Davanın gidiş şekli Sevinç’i gerse de, polis henüz Yasin’e ulaşamamıştı. Bu da Mustafa ve Bahadır gibi iki sabıkalının ifadesi ve bir şeyi ispatlayamayan şüphelerle polisin bir yere varamayacağı anlamına geliyordu. Sevincin düşünemediği polisin aklına takılan şeylerin tamamının aklının arkasına atsa da Çağatay’ında zihnine takılı kalmasıydı.
“Anne o adamın odaya birden bire girmesi seni nasıl şaşırtmadı bir türlü anlamıyorum. Reviri aradığında cevap vermemiş olması gerekir.”
“Oğlum kızın düşüp bayılması yüzünden o kadar tedirgin oldum ki, o an olan biten şeyleri mantık zinciri içinde değerlendirme fırsatım olmadı. Kendi seçtiğim öğrencimin benim odamda başına bir iş gelmiş olması başlattığım bu projeyi nasıl etkileyecek hiç düşündün mü? Kendi ayağıma sıktığımı düşünmüyorsun herhalde değil mi?”
“Hayır tabi ki düşünmüyorum ama bu adamın senin odana gelmeden önce Zeliha’ya bayıltıcı bir ilaç vermesi ve ardından senin aniden çağırdığını söylemene rağmen odanın kapısında peydah olması sence de akla zarar değil mi?”
“Elbette öyle ama ya bu adam odasında bayılmasını beklerken, kızı buraya kadar takip ettiyse ve bayılma zamanını hesaplayıp odaya daldıysa veya odayı dinleyip kızın bayıldığını anlayınca içeri girdiyse. Benim halimi düşünsene denize düşen yılana sarılır. Hızır gibi içeri giren bir hastabakıcıyı neden sorgulayayım o an?”
“Evet ama adamın kameralarda odanın kapısını dinlediğine dair bir görüntü yok. Kendinden gayet emin bir şekilde, kapıyı bile çalma gereği duymadan gelip kapıyı açıyor ve içeri giriyor. Polisinde üzerinde durduğu bu zaten!”
“Gerizekalı Yasin!” diye söylendi Sevinç içinden. Dangalak herif onca tecrübeye rağmen bunların hiç birini düşünememişti demek, “İnşallah evinde bekleme salaklığında bulunmamıştır” diye homurdandı sonra.
Çağatay annesinin cevap vermeyişine dikkat kesilse de sonra aklı başka şeylere takılıp kaldı. Sorguları gece geç saate kadar sürmüş, O saatte hastaneye gitmek olmayacağı için ikisi de eve gelmişlerdi. Ertesi sabah erkenden Zeliha’nın yanına gidecekti Çağatay annesi cevap vermediğinde hastane odasında bıraktığı adam takıldı kafasına ve annesini daha fazla sorguya çekmeden odasına çekildi.
Mustafa ve Bahadır’ın tanımlarından buluşma yerlerdinden ve kamera görüntülerinden Yasin’in kimliğine henüz ulaşamamıştı polis. Sevinç ve Çağatay’ın telefonlarına da el konulmuştu. İkisinin de yaptıkları tüm aramalar mercek altındaydı.
Canberk Çağatay’ın polisle gitmesinin ardından Zeliha’ya daha sıkı sarıldı.
“Zeliha başına gelenler için çok üzgünüm. Seni koruyamadığım için çok üzgünüm!”
Zeliha bir yandan ağlıyor bir yandan da Canberk’in farkında olmasa da merak ettiği sıcaklığını hissetmenin mutluluğunu yaşıyordu. Daha önce defalarca ona sarılıp kendini güvende hissetmeyi hayal etmişti. Hocasının ona olan tüm ilgisi, değerli hissetme çabalarına rağmen anlayamadığı bir şekilde hep Canberk’i düşünmüş, onu hayal etmişti. Onun arabasına bindiği ilk günün sabahında etkilenmişti ondan, hem korkmuş hem etkilenmişti. Onun gücünü, koruyuculuğunu ve güvenliğini o sabah yüreği anlamıştı. Onu ele vermemiş, evini açmış, kollamıştı. Annesi dışında Zeliha’ya kimse bu duyguları hissettirmemişti daha önce. Hatta annesi kendini de güvende tutamadığı için bu kadar liman olamamıştı belkide. Zavallı kadıncağız kendine de bir liman bulamadığından kızını hep endişe ve kaygı içinde büyütmüştü.
“Beni bırakma!” diye döküldü Zeliha’nın dudaklarından elinde olmadan. Aslında bunu söyleyebileceğini hatta yüksek sesle söylediğinin farkında bile değildi ama yüreğinin sesiydi bu dudaklarından dökülen.
“Ne olur beni asla bırakma, korkuyorum!”
