Sevinç, Zeliha’nın kadrolu ve maaşlı olarak alınacağını duyduğundan beri huzursuzdu. Çağatay kız için kimseye tanımadıkları ayrıcalıklar tanımaya başlamıştı. Bunu bir an önce onunla konuşması gerekiyordu. Bu kız bu ayrıcalıkları elde ederse ve tabi Çağatay ona fırsatları altın tepside sunmaya devam ederse, burs öğrencisi de olmaktan çıkıp oğlunun en yakınına yerleşecekti belli ki.
Sabah birlikte üniversiteye geldiklerinde, “Öğlen seninle yemek yiyelim Çağatay! Konuşmamız gereken önemli şeyler var!” dedi arabadan inerken.
Çağatay o gün Zeliha ile kahve planı olduğu için çok heyecanlıydı, annesinin bu beklenmedik teklifine şaşırdı biraz.
“Yarına ya da akşama konuşsak olmaz mı?”
“Olur elbette ama neden?” dedi Sevinç gözlerini onun yüzüne dikip. O böyle baktığından Çağatay her nasılsa aklındaki her şeyi söyleyiverdiğini farketmişti bir süre önce.
“Zeliha ile kahve içeceğiz bir yerlerde.” dedi gülümseyerek. Sonuçta kız annesinin başlattığı bir projenin en verimli meyvesiydi.
Sevinç yüzündeki ifadeyi korumak için epeyce zorlandı. “Asistanınla başka zaman kahve içersin.” dedi otoriter bir sesle, “Bekliyorum öğlen!” dedi ve topuklarını tıkırdatarak yürüdü okula doğru.
“Haydi ama anne! Öğleden önce geleyim o zaman!”
“Toplantılarım var Çağatay! Öğlen bekliyorum!” dedi ve yürüyüp gitti Sevinç.
Başkalarının gözünde başarılı bir üniversite profesörüydü. Bir profesör için genç bir yaştaydı üstelik. Bu onu daha da başarılı yapıyordu diğerleri arasında. Ancak söz konusu annesi olduğunda hâlâ evin küçük oğlan çocuğuydu o. Annesinin sözünün ikiletilmeyeceğini çok iyi bilen bir oğlan çocuğu.
“Zeliha kahve işini bu gün ertelemek zorunda kalacağız çok özür diliyorum senden! Bir toplantıya katılmam gerekiyor!” dedi Bürosuna geldiğinde, çoktan gelip çalışmaya başlayan asistanına bakıp.
“Ah! Hiç önemli değil!” dedi Zeliha. Aslında bu kahve içme fikri onu heyecanlandırsa da ne kadar doğru olduğu konusunda endişeleri vardı. Bu yüzden ertelenmesi içini rahatlatmıştı. Böylece okula odaklanması gereken bir zamanda gereksiz ikilemler yaşamasına gerek yoktu. Elbette Çağatay gibi birinin onunla vakit geçirmek istemesi çok güzeldi. Ancak o bir hocaydı ve varmak istediği yere gelmişti zaten. Her şeye sahipti. Oysa Zeliha’nın daha gitmesi gereken çok yolu vardı Onun ışıltısına kapılıp kalırsa, bir gün profesör bir başkasına hayranlık duymaya başladığında olan ona olurdu.
“Yarın ya da bu gün öğleden sonra fırsat yaratabiliriz belki! Sahi haftasonları ne yapıyorsun?”
“Ben haftasonları o tanıdığımızın evine gidiyorum. Küçük bir kızları var Aslı. Onunla vakit geçiriyorum.”
“Yarın belki seni oradan alabilrim ne dersin?”
“Yok, çok özür dilerim haftasonu için verdiğim sözler var Aslı’ya. Bir çocuğa verdiğimiz sözleri tutmalıyız!”
“Evet tabi, o zaman haftaya!” dedi Çağatay hayal kırıklığına uğramış bir şekilde. Günün devamında bir daha bu konuya dönmeden işlerine odaklandılar. Çağatay öğlen annesinin bürosuna gitti.
“Geleceğinden şüphem vardı!” dedi Sevinç
“Planımızı erteledik” diyerek hazır olduğunu belirtti Çağatay. Birlikte Çağatay’ın çocukluğundan beri çok sevdiği bir restorana gittiler.
Sevinç iyi ve sevecen anne rolünü giyinmişti yine restoranın kapısından girerken.Siparşlerini verdikten sonra sevgiyle oğluna baktı.
“Şu burslu kız için çok fazla çaba harcadığını görüyorum” dedi nazik bir ses tonuyla.
“Onu farkediyor olduğuna seviniyorum. Çünkü hayranlık uyandıracak kadar akıllı ve azimli bir kız o! Senin projenin yıldızı olacak!”
