. Evini yolda bulduğu bir lira ile almış sanırım!”
“Doktorunu öğrenip onunla konuşalım, hastalığın ne zaman başladığını öğreniriz”
“Çocuklar ! ” dedi Cem “On gün çoktan geçti ve eğer Arda’nın bulduğu takvim doğruysa uygulama çoktan başladı bile! Hocanın doktorunu bulup konuşmaktan daha acil konular var. Onun için yapabileceğimiz bir şey olduğunu sanmıyorum. Kendimizi kollamak zorundayız!”
“Korktuğumu itiraf ediyorum!” dedi Arda.
“Ben de öyle!” dedi Cem ve onun bu sözleri hepsinin cesaretini kırdı, “Öncelikle burdaki her şeyi yok edelim! Eğer peşimizdelerse geriye delil bırakmamak en iyisi olur!”
Çocuklar o gece evde konu ile ilgili ne varsa bahçedeki şöminenin içine atıp yaktılar.
“Onlar delillerimiz değil miydi?” dedi Derya yanan kağıtları izlerken, “Berna hocanı uğruna öldükleri!”
“Fazıl hoca olmadan o kağıtlarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. O deliller bizim ölüm fermanımız olabilir!”
“Bir süre bu konuyla ilgimiz yokmuş gibi davranalım, hepimiz için en iyisi bu. İçimizden birinin başına bir şey geldiğini duyduğumuz an buraya gelin! Hiç vakit kaybetmeden ve izlenmeden elbette!”
Cem’in bu son sözleri hepsinin üzerinde iyice ürkütücü bir etki bıraktı.
“Peki ya insanlar, ailelerimiz? Onları kurtarmayı denemeyecek miyiz?” diye inledi Ozan
“Buna cesaretin var mı?” dedi Cem gözlerinin içine bakarak.”Belki de onları kurtarmak yerine tehlikeye atıyor olabileceğinin farkında mısın?”
“Tek başıma hayır!”
“O halde bu işin peşini en azından şimdilik bırakıyoruz! Bunlar son sözlerim!” diye gürledi Cem, “Bu bizi korkak yapıyorsa ve ben korkağım ve….” lafını tamamlayamadan arkadaşının yüzüne bakmaya başladı.
“Ve….” diye tekrarladı, sesi çaresiz çıkmaya başlamıştı, “Söylesenize burada ne işimiz var?” diye sordu sonra şaşkınlıkla etrafına bakınarak.
Diğerleri de aynı şoku yaşıyorlardı. Hayatlarında daha önce hiç görmedikleri bir evdeydiler.
“Tanrı aşkına çok mu içtik acaba?”
“İçmek mi?” diyerek elini siper edip nefesini üfledi Arda ve sonra kokladı, “Hayır dostum nefesim bile kokmuyor!”
“Şaka mı bu?” diyerek evin ön kapısına yürüdü Ozan ve hemen evin önüne parkeden arabayı farketti. Bir adam ve kadın arabadan valiz indiriyorlardı, yanlarında da iki genç çocuk vardı.
“Sanırım ev sahipleri geldi!” diyerek hemen kapıyı kapattı Ozan, “Burdan çıksak iyi olur!”
Hepsi koşar adımlarla evin arkasına geçtiler ve açık bıraktıkları tünel kapısını görüp hızla tünele oradan da mağaranın içine ulaştılar. Koşmaktan nefes nefese kalmışlardı ama durup konuşmayla oyalanmak istemedikleri için mağaranın dışına çıkana kadar konuşmaya devam ettiler ve hemen aşağıdaki yolda arabalarını görünce iyice affaladılar.
“Çocukluğumdan beri bu mağaranın uğursuz olduğu söylenirdi. Sanırım biz ona girip tuhaf bir kabus yaşadık!”
Hepsi mağaraya giriş anını aradılar hafızlarında ama yoktu. Hatta buraya kadar nasıl geldiklerine kadar da pek bir hatıra yoktu. Topluca gelmek yerine hepsi kendi arabaları ile gelmişlerdi.
“Burada mı buluştuk yani?” dedi Derya.
“Bilmiyorum ama tuhaf bir akşam yaşadığımız kesin!”
“Evet evlerimize dönüp dinlensek iyi olacak gibi duruyor!” dedi Cem. Başında korkunç bir ağrı hissediyordu. Hepsi o gece evlerine korkunç bir baş ağrısı ile döndüler ve sabaha kadar tuhaf kabuslar gördüler. Bu kabuslar ve ağrı bir kaç gün devam ettikten sonra yerini bir dinginliğe bıraktı.
Şirket işleri için onları Berna hocaya özel olarak yetiştirtmişti ve iki yıl geri gidip yeni öğrenciler yetişmesini bekleyemezlerdi. Ayrıca artık onları yetiştirecek bir Berna hoca da kalmamıştı. İntihar süsü vererek okuldaki çalışma odasında onu yok etmeden hemen önce, yeni geliştirilen bir sistemle zihin haritasını çıkarmışlar ve onu bir yapay zeka ile eşleştirmeye çalışıyorlardı. Bu dört genç gibilerine bir süre daha ihtiyaçları olacaktı ve bu tecrübe onlara daima ellerindeki beynin yedeğini tutmalarını gerektiğini öğretmişti. Bu nedenle Berna hocayı bir yapay zeka haline getirip sonraki dersleri bilgisayarlar üzerinden verdireceklerdi. Üstelik Berna hocanın asla erişemeyeceği bir düşünme hızıyla birlikte.
Çocuklar hocalarından almış oldukları bilgilerle projenin daha da gelişmesine katkı sağladılar. Elbette ne yaptıklarını anlamadan ve başlarına gelenleri asla hatırlamadan. Fazıl hoca demansının hızla ilerlemesi sonucu altı ay içinde öldü. Kim bilir bu ölüm belki de bir şanstı onun için? Dünyanın geri kalanının yaşayacağı kadere ortak olmayacaktı.
(devam edecek)