Canberk onun çenesinin altından tutarak başını kaldırdı, gözlerinin içine baktı ve “Seni bir daha asla ama asla bırakmayacağım!” dedi, sonra dayanamadı ve kızın dudaklarının sıcaklığına bıraktı kendini. Kalbi yanlış bir şey yaptığının korkusu ile burulurken Zeliha’nın ona karşılık verdiğini hissedince serbest bıraktı duygularını. Bir süre onun yanında kaldıktan sonra odadan çıkıp Hamiş teyzeyi aradı. Zeliha hastaneden çıkana kadar onun yanında kalacaktı. Gidip refakatçi kartını halledip yeniden onun yanına geldi. Bu gece ikisinin her şeyi konuşabilmesi için çok uygundu. Zeliha’nın durumu iyiydi ve en geç ertesi gün öğlen taburcu olabileceğini söyledi doktoru. Evde Hamiş teyze ve Aslı ile konuşmaları zordu. Onu az önce dudaklarından mühürlemişti, artık aralarında sır kalmasının da bir anlamı yoktu. Bu hastanenin kapısından çıktıkalrınca Zeliha’nın onun kadını olacağını hissediyordu.
Zeliha, hocası ve Canberk arasındaki bağa ayrı, annesinin acımasızlığına ayrı şaşırdı.
“Bana neden söylemedin?” dedi ağlamaklı bir sesle, “Neden seni bu kadar kaygı içinde bırakmama izin verdin!”
“Ben senin ne hissettiğini bilmiyordum! O adamdan o kadar hayranlıkla bahsediyordun ki onu sevdiğini sandım. Sana onu kötülemek kıskançlık olurdu. Mutluluğuna engel olmaya çalışan bir kıskanç gibi bu kadar özelimi açamadım. Hamiş teyze anlatmam için çok ısrar etti ama yine zamanında anlatamadım gördüğün gibi.”
“O kadının ben yerde yatarken güldüğüne adım kadar eminim!” dedi Zeliha çok üzgün bir sesle, “Çağatay hocayı tanısan onun annenle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını bilirdin. Onun da sizin aranızda yaşanılanlardan haberi bile olduğunu sanmıyorum.”
“Tabi ki yok, zaten annemin en büyük korkusu bir gün benim ortaya çıkıp onun ne tür bir canavar olduğunu ortaya dökmem!”
“Neden yapmıyorsun peki?”
“Çünkü beni kızımla tehdit ediyor!”
“Aslı ile mi? Torunu ile? İnanamıyorum!” dedi Zeliha korkuyla.
“Bak Zeliha polisinde düşüncesi ailenin ki onlara öyle demek istemiyorum, seni annemin aracılığı ile bulmuş olma olasılığı. Yani eğer sen onlara nerede olduğunu söylemediyen. Söylediysen bile seni bayıltarak ona teslim etmelerinin başlangıcı onun bizzat kendi odası!”
“Annen bunu yapmış olabilir mi?”
“Bilmiyorum ama Hamiş teyze bana başından beri onun sana bir zarar vereceğinden korktuğunu söyledi. Bir kez sen arabadan inerken onunla karşılaştık hatırlarsan, yani senin ve benim aramda bir bağ olduğunu gördü. Dolayısıyla seni tehdit algılamış olabilir ki anladığım kadarıyla üvey oğlunun sana karşı baya bir zaafı var!”
“Şey bilmiyorum bunu hissetmedim diyemem ama benim kalbim aslında hiç onu istemedi. Yani ben!”
“Keşke bunu daha önce anlayacak kadar akıllı bir adam olsaydım!” dedi Canberk onun iki elini tutup dudaklarına götürürken.
Ertesi gün yerel gazetelerde kampüsten kaçırılan ve sonrasında kurtarılan kızın hikayesi yer alıyordu. Her gazete hikayeyi kendine göre farklı bir şekilde anlatmıştı. Üniversitenin gözdesi burslu öğrenci, ona zarar vermek isteyen üvey babası ve ağabeyi tarafından kaçırılmıştı. Hatta biri kızın tecavüze uğradığını bile yazmıştı. Kadın hakları savunucuları hastanenin önüne toplanmıştı Zeliha’nın çıkış işlemleri yapılırken. Canberk onu ön kapıdan çıkartmak istemedi. Hastane masraflarının Çağatay tarafından ödenmiş olmasına çok sinirlense de kendini toparlayıp, Zeliha’yı atık yükleme kapılarından birinden çıkarttı ve arabasını oraya getirip doğruca eve götürdü.
Hamiş teyzenin sıcacık güven dolu göğsü Zeliha’yı sardığından kendini tam olarak güvende ve kurtarılmış hissetti. Canberk’in ona dokunuşu, gözlerine bakışından Hamiş teyze onun artık gelinleri olduğunu çoktan anlamıştı.
(devam edecek)