Revirin kapalı olmasına rağmen hastabakıcının kız bayılır bayılmaz Sevinç’in odasına gelmesi polisin de şüphelenmesine neden olmuştu. Zeliha’nın ifadesini aldıktan sonra ellerindeki bilgileri yeniden gözden geçireceklerdi.
Çağatay kızın en rahat odalardan birine alınmasını sağladı. Bakımını ve tümmasrafı üstleneceğini hastaneye bildirdi. Yüzün hâlâ cebindeydi. Onu hayatının kadını yapmaya bu kadar yaklaşmışken ellerinden kayıp gidecekti az kalsın. Başucundaki koltuğa oturup, daha önce fırsat bulamadığı kadar uzun seyretti onun yorgun yüzünü.
Canberk neredeyse hiç mola vermeden hızla şehire döndü ve döner dönmez de ilk uğradığı yer hastane oldu. Hemen Zeliha’nın yattığı odayı öğrendi ve yukarı çıktı. Bir polis koridorda kızın ayılması için bekliyordu. İçeri girdiğinde Çağatay’ı farketmedi önce. Hemen yatağın yanına yürüdü. Çağatay onun evinde kaldığı akrabası olduğunu tahmin etmişti. Zeliha arabadan inerken uzaktanda olsa görmüştü adamı. İsimleri olmasa da gördüğü yüzleri asla unutmazdı.
Canberk uykusuzluk, onca saatin stres ve yorgunluğu sonucu Zeliha’nın kurtulmasına duyduğu mutluluğu aynı anda yaşadığından. Koltukta kıpırdamadan duran Çağatay’ı yine farketmedi.
“Ah Zeliha, ah güzel meleğim! Seni kaybedeceğim diye o kadar korktum ki! Seni o insanların eline bıraktığım, zamanında uyarmadığım için çok özür dilerim. Lütfen beni affet! Onlar seni koruyamadılar, benim yanımda olsaydın seni kimse kaçıramazdı!”
Bütün bu sözler Zeliha’nın elini tutarak döküldü dudaklarından. Yatağın kenarına oturdu ve elini kızın yüzünde gezdirip, alnına düşen saçlarını kaldırdı. Hem Çağatay hem Canberk Zeliha’ya ilk defa bu kadar yakın ve çekinmeden konuşabiliyorlardı. İkisininde hayali kız gözlerini açar açmaz ona hissettiklerini söylemek ve hayatları boyu ona kol kanat germekti. Şuuru henüz kapalı olan Zeliha odanın içindeki iki erkeğin kalp atışlarının onun için yükseldiğinin farkında bile değildi.
Çağatay kıpırdanınca Canberk onu farketti ve gerildi birden. Çağatay onun söyledikleri ve yaprıklarından sonra evinde kalınan bir akrabadan fazlası olduğunu anlamış ve o da çok gerilmişti. İki adam birbirlerine bakıp diyecek söz bulamadılar önce. Canberk’te odaya girdiği andan beri orada olduğunu anlamıştı.
“Ben geldim ve ona bakabilirim, siz artık gidebilirsiniz!” dedi Çağatay’a dik bir sesle. Annesinin ona tercih ettiği çocuğunu da ilk kez bu kadar yakından görüyordu. Onun yüzündeki yorgunluk Zeliha için ne kadar endişelenmiş olduğunu gösteriyordu aslında ama Canberk için bunun hiç bir önemi yoktu.
“Ben burada görevim gereği durmuyorum” dedi Çağatay her zamanki sakin sesiyle.
“Ne için duruyorsunuz?”
“Öncelike adım Çağatay ve Zeliha’nın hocası ve arkadaşıyım!”
“Kim olduğunuzu biliyorum” dedi Canberk.
“Neden siz de nezaket gösterip kim olduğunuzu açıklamıyorsunuz. Zeliha sizin neyiniz oluyor?”
“Ben!” dedi Canberk, ne diyeceğini bilemedi. Az önce Zeliha’nın onun için ne olduğunu ortaya dökmüştü aslında ama o Zeliha için ne oluyordu gerçekten hiç bir fikri yoktu, “Ben onun çok yakınıyım!” dedi.
“Ah akraba için fazla hayranlık belirttiniz az önce kusura bakmayın!” dedi Çağatay kendini tutamayıp. Bu adamın Zeliha’ya hissettiklerini izlemek zorunda kalmaktan hiç hoşlanmamıştı az önce. Üstelik Zeliha gidip bu adamın evinde kalıyordu. Bu hissedilenlerin karşılıklı olma ihtimali Çağatay’ın kendini aptal gibi hissetmesine neden olduyordu. Bunun için Zeliha’yı da suçlayamazdı, çünkü ona hiç bir zaman hayatında biri olup olmadığını sormamıştı. Akrabası olan kadındı ve bu adamın akrabalıktan fazla bir şey olduğu açıktı.
