Kelimeler olmasaydı, yazı olmasaydı, kitaplar olmasaydı; tarih olmazdı, insanlık kavramı olmazdı.
Herman Hesse
“Aslında bu projedeki gibi duygu kelimelerinin eksilmesi sonucu ortaya çıkan durumun psikolojide bir karşılığı var!” dedi Berna babası ile sohbeti sırasında
“Nedir? Bir hastalık mı?”
“Evet. Aleksitimi. Aleksitimik duyguları için sözleri olmayanlar için kullanılır. Kimileri sadece duygularını tanımlamakta sıkıntı yaşarken kimileri de neler hissettiklerinin farkında olmuyor.”
“Bu tür insanlar etrafımızda az değil zaten öyle değil mi?”
“Evet maalesef. Zaten bence bu projede buradan yola çıkmış olmalı. Yeterince ilgi ve şefkat görememiş çocukların beyninin duyguları tanıma bölümünün yeterince gelişmediği, yapısal bir anormalliğin olduğu ve bunun da aleksitimiye yol açtığı yönünde bulgular var. Eğitim düzeyiyle de çok alakalı. Eğitim düzeyi düştükçe aleksitimi artıyor, çünkü duyguları ifade edecek kelimelerimiz olmuyor. Buna duygusal yoksunluk deniliyor. Örneğin Aleksitimik biri ailesinden ayrı kaldığında özlem duygusunu hissetmiyor; ancak fiziksel bir baskı veya stres altında olduğunu söylüyor.”
“Bunun sürekli tekrarlanması veya artarak devam etmesi de çıldırmasına ve doğru düşünememesine neden oluyor olmalı”
“Aynen öyle! Şimdi bu duygu kelimelerinin neden önemli olduklarını daha iyi anladın sanırım.”
“Büyük resmin ne kadar korkunç olduğunu anladım evet!” dedi Fazıl Rota, “Aslında bozuk eğitim sistemleri ile varılmak istenilen noktaya bu proje ile kısa yoldan erişmek istiyorlar. Bütün dünyada aynı anda hem de. Üçüncü dünya ülkelerini ele geçirme projesi değil bu artık, dünyayı ele geçirme projesi. Bu sadece filmlerde olur sanıyordum.”
“Baba sen bir fizikçisin filmlerdeki herhangi bir şeyin yoktan varolmayacağını anlayabilirsin sanırım. İnsanlar olmayanlar şeyleri düşünemezler”
“Ah bilmiyorum Berna, sen konuştukça umudum kırılıyor kızım ve bu kadar büyük bir şeyle senin bir frekansı keserek başedebileceğin fikrini aklım almıyor!”
“Ben frekansı kesebilirsem proje uygulanamayacak, yok olmayacak aslında. Bir yolunu yine bulacaklardır belki ama eğer projenin varlığını ortaya çıkarabilirsem kesin delillerlerle o halde bir daha denemek için fırsatları olmayacaktır!”
“Bu kadar basit olduğunu sanmıyorum Berna.”
Fazıl Rota yanılmıyordu. Ona kızının intihar ettiği söylendiğinden beri o akşamki konuşmaları tek tek aklından geçiriyordu. Yaşına rağmen oldukça iyi bir hafızası vardı. Berna’yı bu iğrenç amaç için yok edenlere karşı mücadele etmek için, içinde yoğun bir intikam hissi vardı. O gecenin ardından Berna’nın bahsettiği bu ilginç hastalığı araştırmaya başladı. Sonuç bu hastalık olacaksa o zaman tedavisi olup olmadığını da bilmeliydiler.
“Duygusal Sağırlık Aleksitimi : Söz yoksunluğu olarak da tanımlanan aleksitiminin üç temel boyutu vardır. Birincisi; duyguları tanımakta ve onları somotik-bedensel duyumlardan ayırmakta güçlük çekmektir. İkincisi ise duyguları belli etmek ve dışa vurmakta zorluk çekmektir. Son olarak aleksitiminin üçüncü boyutu ise somut düşünmede güçlük çekmek olarak açıklanmaktadır. Bu üç boyutu tek bir çerçeveye sığdırdığımızda ise duygularını tanımayan ve tanımlayamayan insanların duygusal hayatlarının da bununa birlikte adeta çorak bir toprağa dönüştüğünü söyleyebiliriz.“
Kızı için başsağlığı dilemeye gelenlerin sayısı giderek azalmaya başladığında bahçede daha uzun oturarak zihnini sakinleştirmeye çalışırken geldi Berna’nın stajyerleri.
“Fazıl hocam ne kadar üzüldük size anlatamam!” dedi Cem onun ellerinden tutarak, “Bahçe kapısı açıktı biz de sizi görünce girdik”
“Hoşgeldiniz çocuklar!” dedi Fazıl Rota uzun süredir aklında dolanan isimleri karşısında görünce bunun bir işaret olduğunu düşünmüştü istemsizce.
“Hocam biz Berna hocamızın böyle bir şey yapacak biri olmadığını biliyoruz. O yüzden çok şaşkınız!”
