Eksilen Kelimeler – Bölüm 7

Çocuklar işe başlayalı bir ay olmuştu. Şirket Berna hoca olayından sonra onun öğrencilerine bir arada görev vermeme kararı almıştı. Bu nedenle her biri ayrı birimlerde görev alıyorlardı. Fazıl hoca yurt dışına yerleşen kuzeninin boş duran evini onlar için bir karargaha çevirmişti. Çocukların doğrudan oraya gelmelerini istemiyordu bu son derece dikkat çekici olurdu. Kuzeni Bora bu evin altına bir sığınak yaptırmıştı. İki binli yıllara girildikten sonra artan kıyamet senaryolarından fazlasıyla etkilenmişti. Maya takvimlerinde bahsedildiği söylenen insanlığın son yılı 2012 yılından önce evinin altına bir sığınak ve gerektiğinde farklı bir çıkış sağlayan tüneller yaptırmıştı. Bu tüneller evin hemen arkasındaki yamacın altına oyulan mağaralara çıkıyordu. Mağaralar insan eliyle çok eski yıllarda açılmıştı. Kimse onların ne amaçla açıldığını bilmiyordu. Araştırmalar mağaranın içinde tarihi olduğuna dair bir bulgu vermemişti. Zamanla bu tuhaf mağaralarla ilgili garip hikayeler uydurulduğu için kimse onlara yaklaşmak istemezdi. Bora bunu bir avantaj olarak görmüştü. Kendi evindeki sığınaktan, mağaraların içine gizlice yaptırdığı sığınağa bir geçit bulunuyordu.

2012 yılının geçmesinin ve beklenen kıyametin gerçekleşmemesinin ardından kendini bir süre boşlukta hissetmiş sonra yeniden benzer konulara kapılarak, önce Hindistana ardından da Meksika’ya gitmişti. Yazdığı mesajlarda her şeyin o güne değin anladığından çok farklı olduğunu söylüyordu. Kıyamet bekledikleri gibi olmayacaktı, bir çok araştırmacı kadim takvimlerin çoğunun anlattığı bu kıyamet ve ardından gelecek altın çağ hikayelerinin yanlış anlaşıldığını söylüyordu. Takvimler, olaylar tam olarak bekledikleri gibi değildi. 2012 bir hayal kırıklığı değil sadece bir başlangıçtı ama bunu anlamak istemiyordu insanlar. Ülkesine dönecekti ancak henüz araştırmak istediği her şeyin peşinden gidememişti.

“Dünyanın biraz daha vakti var Fazıl!” diyordu mesajlarının sonunda.

Berna’nın anlattıklarının ardından onun yazdıkları gelmişti aklına hemen. Elbette kuzenine bütün bu olanları yazacak değildi. Olacakların sanılanlandan farklı olacağını söylemek ile belki o da benzer bilgiler elde etmişti diye düşündü kendince. Berna’nın kaybına kadar sadece bu kadarı aklındayken sonrasında o evi kullanma fikri gelişmişti. Çocukların gelmesi ile de gelişmişti.

“Bu mağaranın içine nasıl gizli bir sığınak yapılabilir, şehrin bir çok yerinden görünüyor bu mağaralar?” dedi Ozan şaşkınlıkla.

“Hocayı dinlemiyor musun sen? Dışarıdan yapılmamış. Önce evin altındaki sığınak ardından tünel ardından burası yapılmış. Yani mağaranın kapısından kimse girip çıkmamış, içeride neler olduğunu nasıl görebilirler?”

“Çocukluğumdan beri bu mağara ile ilgili saçma hikayeler dinledim ve bu gece oraya mı gireceğiz? Bu hiç içime sinmiyor!”

“Şu yaşadığımız hikayenin içinde bir tek o mağaradan korkuyorsan şanlısın dostum!” dedi Derya endişeli bir sesle.

Çocuklar dikkat çekmemek için öğle tatillerinde de fazla bir araya gelmiyorlardı. İş çıkışlarında hepsi kendi evlerine dağılıyor, yine dikkat çekmemek adına haftada bir gün akşam yemeğinde buluşuyorlardı.

“Bunca zaman birlikte staj yaptıktan sonra hiç görüşmüyor olmanız da tuhaf olur!” demişti Fazıl hoca.

Fazıl hoca da onlarla doğrudan iletişim kurmuyordu. Planladıkalrı şekillerde ve saatlerde biri ya da bir kaçı ile yolda karşılaşıyor ya selamlaşıyor yada kısa ayak üzeri sohbetler ediyorlar. Bu sohbetler sırasında ise çok üzgün görünmeye gayret ediyorlardı. Dışarıdan görenlerin daima Berna’nın ölümünden bahsediyor olduklarını düşünmesini istiyorlardı. Aslında Fazıl hoca onlara gerekli bilgileri nereye sakladığını söylüyor ve yürüyüp gidiyordu sadece. Çocuklarda biri bilgiyi saklanan yerden bir gün sonra alıyor ve diğerleri ile paylaşıyordu. Parkta bir ağacın oyuğu, bir bahçe duvarındaki kırık taşın altı gibi yerlerden mesajları almak kimsenin dikkatini çekmiyordu.