“Bu desteğin tek nedeni bu mu?” diye devam etti Sevinç ses tonunu bozmamaya çalışarak. Bir annenin bana açılabilirsin tonlamasıydı bu. Zeliha’dan bahsederken Çağatay’ın beden diline yansıyanlar almak istediği bütün cevapları zaten verdiği için kendi gerginliğini gizlemeye çalışıyordu bir yandan. Burs kurulundaki herkesi kovacaktı, bu kızı başlarına onlar bela etmişti çünkü. Canberk’in bu kızla kaleyi içten fethetme planına inanamıyordu. Kendi doğurduğu çocuğa karşı çok daha dikkatli olması gerekiyordu. Aslında Çağatay’ın yerinde Canberk olsa bütün ülkeyi sallayacak projelere imza atabilirlerdi ancak Canberk ile şu anda aynı gemide değildiler. Planını anladığını farketmemesi için çok akıllı davranması gerekiyordu. Çağatay’ı bu kızın avucundan alabilirse zaten Canberk’in planı işe yaramayacaktı.
“Tatlım projemizin daha pek çok yıldızı olacak, sorun şu ki bir öğrenciye bu kadar ayrıcalık vermen ileride başımızı ağrıtabilir.”
“Ne açıdan?”
“Sonra gelenler için de kadrolar mı açacağız. Bir asistan ordusuna maaş ödeyecek bütcemiz yok! Ayrıca senin ve burslu bir öğrencinin yakınlaştığı düşünülebilir bu ayrıcalıklar yüzünden!”
“Bunda ne sakınca olabilir ki?”
“Çağatay lütfen göz önünde ve babanın bıraktığı her şeyin varisi olan biri olduğunu unutma oğlum! Öğrencileri ile aşk yaşayan hocaların hikayelerini herkes konuşur. Üstelik projenin yıldızı bir öğrenci. Okula aldığımız ihtiyaç sahibi kız çocuklarına ne yaptığımızı düşünürler sence?”
“Anne?” dedi Çağatay şaşkın bir şekilde, “Sen neler söylüyorsun! Benim tacizci bir profesör olduğum iması mı bu yoksa? “
“Hayır çocuğum elbetteki benim penceremde değil! Duygularının nasıl alevlendiğini, aşkın nasıl bir pençesi olduğunu inan bende yaşadım babanla! Sadece geçici heveslerin kendine zarar vermesine izin verme!”
“Sen onunla evlendin geçici bir heves değildi babam!”
“Elbette öyle, onu ne kadar özlüyorum bilemezsin. Onun hatırası olan herşeye saygı göstermeliyiz Çağatay! Kız ve sen çok göz önündesiniz oğlum. Lütfen bu kadro işi ona sağladığın son ayrıcalık olsun, hatta keşke geri çeksen!”
“Geri çekmek mi? Ona söyledim bile! Üstelik ihtiyacı olduğunu söyledi!”
“Senden iş mi istedi yani?”
“Hayır ben ona teklif ettim, ücretten bahsedince o da söylemek zorunda kaldı! “
“Onun hakkında ne biliyorsun başka peki?”
“Henüz hiç bir şey ancak bu gün kahve içebilseydik, bir şeyler öğrenecektim! Haftasonu da işi varmış zaten!” dedi Çağatay sitem dolu bir sesle.
Sevinç elindeki kozları hemen tüketen biri değildi, bu yemek Çağatay’ın kıza çoktan kapıldığını ona açıkça göstermişti. Kızın hakkında olumsuz düşüncelere sahip olması için biraz düşünüp, ona göre planlar yapacaktı. Bu süreç içinde onunla fazla muhatap olmasını da engellemek zorundaydı. Bu da daha yakın takip anlamına geliyordu.
“Bak ne diyeceğim pazartesi günü birlikte bir kahve içelim. Burslu öğrencimiz ve oğlumun asistanı olacak kızı bende daha yakından tanıyayım ki yönetim kuruluna baskı yapabileyim, istediklerinin olması için öyle değil mi?”
“A harika olur anne!” dedi Çağatay bunun bir destek hareketi olduğunu düşündüğü için. Oysa Sevinç oğlunun ilk fırsatta kızla yine başbaşa bir yerelere çıkacağını biliyordu. Bu yüzden önce kızın gözünü korkutmak gerekiyordu belki de. Planlarının rahatça işletemeyeceğini hissetmesi gerekiyordu. Sevinç o gün bütün öğleden sonra oğlunu bir şeylerle meşgul edip yeniden bürosuna kızın yanına dönmesini engelledi.
Çağatay Zeliha’ya pazartesi için bilgi vermek istiyordu ama geri döndüklerinde kızın çalışma saati çoktan sona ermiş ve okuldan ayrılmıştı. Hafta sonuna girdikleri için yurtta da değildi. Elbette profesörde yardımcısının telefonu vardı ama tanıdıkların yanında onu zor duruma düşürmek istemediği için pazartesiye kadar sabretmeye karar verdi.
(devam edecek)