Çocuklar okuduklarının gerçekten şirkete ait olup olamayacağını tartıştılar uzun süre. Henüz şirket içinde çalışma şansı bulamadıklarından Berna hoca ve babasının yanılıyor olabileceğini düşünüyorlardı. Öte yandan hocaları ölmüştü, intihar eyilimi olmadığını anlayacak kadar uzun çalışmışlardı onunla. Bunun da ötesinde bu bilgileri şirketten almış olmalıydı. Büyük oranda kabul ediyordu aslında akılları hocalarının şüphesinin boşa çıkmayacağını. Okudukları kağıtlar Berna kadar onlara da çok şey ifade ediyordu. Ancak bu farklı değerlendirdikleri bir proje olabilirdi. Rafa kalkmış bir proje de olabilirdi. Yine de hocalarının ölümüyle sonuçlandığına göre her durumda bilinmesi istenmeyen bir projeydi belli ki. Bu durumda hepsi tehlikeye girmiş oluyorlardı odaya girdikleri andan itibaren ve Fazıl hoca bundan hiç bir sakınca duymamış hepsinin hayatını tehlikeye atmıştı. Bu düşünce öfke duymalarına neden oldu ama artık konunun içindelerdi bir şekilde ve bu belgeleri okudukları ortaya çıkarsa hayatları tehlikede olacaktı. Bunun da anlamı bu odadan çıktıktan sonra birbirlerine ve elbette Fazıl Rota’ta güvenmek zorunda olduklarıydı. Peki ama onları bu odaya sokarak hayatlarını tehlikeye atmaktan bir kaygı duymayan Fazıl hoca sonrasında da pekâla riske atabilirdi hepsini. Bir saatten fazla bu konuyu kouştular. Fazıl hocayı onlara riske atmayacak şekilde nasıl koşullandırabilirlerdi. Odadan çıkar çıkmaz onu ele verirlerse belgelerden haberdar oldukları için kendilerini de ele vermiş olacaklardı. Ayrıca Fazıl hocanın işin içine karıştığı ortaya çıkınca onların aileleri içinde aynı risk doğacaktı.
“İyi ama !” dedi Arda sonunda sıkıntıyla, “Eğer bu kağıtlarda yazan doğruysa ve uygulanırsa zaten eninde sonunda hepimiz ya koyunlara dönüşeceğiz, ya çıldırıp öleceğiz, ya da çıldıranlarca öldürüleceğiz. Hatta ailelerimizde. Onlar daha korumasız olacak. Şirket kendi personelini korumayı düşündüyse ailelerimizi kaybedeceğiz!”
Yine bir sessizlik oldu.
“Bu kağıtlarda yazanın doğru olup olmadığını anlama şansımız olacak biz o şirkete gireceğiz. Eğer her birimiz yakalanmadan bu projenin izlerini sürer ve sonuçta Berna hocanın haklı olduğuna kanaat getirirsek, o zaman harekete geçeriz!”
“Peki bu projenin biz bu izin peşinde dolanırken uygulamaya konup konmadığını ne bileceğiz? Hatta başlamış bile olabilir? Vaktimiz ne kadar? Bunu da geçtim harekete geçmekle kastın ne? Ne yapacağız ki?”
“Neden güvenlik birimlerine haber vermiyoruz?”
“Polisi mi kastediyorsun?”
“Evet neden olmasın? Neden tehlikeye atılmak zorundayız? “
“Çünkü şu an elimizde bu projenin gerçek olduğuna dair bir delil yok ve güvenlik güçlerine gittiğimizde hem işimizden olacağız daha kariyerimizin başında. İlk iş gününü yaşayamadan şirketine zarar veren çalışanlar olarak yaftalanıp bir daha muhtemelen iş bulamayacağız. Ve tabi son olarak kendimizi ele vermiş olacağız! Fazıl hocayı da!”
Fazıl hoca daha önce derslerini kaydetmek için kurduğu kamera sisteminden çocukların odadaki tüm konuşma ve hareketlerini izliyordu. Bu sistemi hiç böyle kullanabileceğini düşünmemişti ama çocukları bahçede görür görmez aklı hızla plan yapmaya başlamıştı. Bu anlar sayesinde onlara ne kadar güvenip güvenemeyceğini de tartmaya çalışıyordu. Hepsi çok zeki çocuklardı ancak tecrübesizdiler hayata karşı. Onları dinledikçe Fazıl hoca da iyi yapıp yapmadığını sorguluyordu kendi kendine. O kızına inanıyordu. İyi yapmamış bile olsa onlarında dediği gibi bu proje hayata geçtiğinde onlar ve aileleride etkilenmiş olacaktı. O yüzden güzel giden bir işe çomak sokmuş olmuyordu.
Bununla birlikte çocukların konuştuğu çoğu şeye de katılıyordu. Projenin izini sürme sırasında geç kalmış olabilirlerdi. Berna’nın yaptığı gibi kendilerini riske atarak bilgiye rastlamayı beklememeliler, onu aramalılardı. Onları odaya kilitleyeli neredeyse iki saat olmuştu. Artık kapıyı açma vaktinin geldiğine karar verdi. Yerinden kalktı ve ağır adımlarla kapıya doğru gitti.
