” Zengin bir dil, işimize gelmeyen kelimelerin tasfiyesiyle olmaz! Zengin bir dil, zengin bir düşünce, canlı bir zihin yapısı, sağlam bir bilim ve kültür demektir. Hatta dini bile kuvvetlendiren bir imkândır. Çünkü kelime gücü ifade gücü demektir. İfade arttıkça hem anlayış hem de anlatış güçlenir.” Medeniyet Aklı, Savaş Ş. Barkçin
Hocaları ile yedikleri o son yemekte Berna’nın bakışları, tavırlarındaki hüznün iki yıldır birlikte çalışmaları sonucu ayrılığın hüznü olduğunu düşünmüşlerdi gençler. Onunla projedeki asıl görevlerini yaparken de daima iletişim içinde olacaklarına dair pek çok açıklama yaptılar bu yüzden. Oysa Berna gördüklerinin ardından eğer akıllı bir müdahale yapılmazsa bu güzel zihinlerin böyle kötü bir proje için çalışacağını düşünüyordu sadece. Bu çocukları iki yıl boyunca hem çok zorlamış, hem de onların en iyisi olmaları için elinden geleni yapmıştı. Oysa şimdi biliyordu ki Mollaoğlu şirketi projesinin başarısı onun yetiştirdiği bu çocuklarla daha da artacaktı. Projenin hayata geçmesinde adı geçmese de aslında en büyük suçlulardan biri olacaktı o. Yemek boyunca onlara rastladıklarını anlatmayı çok istedi. Ancak bu kadar büyük bir şirkette göreve başlayacakken bunları duymaları çocukların geleceğini mahvetmek olurdu. Onları bu işe karıştırmadan bir şeyleri çözmenin yolu mutlaka olmalıydı. O gece fotokopilerini ve orjinali üzerinden fotoğraflarını alıp evine götürdüğü tüm bilgileri babasına götürmeye karar verdi. Aslında bunu kendi başına halledebileceğini düşünmüştü ilk aşamada. Kendi başına bu projenin hayata geçmesine engel olabilirdi. Yine böyle düşünüyordu ama bir desteğe, bir başka bakışa da ihtiyacı vardı. Şimdi bu masada hayata heyecanla atılan bu çocuklara bir şeyler söylese hem onları tehlikeye atacak hem de başlangıçlarının bir son olmasına neden olacaktı. Bununla birlikte bu projeyi zararsız görme ihtimalleri de vardı. Hoş zaten yapacakları görevlerin hepsi bütünün parçaları olacağından yolun sonu gelmeden neye hizmet ettiklerini anlamama olasılıkları yüksekti. Berna’da eğer arşiv odasındaki o gizli odayı keşfetmemiş olsaydı bunu asla bilemeyecekti.
Her şey çok ince ayrıntısına kadar planlanmıştı. Kelimeler insan zihinlerinden cep telefonu operatörlerinin kurduğu istasyonlar aracılığı ile silinecekti. Tamamının etki alanı dışında kalan dünya üzerinde pek bir yer kalmamıştı. Alan dışında olan yerlerde de insan popülasyonu bulunmuyordu zaten. Her kelime yeryüzünde bilinen her dilde listelenmişti. Silme işlemi kelime kelime yapılacak ve bir süre ara verilerek sonuçları gözlemlenecekti. Asıl etki yaşayan nesilin ardından gelen nesilde bekleniyordu ama bu nesilde düşeceği zihin karmaşası yüzünden epey olumsuzluk yaratacaktı. Duyguların yok edilmesi, yok sayılması için bundan daha kolay ve faydalı bir yol düşünemiyordu. Bu işin tamamlanmasının ardından örneğin “Umut” kelimesi bir yerlerde yazılı kalsa bile bilinmeyen dilde bir kelime ya da uydurulmuş harf dizesi olarak algılanacaktı. Asla ne olduğunu kimse hatırlamayacaktı. Bir süre kalan kelimelerle onu tarif edip kelimelendiremeseler bile , eksildikçe kelime ve anlamı yok olacak, yeni nesiller için tanımlı bir duygu olmaktan çıkacaktı.
Bu yemeğin ardından tam iki ay sonra Cem tatilin ardından hocasını ziyarete gittiğinde onun intihar ettiği haberini aldı öğrenci işlerinden. Staj başlamadan önce çocuklara üç aylık bir süre verilmişti. Bu yeni işleri için bir hayat düzeni kurmaları, dinlenmeleri içindi. Çünkü işe başladıktan sonra staj gibi evlerine gidemeyeceklerdi. Şirketin verdiği lojmanlarda kalmaları uygun görülmüştü. Ancak ayda bir ya da iki gün evlerine dönmelerine olanak sağlanacaktı. Stajları kadar yoğun bir çalışma temposuna gireceklerdi ki, Berna hepsini bu tempoya çoktan alıştırmıştı.