“Yapmazdı zaten!”
“Ama o zaman nasıl?”
“Kızımı öldürdüler çocular!” diye çıktı ağzından pat diye. Bu tek başına halledeceği bir mesele değildi. Bu çocuklar Berna’nın öğrencileriydi ve kızı onlara inanıyordu. Şirketin içine girme yetkileri vardı. Bu işi çözecekse ancak onların sayesinde çözebilirdi.
Ozan arkadaşlarına baktı, o an hepsinin aklında hocanın acıyla böyle bir sonuca varmış olabileceği düşüncesi vardı, “Onu kim niye öldürmek istesin?” dedi kaygı dolu bir sesle.
“Şirket elbette, onların iğrenç planlarını ortaya çıkarmak üzereydi çünkü”
Profesör kızının bu yaptığına çok kızacağını biliyordu ama o kızı gibi değildi. Tek başına kimse bu işe girişemez, girişse bile Berna gibi yok olup giderdi. Bu nedenle ekip olmak zorundaydılar. Onları yeterince tanımasa bile şimdilik güvenmektan başka çaresi yoktu.
“Biraz daha açar mısınız?” dedi Arda.
Profesör gözlerini tek tek çocukların yüzlerinde dolandırdı. Onların yüzündeki ifadeyi biliyordu. Hepsi zavallı yaşlı profesörün kızının intiharının ardıdan delirdiğini düşünüyorlardı.
“Benimle gelin!” diyerek kalktı bahçe sandalyesinden ve verandadan içeri girerken arkasına bakıp eliyle çocuklara gelmelerini işaret etti.
Zaten hocalarının intihar etmiş olmasının şokunu yaşayan gençler, profesörün arkasından eve girdiler.
“Kızım size güveniyordu. Ben ise ne kadar güveneceğimi bilmiyorum!” dedi çalışma odasındaki masanın başına geçtiğinde. Gençler karşısında dikiliyorlardı. Onlara eliyle oturmalarını işaret etti. Henüz ne olduğunu anlamayan çocuklar şaşkın ve endişeli bir şekilde oturdular.
Çalışma masasının kilitli çekmecesinden kızının şirketten getirdiği dosyaları masanın üzerine bıraktı.
“Şimdi bu odadan çıkacağım ve kapıyı üzerinize kilitleyeceğim.”
Çocuklar oturdukları yerde doğruldular gergin bir şekilde.
“Lütfen sakin olun! Delirmiş değilim. Bu dosyalardaki bilgiler o kadar gizli ve tehlikeli ki aranızda bir karara varmadan buradan çıkmanız hepimize zarar verir!”
“Profesör neden bizi kilitlemek yerine neler olduğunu anlatmıyorsunuz? Bu dosyalar da ne var?”
“Önce okuyun!” dedi Fazıl Rota ve kapıyı çekip çıktı odadan. Az sonra kilidin dönme sesi duyuldu. Derya hızlı adımlarla kapıya yürüdü ve kolunu tutup bastırdı.
“Açılmıyor, sahiden kilitlemiş!”
“Okuyalım o zaman!” dedi Arda ve dosyadan çıkardığı bir kağıdı incelemeye başladı. Diğerleri de ona eşlik ettiler.
“Bu da ne böyle?” dedi Ozan ilk konuşan olarak.
“Bunlar Mollaoğlu’nun dosyaları mı? Yoksa profesör ve kızı bize kötü bir şaka mı yapıyor?”
“İster misiniz bu bir korku oyunu olsun ve profesör bizi bu odaya kilitledikten sonra içeri Berna hocanın hayaleti girsin. Hem de şu kilitli kapıdan geçerek. Bu odadan bir saat içinde çıkamazsak hepimizin öleceğini söylesin!” dedi Arda korku filmlerindeki anlatan kişinin sesini taklit ederek.
“Kes sesini!” dedi Derya irkilerek.
“Bence bu okuduklarımız şirkete ait dokümanlarsa şaka kaldıracak bir yanı yok.”
“Tamam da bunlar buraya nasıl gelmiş söylesene?”
“Adamı duymadın mı kızının öldürüldüğünü söylüyor, Berna hoca bu dosyaları şirketten çalmış demek ki?”
“İyi de biz ne yapalım? Yakında hepimiz orada işe başlayacağız. Şimdi böyle bir konuya karışmamız doğru mu?”
“Bir şeye karışmış değiliz. Sadece yaslı bir babaya ziyarete geldik ve o da bize bir takım kağıtlar gösterdi hepsi bu. Bu kağıtlar eğer gerçekleseler bile gördüğümüzü bile sadece biziz!”
“Yani?”
“Yani profesör buna inanıyor belli ki, kızının öldürüldüğüne. Bize bunları gösterdiğine göre de iş birliği yapmamızı istiyor.”
“Ne için?”
“Gerçeği açığa çıkarmak için!”
“Hangi gerçeği?”
(devam edecek)
Kaynak: Aleksitimi Nedir Belirtileri Nelerdir? Aleksitimi Dokümanları