Çocuklar kapının açıldığını duyunca susup başlarını çevirdiler.
“Evet ne düşünüyorsunuz?” diye sordu hoca girer girmez.
“Bizim kafamız oldukça karıştı. Berna hoca mı getirdi size bu belgeleri?”
“Evet bir de mektup bıraktı. Ona bir şey olması durumunda bana kendi getiridiğine dair”
“Mektubu görebilir miyiz?” dedi Arda, “Yani özel değilse!”
“Başka bir şey anlatmadı mı?” diye atıldı Derya da hemen.
“Karnınız aç mı?” diye sordu Fazıl hoca gülümseyerek.
Bir saat sonra verdikleri pizza siparişini tüketerek dikkatle Fazıl hocayı dinliyorlardı. Fazıl Rota günlerdir tekrarını ettiği konuşmalrın tamamını anlattı onlara.
“Aleksitimiyi ilk kez duydum!” dedi Ozan.
“Çok ilginç gerçekten. Gerçekten de dünyadaki pek çok ülke halkının seçtikleri liderler ve razı geldikleri uygulamalara bakılacak olursa bence çoktan işleme konulmuş zaten”
“Bütün dünya bu hale gelince ne oalcak sizce?” dedi Fazıl Rota.
Çocuklar kendilerini Berna hocanın derslerinden birinde gibi hissediyorlardı şimdi hepsi düşüncelerini söylemeye başladı.
“Bence eğer bu duygusal baskının yarattığı stres insanlarda acımasızlığı tetikler. Şiddet çoğalır. Zayıf olanın yaşama şansı düşer, kullanılır ya da ölür. “
“Nüfusu birbirine kırdırtarak azaltmak çok korkunç olur. Ölümler, hastalıklar savaştan berbat bir şey bu. Savaşta bir amaç olur, taraflar vardır. Bir tarafa aitsen o taraf en azından seni korur. Ancak bu öyle bir şey de değil. Korkunç şeyler yaşanabilir. Gerçekleşmesi beklenen bir amaç olmadığı için de asla sonu gelmez.”
“İyi ama o zaman yukarıdakiler bu kaos ile ne yapacaklar. Onlarında kontrolünden çıkar bu kalabalık!”
“Amaçları kalabalığı kontrol etmekse? Ancak belirli bir kitle hariç yok etmekse o zaman suçlu bile olmadan milyarlarca insanı katletmiş olurlar”
“Kalanların elleri temiz olur yani?”
“Elbette, çünkü onlar sadece kelimeleri çalacaklar, arkasından gelenler insanlığın kendi suçu olacak!”
“İnanamıyorum!”
“Daha akıl edemediğimiz çok başka sonuçlar da çıkabilir ortaya. O yüzden sonuçları düşünmekten çok nedenleri ortadan kalırmak için düşünmeliyiz. Sizler bununla savaşacak mısınız?”
“Başka çaremiz var mı?” dedi Ozan.
“Yardım istemeyecek miyiz?”
“Kimden?”
“Bilmiyorum ama yani bize bakınca?”
“Bir yaşlı adam ve dört genç adam mı demek istiyorsun? Hatta çocuk!”
“Çocuk sayılmayız!” dedi Arda. Hepimiz yirmili yaşlarımıza geldik.
“Henüz kendi ayaklarınız üzerinde bile duramuyorsunuz ama sizi farklı yapan konuya hakimsiniz. Böyle bir şeyi engellemenin bir yolunu bulabilirsiniz!”
“Önce işimize başlamalıyız sanırım. Sonra Berna hocanın yarım kalan araştırmasına devam etmeliyiz”
“O arşiv odasına mı gireceğiz?”
“Berna hoca nasıl girildiğini anlatmış ya işte?”
“Evet ama sonuçta yakalanmış.” Fazıl hocaya baktı Cem mahçup bir şekilde sonra devam etti, “Nasıl ve neden yakalandığını bile bilmiyoruz!”
“Son girişinde birine rastlamış arşivde” dedi Fazıl Rota, “Ancak geçidi çoktan kapatmış kızım, o adam içeri girdiğinde.”
“Şüphe çekecek bir şey yapmış olmalı. Henüz harekete geçemeden onun neyin peşine olduğunu anlamışlar. Belki de birine bahsetti?”
“Hayır öyle olsa bana mutlaka söylerdi. Her şeyi anlatıyordu.”
“Arşiv odasına girip oranın izlenip izlenmediğini anlamamız gerekebilir o zaman”
“Evet doğru!” diye mırıldandılar.
“Şu halde beraberiz öyle mi?” dedi Fazıl Rota yeniden.
Çocuklar başlarını sallamakla yetindiler. Önce işe başlayıp binayı tanımaları gerektiğini düşünüyorlardı.
(devam edecek)