“Berna hoca nasıl ölebilir?” dedi Derya şaşkınlıkla. Tatilleri sona erince hepsi bir araya gelmişler, lojmana taşınacakları gün için plan yapıyorlardı.
“Ben de önce şaka olduğunu sandım ama sonra okulun panosundaki ilanı gördüm. On gün önce toprağa verilmiş.” dedi Cem şaşkınlığını belli ederek.
“Ya daha yani yemek yedik beraber, gayet hayata ve işine bağlıydı. Bize yeni kitabı ile ilgili çalışmasından bahsetmedi mi o gece heyecanla?”
“Evet bahsetti.”
“Bir mektup bırakmış mı peki?”
“Bunu öğrenci işlerinden söylediklerini mi sanıyorsun?”
Çocuklar sessizleştiler. Hepsi çok üzülmüşler ama ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
“Fazıl hocaya gidelim!” dedi Arda. Stajları sırasında Berna onları evine de davet etmiş, babasıyla sohbet etmeleri için olanak sağlamıştı. Alanları aynı olmasa da hepsi Fazıl hocanın hayranıydılar. Onun kızın önderliğinde staj yapmanın böyle bir avantajı olmasına da ekstra sevinmişlerdi.
“Evet ben de böyle düşünüyorum!” dedi Derya.
Ertesi gün Fazıl hocaya başsağlığı dilemek üzere yeniden buluşmaya karar verdiler ve ayrıldılar.
On gün önce kızını toprağa veren Fazıl Rota, elindeki kağıtlara bakarak kızının ona anlattığı detayları düşünüyordu. Berna projeyi engellemek için arşive yeniden girip tüm tarihleri ve uygulama bilgilerini yeniden incelemek istemişti. Fazıl hocanın tüm itirazlarına rağmen de arşive yeniden girip tüm dosyalara ulaşmıştı. Arşivi yok etmeyi düşünmüştü ama bunlar sadece kağıttan ibarettiler ve hepsi herhangi bir yerdeki bilgisayar veya disklerde duruyor olmalıydılar. Arşivin zarar görmesi durumunda tek yapacakları onları yeniden basmak veya bundan böyle kağıda geçirmeden ilerlemek olurdu. Bu yüzden bilgilerin nerede olduğunu bulmak gerekiyordu. Ama nasıl?
O gün arşivin gizli bölmesinden çıkması ile neredeyse aynı saniyede şirket genel müdürünün arşive girmesi Berna’nın dikkat çekmesine neden olmuştu ama Berna bunu ısrarla reddediyordu. Geçişi kapatıp masanın arkasından geçerken yakalandığı için orayı keşfetmiş olmasını düşünemezlerdi. Haklıydı, o kütüphanenin önünde görülmüş olması geçidi keşfettiği anlamına gelmiyordu. Ancak uzun süredir gerek duymadıkları için gizli arşivdeki kamera kayıtlarına bakma gereği duymayan ilgililer kayıtlara bakıp, Berna’nın odaya ikinci kez girdiğini, dosyaların fotokopilerini ve fotoğraflarını çektini görmüşlerdi. Oysa Berna babasına gizli odada kamera falan olmadığını söylemişti. Hatta arşivde bile.
Tek kaçırdıkları Berna’nın ilk girişinin ardından bilgileri ve mektubunu çoktan babasına vermiş olduğuydu. İkisinin de yoğunlukları yüzünden çok sık görüşmemeleri bunu düşünmelerine de engel olmuştu. Stajın sona ermesinin ardından olması ise çocukların üzerindeki şüpheyi kaldırmıştı ama yine de onları da sıkı takibe aldılar. Hepsininin stajın ardından tatilde eğlenmeyi tercih etmesi ve hiç bir ciddi buluşma veya sohbete katılmamış olmaları Berna’nın onlara bir şey söylemediği sonucunu verse de, işe başlamalarının ardından bir süre izlenmeleri kararı verilmişti.
Berna projenin görevlisi değildi, şirketin personeli de değildi. Ancak uzmanlığı okuduklarının nerede ve ne amaçla kullanılacağını hemen anlamasına yetecekti. Bunca zamandır üzerinde çalıştıkları ve hemen kimsenin beklemediği bu saldırının farkedilmesi bütün planlarını mahvedebilir, üniverste şirket ortaklığının dikkat çekmesini sağlayarak basının ilgisini üzerilerine çekebilirdi. Bu nedenle gizli toplantıda Berna’nın tehlike olmaktan çıkarılmasına karar verildi. Aslında hafıza silme testleri üzerinde de çalışılıyordu ve Berna bu iş için kobay olarak kullanılabilirdi ama bu göze alabilecekleri bir risk olmazdı işe yaramayacağı durumda. Daha önceki deneylerde olduğu gibi gönüllü dedikleri insan kitleleri ile çalışmaya devam etme kararı verdiler. İşin başında Mollaoğlu şirketi yönetim kurulu başkanı Tahsin Mollaoğlu vardı.
(devam edecek)