“Zeliha kızım bak! Ben yaşlı ve geleneksel düşünceleri olan bir kadın olabilirim ki muhtemelen öyleyim. Ancak iş konu edilmiş saygın bir ortamda ve toplumda mevki edinmiş saygın insanların olduğu bir ortamda sence bu kadının söyledikleri yakışık almış mı?”
“Ben de çok yadırgadım Hamiş teyze. Ayrıca ben zaten size büyüğüm olarak danışıyorum anlattım bunları. Rahmetli anneciğim sağ olsaydı onunla konuşurdum. Şimdi bana en yakın olan sizlersiniz!”
Hamiş teyze Zeliha’nın onu anne yerine koymuş olduğunu vurgulamasından çok hoşlanmıştı. Gözleri dolduverdi hemen. Kızın omuzunu sıvazladı, ileri gitmeye cesaret edemedi hüngür hüngür ağlamamak için. Öte yandan bu kız Sevinç ile aralarındaki bağı bilemediği için şimdi onları çok kötülese, yarın bir gün gerçeği öğrenecek olursa güveni sarsılırdı. Temkinli konuşmaya çalışıyordu ama Sevinç’in Canberk yüzünden kızı hedef aldığı da açıktı. Bir şekilde onu profesörün gözünden düşürmeye çalışıyordu. Şimdi tutup Zeliha’ya o aileyle bağlarını üstü kapalı diyecek olsa bu kız da hayatlarına dün girmişti bir, ikincisi Canberk’e sormadan böyle bir şeyi asla yapamazdı. Bu aslında Hamiş teyzeden çok onun meselesiydi. En iyisi Canberk ile bu konuyu en kısa zamanda konuşmaktı. Yoksa ikisi arasındaki nefret yüzünden bu kız zor durumlar yaşayacaktı belli ki.
“Sonrasında o kadar sıcak ve sevecen bir kadına dönüştü ki, bir an için profesör ile bilrikte onların ailesinin bir parçası gibi hissettim.” dedi Zeliha konuşmanın devamında.
“Zeliha’cığım insanlar göründükleri gibi değillerdir. Sana çelişkili yaklaşan, böyle karmaşık hissettiren insanlara karşı daima temkinli olmalısın güzel kızım. Yoksa tabi ki hayat senin. Profesör de anlattıklarına göre iyi bir insan sahiden, sana da pek çok iyilik yapmaya gayreti var. Allah razı olsun. Ancak yine de hayatta seni koruyacak tek kişi sensin. Sen mümkünce temkini elden bırakma, gerisini Allah’a havale et!”
“Haklısınız Hamiş teyzeciğim, teşekkür ederim. Sizinle konuşunca içim rahatladı biraz, nedense bu hafta kendimi çok yorgun ve kafası karışmış hissettim. Oysa şimdi o kadar hafifledim ki, iyi ki sizleri tanımışım. Keşke annemde görebilseydi bu günleri.”
“Yattığı yer nur olsun anneciğinin. Annen sağ olsaydı Canberk’in arabasına biner miydin?”
Zeliha kıpkırmızı olup başını önüne eğdi, “Hayır sanırım binmezdim!”
“Utanılacak bir şey yok kızım. Seni kınamak için söylemedim ama yüce yaradan bazı şeyleri boşuna yaşatmıyor bize, her şerden bir hayır illa ki doğar.”
“Haklısınız!”
Seyrettiği çizgi film bitmediği için Zeliha’nın geldiğini duymayan Aslı koşa koşa yanlarına geldi az sonra.
“Zeliha abla!” diyerek boynuna atılıverdi kızın.
Hamiş teyze Derya’yı hatırladı elinde olmadan. Kızına böyle sarılamamıştı zavallı. Aslı’nın bir yabancıya böyle sevgi duyması ve onu sevmesi belki de anne özlemindendi. Annesi Zeliha’dan biraz büyük olacaktı eğer yaşasaydı. Bu içi temiz kız, Aslı’ya iyi geliyordu belli ki. Hamiş teyze ne kadar uğraşsa da genç bir anne modeli daha doğruydu belkide.
Onlar içeri oynamaya giderlerken, Hamiş teyze de konuştuklarını düşünmeye başladı. Gerçekten midesi bulanmıştı duyduklarından. Bunları mutlaka Canberk’e anlatmalıydı. Saate baktı, gelmesine neredeyse bir saat kalmıştı. Mutfağa gidip yemeği kontrol ederken, Sevinç’in yapabileceklerini aklından geçirdi ve iyice gerildi.
Canberk o akşam Zeliha ile biraz sohbet edebileceklerini umarak gelmişti eve ama Zeliha ve Aslı yemekten sonra kızın odasında oynarlarken o kendini Hamiş teyze ile annesinden bahsederken buldu kendini.