“Akrabası olduğumu söylemedim. Bunu size açıklamak zorunda değlim. Okulunuz bu kadar özele girmiyordur herhalde!”
“Hayır elbette okulun konusu değil bunlar. Benim amacım Zeliha’nın güvende ve mutlu olması”
İki adamın hırsları karşılıklı yükselirken Zeliha gözlerini aralamaya çalıştı. Odadaki sesleri duyuyordu ama onların üvey babası ve üvey ağabeyi olduğunu sandığı için bir an önce ayılıp kaçmak istiyordu. İlacın etkisiyle hep baygın olsa da ara ara onların seslerini duyabilmiş ama sonra yeniden derin bir karanlığa gömülmüştü. Aslında ilk ilacın etkisi azalmaya başladığında olan kısmı farketmişti her şeyi ama şuurunu toplayamadan Bahadır ikindi iğneyi yaptığı için sonra yeniden karanlığa gömülmüştü dünya. Sonunda biraz gücünü topladığını hissedip onu yeniden bayıltmalarına izin vermeden, yataktan fırladı ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
Onun bağırması Canberk ve Çağatay’da şok etkisi yaptı ve ikisi de birbirleirni unutup ona yöneldiler. Canberk daha yakınında olduğu için hemen kıza sımsıkı sarıldı ve göğsüne bastırdı.
“Korkma, yanındayım ben! Canberk. Korkma ne olur!”
Zeliha önce çırpındı ondan kurtulmak için ama sonra gözlerini açıp onun yüzüne sonra da nerede olduğuna bakınca anladı güvende olduğunu bir anda ağlamaya başladı ve bıraktı kendini onun göğsüne. Çağatay bir yandan içi parçalaranarak bir yandan sevdiği kızın o adamın kollarında olduğuna hırslanarak kıpırdamadan durdu yatağın yanında. Sonunda Zeliha burnunu çekerek doğruldu ve onu gördü.
“Ah Çağatay hocam!” dedi acı dolu bir sesle. Çağatay hemen kızın yanına yaklaşıp elini tuttu.
“Zeliha bizi o kadar korkuttun ki canım? İnan bana seni bulmak için ne yapacağımızı şaşırdık!”
“Annenizin odasından kız kaçırılıyor önce okulun güvenliğini arttırın!” dedi Canberk ters ters.
Zeliha o cümlenin ardından hatrladı olanları. Kahveyi içişini ve yere yığılışını hatırlıyor üvey babası ve ağabeyinin nasıl ortaya çıktığını bilmiyordu. Koridordan onun çığlığını duyan polis ve hemşire de odaya geldiler o sırada. Hemşire Canberk ve Çağatay’ı odadan dışarı çıkarıp kızın tansiyonunu kontrol etti. İki adam birbirlerine düşmanca bakarak ayrıldılar odadan. Kapının iki ayrı tarafında durdular.
Polis Zeliha’nın ifadesini hızla aldı çünkü zaten kızın hatırladığı pek bir şey yoktu. Ona başına gelenleri kısaca özetledi ve kaçırılmasına yardım edecek başka tanıdığı olup olmadığını sordu.
“Hayır yok! Ben Sevinç hanımın odasında bayıldım ama onun konuyla ne ilgisi var bilmiyorum!” dedi şaşkın şaşkın.
“Biz de henüz bilmiyoruz!” diyerek çıktı polis ve Çağatay’a dönüp, onunla ve annesi ile yeniden konuşmak istediklerini söyledi. Çağatay odanın kapısına ve Canberk’e baktı ama yeniden içeri giremeden memurun arkasından yürüdü. Canberk içeri girdi.
Hemşire yemek ve su göndereceğini söyleyip ayrıldı yanlarından. Zeliha gayet iyiydi ancak bir de doktor gelip kontrol edecekti.
Polis Çağatay ve Sevinç’in işin içinde olabilecekleri şüphesi ile bu defa onları incelemeye aldı. Kızın da ifadesine göre son gördüğü kişi Sevinçti, onun odasında bir kahve içmiş ve bayılmıştı. Ondan önce herhangi bir yere uğramamış, kimseyle konuşmamıştı. Öğle yemeğini kantinde herkesin yediği şeyleri yemişti. Kantinde görev yapan kimse değişmemişti o gün. Sevinç’im öğrencilerden birini mesai bitiminden sonra odasına çağırması ve revir kapalı olduğu halde okula rahatça giren bir adamın hastabakıcı kılığına girmesi Sevinç’in aramadığı halde gelen hastabakıcıdan hiç şüphelenmeyip bir de kendi arabasını ona vermesi şüphe uyandırıcıydı. Ancak Sevinç Yasin’i bulamadıkları, hatta bulsalar bile ona her şeyi itiraf ettiremedikleri sürece bir şey yapamayacaklarından çok emindi. O yüzden aynı soğukkanlılkla ifadesini tekrarladı. Odasındaki kahve makinası, kahve ve bardaklar incelense de bir şey bulunamamıştı.
(devam edecek)