“Eğer Fazıl hoca ve biz yanılıyorsak ve bizi izleyen hiç kimse ve proje yoksa o zaman halimiz gerçekten çok komik beyler!”

“Tehlikede olmaktansa keşke komik olsak sadece!”

Arda ona verilen görev gereği bir kaç kez Berna hocanın girdiği arşive yanında bir başka çalışanla girme şansına erişmişti. Dikkat çekmemek için ilk seferinde çok ilgisiz davranmış, ikincisinde göz ucuyla içerideki güvenlik sistemlerini görmeye çalışmış ama başaramamıştı.

Üçüncü sefer birim şefi ile geldiğinde , “Bu kadar değerli bilgilerin yazılı olarak dosyalarda tutulması ve sıradan bir odada depolanması güvenli mi şefim?”

Şef Tufan ona dikkatlice bakmış sonra böbürlenerek “Burası sana sıradan görünüyor olabilir evlat ama inan bana hiç değil!”

“Sahi mi?”

“Evet elbette, benim kız kardeşim şirketin güvenlik biriminde çalışıyor. Bir kere bu odadaki ısı kağıtların yıllar boyunca zarar görmemesini sağlayacak şekilde ayarlanmış. Elbette toz arıtma sistemide var. Raflarda tek bir toz tanesi göremezsin. Bunca zaman bekleyen bu dosyaların toz toprak içinde kalmış olması gerekmez mi?”

“Evet! Buna hiç dikkat etmemiştim! Vay canına!”

“Daha önce bir kütüphanede çalışmıştım. Bunları oradan biliyorum.”

“Peki ya gizlilik konusu?”

“Şirketin toplumdan saklayacak bir işi yok evlat. Bu evraklar sahiden arşiv. Ancak tabi benzersiz araştırmaların sonuçları rakiplerin eline geçmesin diye alınmış önlemler var.”

“İçeride bir tane bile kamera olmaması dikkatimi çekti!”

“Burada aldığımız her nefesin kaydedildiğine emin olabilirsin evlat! Sana daha fazlasını söyleyemem haydi işimize bakalım!”

Arda şefine bu konuda ısrar etmenin fazla dikkat çekici olacağını düşünüp başka şey soramamıştı.

“O halde nasıl gireceğiz oraya?” dedi Cem merakla.

“Önce güvenlik birimindeki kontrolleri çözmemiz gerekecek!”

“Şanslıyız çünkü önümüzdeki hafta güvenlik birimi için düzenlenen bir eğitim var.”

“Yani?”

“Bu yerinde bir eğitim. Ben de orada olacağım!”

İlk ayın sonunda mağaradan karargâha ilk giriş yaptıkları gece konuştukları konular bunlardı. Ozan Fazıl hocaya geç kalmaları durumunda nasıl bir korunma ve tedavi uygulayabilecekleri konusunda yardım etmeye çalışıyordu ama pek umut verici değildi halleri.

Derya bir hafta sonra umulmadık bir şekilde ve umulmadık bir yerde aradıkları bilgilere ulaştığı bilgisini verene kadar umutsuz hissediyorlardı. Talihsiz bir şekilde hayattan ayrılan eski bir çalışanın bilgisayarı gerekli temizlik yapıldıktan sonra Derya’ya verilmişti. Ancak stajyerliğin ardından göreve gelen çalışanlar onlar değildi sadece. Şirket bir kaç yılda bir kadroyu bu şekilde gençleştiriyordu. Bilgi işlem stajyerlerinden biri de onlarla birlikte asli görevine başlamıştı. Göze girebilmek için işleri hızlı halletmeye çalışıyor bu da ondan beklenen özeni göstermesine engel oluyordu. Ancak bu dikkatsizlikleri henüz farkedilmediği için görevini canla başla yapmayı sürdürüyordu. Derya’ya verilen bilgisayar da onun temizlediğini düşündüğü bir bilgisayardı ve arşivden almaya çalıştıkları bilgilerin taslak halleri bilgisayarın diskinde duruyordu. Çalışan klasörleri gizli yaptığından bilgi işlemci onları farketmemiş ve diğer klasörleri yedekleyip sildikten sonra getirip teslim etmişti. Oysa ona klasörler yedeklendikten sonra diski formatlaması söylenmişti. Ardı ardına yığılan işler yüzünden bunun daha hızlı bir çözüm olduğunu düşünmüştü. Çünkü hayatını kaybeden çalışanın bilgisayarı son gelen makinalardandı, üzerindeki donanım ve yazılım tamamen güceldi. Bakıma bile ihtiyacı yoktu. Gerekli dosyalar silindikten sonra bir daha uğraşmak sadece vakit kaybı olacaktı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s