“Yok artık!” dedi öfkeyle ellerini koltuğun kenarlarına vurarak, “Bu nasıl ahlaksız bir vurgu böyle ayrıca onu ne ilgilendiriyormuş bu kızın özel hayatı.”
“Sus oğlum duyacak!”
“Annem bu kıza kafayı takmış Hamiş teyze!”
“Evet korkarım takmış, oğlundan da kıskanıyor ki bu kadar bekar erkek evi vurgusu yapmış!”
“Evet profesör ile arası iyi Zeliha’nın”
“Evet ama can havliyle bize rastladığı için eğitimi mahvolacak yakında, annen eğitimi ile kalırsa tabi bir tek!”
“Tamam ama ne yapabilirim. Anneme gidip kızdan uzak durmasını mı söyleyeyim. Ya da şu profesörden!” dedi Canberk sıkıntıyla.
“Hayır ama bence kızla konuşmalısın!”
“Neyi?”
“Anneni”
“Ona aile sırlarımızı mı anlatayım daha şimdiden?”
“Ne daha şimdideni oğlum. Kız haberi bile olmayan olayların kurbanı olacak görmüyor musun? Yazık değil mi elin kızına? Bak annesini de kaybetmiş hayatta güvendiği kimse yok. Bize sığınmış.”
Canberk sessizleşti. Annesinin kafaya taktı mı neler yapabileceğini biliyordu. Zeliha’nın ona karşı hiç bir şansı olmazdı. Eğer Hamiş teyzenin tahmin ettiği gibi onlarla bağı dışında bir de oğlundan kıskanmaya başladıysa onu, hayatını söndürene kadar uğraşırdı. Öte yandan Zeliha’ya onalrın kötülüklerinen bahsetmek, Çağatay denilen o profesörden de uzaklaşmasını sağlayacaktı. Hamiş teyze onun iyi biri olduğunu düşünse de annesi ile onca zaman geçirmiş birinin ruhunda iyilik kalmış olmasına inanması zordu Canberk’in. Ayrıca adam iyi değil ancak gerizekalı olabilirdi üvey annesinin oyunlarını göremiyorsa.
“Hamurunda yoktur!” diyordu Hamiş teyze ama bu da Canberk’i hamurunda bu kötülüğün olduğu vurgusuna geliyordu o zaman ki ne yazık ki genleri değiştirmek mümkün olmuyordu.
İyilik ve kötülük miras değil, tercihti, insan kendi nefsi ile diğer şeyler için nasıl mücadele ediyorsa, kanından olanlara karşı da mücadele edebilirdi. Hayatı boyu iyi tarafı her yorgun ve zayıf düştüğünde atağa kalkacak olsa da yine de tercih insanındı. Canberk cinnet anlarında insanların yaptıkları kötülüklerin böyle olduğuna inanıyordu. Etrafı tarafından çok iyi insan olarak bilinip, cinnet anında ailesini katletmiş pek çok insan vardı. Bu insanlar kötü genetik miraslarını yüksek baskı ve kaygı içinde ne yazık ki kontrol edemiyorlardı belki de. Canberk’te öfkesine yenik düşüp annesine benzemekten korkmuştu hayatı boyu, korktukça daha benzemişti belki de. Korku da insandaki olumsuz duyguları besleyen bir motivasyondu. Korku yüzünden yapılan kötülükler de azımsanmayacak kadar çoktu yeryüzünde.
Korku kültürünün yaygınlaştığı dünyada insanların ait oldukları toplumda bazı şeylerden korkması istenen ve beklenen bir durumdur. Bu onları kontrol etmek için gereklidir. Böylece birey, yaşamının ilk yıllarından itibaren nelerden korkması gerektiğini öğrenmeye başlar. Bu öğrenme, aile, okul, çevre ve eğitim sistemi ile zihnine işlenir. Sadece ait olduğu toplumda kaldığı sürece bu korkulardan korunabileceği pekiştirilir. Yani insanın korkularından kurtulmasını sağlayan toplumsallaşma yeni korkuların da kaynağı haline gelir ve bu kısır döngü kendini besler durur.
Canberk bir dönem gittiği piskoloğuyla bu genlerinden gelen veya kabul etmese de içinde beslediği korkularından gelen kötülüğü epeyce konuştuğu için bu konudaki görüşleri de okuma şansı bulmuştu. Aslında her insan davranışı bir şekilde tanımlanmış, biliniyor iken yine de kendi gerçeklerimizi ve aynı şeyler binlerce yıldır yaşayan insanlardan farklı olduğumuzu düşünmemiz tuhaf geliyordu ona.
Canberk’in çok fazla kendi içine dönmüş olması Hamiş teyzeyi rahatsız etti.
“Bir şey söylemeyecek misin?”
(devam edecek)