Sevinç hanım ve oğlunun hayatı bu şekilde ilerlerken, öte yanda bir köyde bambaşka dramlar yaşanıyordu. Satı köydeki diğer kızların aksine gönlünü verdiği delikanlı ile evlenecek kadar şanslı bir kızdı. Başlık parası yine de ödenecekti ama hiç değilse gençlerin ikisi de birbirine gönül vermişler, aileler de itiraz etmemişlerdi. Yaşları küçüktü ama köy yerinde çok sorun edilmezdi böyle şeyler. Gönülleri bir olmuş gençleri bekletmek sonra istenmeyen sorunlara yol açabilirdi. Fatih henüz askerliğini yapmamıştı ortaokulu ancak bitirebildiği için uzun dönem gidecekti. En büyük korkusu o askerdeyken Satı’yı başkasına vermeleri olduğu için ailesi ile konuşmuş kızı hemen istetmişti. Çok uzaktan akraba olan iki aile aralarında anlaşmış çocukları baş göz etmişti. Fatih’in babası ilçedeki erkek kardeşinden bir apartmanda kapıcılık işi haberi aldığından, düğünden sonra hep birlikte toparlanıp ilçeye yerleşeceklerdi. Toru topu bir buçuk saatti ilçenin mesafesi ama apartmanda hepsinin birlikte yaşamasına uygun bir kapıcı dairesi vardı. Erdoğan bey önceden kardeşinin yanına gitmiş apartmanla anlaşmış, daireyide görmüştü. Fatih askerden geldikten sonra ona da başka bir bina da iş ayarlayacaklardı. Çocuklar o zaman evlerini ayırabileceklerdi. Fatih’ten ayrı evde bir de bekar ağabeyi Mustafa ve kız kardeşleri Saliha vardı. Altı kişi bir dairede idare edeceklerdi önce, sonra Fatih askere gidecek gelince zaten onlar ayrılıp gideceklerdi. Mustafa başından beri köyden kız istemiyorum dediği için henüz bekardı. Saliha’da daha ortaokula gidiyordu. Neyse ki onu okutuyordu babası. En azından lise bitene kadar okumasına razıydı. Ağabeyi şehirde liseden aşağısına iş bulunmuyor pek demişti ilk yerleştiğinde.
Satı, Fatih ile evlendiği için her şey razıydı. Ailesi ile vedalaştı ve onlarla birlikte ilçeye geldi. Anası babasından habersiz altınlarından bir kaçını kızına verdi, “Olur zorda kalırsan diye bunları sakla!” diye de tembihledi. Satı annesinin bu kaygısını anlamadı ama yine de söylediğini yaptı. Bir mendilin içinde iki büyük altın, iki burma bilezik, üçte tel bilezik vardı. Öyle az da değildi kadıncağızın kızına verdikleri. Ne olmuşsa analık yüreği kızı bilmediği bir yere bilmediği bir ailenin içinde gidince bir endişe düşmüştü. Oysa köy yerinde yaşasalar el altında olacaklarından böyle endişeye mahal olmayacaktı. Babası razı olduktan sonra ona laf düşmediği için o da kızına böyle bir tedbir uygulamıştı.
İlçeye gittiklerinin üçündü ayında Satı’nın bulantıları başladı ve bir bebeğin yolda olduğunu anladılar hemen. İlçede olmalarına rağmen köy yerinde doktora gitme alışkanlığı olmadığından da bir yere gitmediler. Fatih’in askerlik çağrısıda karısı yedi aylık hamileyken geliverdi. Öyle ya da böyle çocuğun doğumuna denk gelmesi imkansız olmuştu böylece. Satı o dönene kadar ailesi ile yaşayıp sabredecek, o gelince de bir bina ayarlayıp ayrılacakları başka eve. Fatih karısı rahat etsin bunalmasın diye onu köye aileisnin yanına yollamayı teklif etti babasına o askerden dönene kadar ama babası kesinlikle itiraz etti.
“Kızı geri yollamışlar mı dedirteceksin sen herkese, karnında bebeyle üstelik!”
Köy yerindekiler söylerdi öyle doğruya da anlatsalar, o yüzden Fatih babasına hak verdi üstelemedi. Satı ile ailesinin arasında evlendiklerinden beri bir tatsızlık, bir gerginlik yaşanmadığı için içi rahattı. Bir tek Mustafa geldiklerinden beri huy değiştirmişti. Babasının ısrarlarına rağmen bir iş bulmadığı gibi. Gece geç saatlere kadar dönmüyordu eve.
Böylece Fatih karısından ve karnındaki bebeğinden ayrılıp askere gitti. Acemiliği boyunca mektuplar yazdı ona hepsini postaladı. Satı gözleri yaşararak okudu bu mektupları ama onun okuma yazması çok iyi olmadığından cevap yazamadı. Köyde olsa kızlardan rica eder yazdırırdı ama bu evde kocasına mektup için ricacı olacağı kimse yoktu. Fatih’in acemiliği bitip doğruda bir yere göreve yollandığında onun da sancıları başladı, hiç değilse doğum için hemen hastaneye götürdüler ve nur topu gibi bir kızları oldu. Kayınvalidesi ve ve kayınpederlerinin isteği üzerine adını Zeliha koydular kızın. Satı’da sevmişti bu ismi hiç itiraz etmedi. Kayınbiraderinden kızının bir fotoğrafını kocasına yollamasını rica etti.
Fatih kızının fotoğrafını görünce sevinçten havalara uçtu.
“Zeliha anası gibi güzel kızım benim!” diyerek göğsüne bastırdı fotoğrafı ve arkadaşlarına da gösterdi gururla. Hepsi onu tebrik etti. Sınır karakolunda gerilimli bir bölgede oldukları için hepsinin moral dolu mektup ve haberlere ihtiyaçları vardı. Zeliha iki aylık iken köyden hepsini şaşırtan bir haber ulaştı. Kucağında iki yaşında bir erkek çocukla bir kadın gelmişti kapılarına ve çocuğun Mustafa’nın olduğunu söyleyip bırakıp gitmişti komşularına. Çocuk köyde sahipsiz kaldığı için gelip almalarını istiyorlardı bir an önce. Mustafa hemen reddetti elbette olanları ama komşular çocuğun aynı Mustafa’ya benzediğine yemin ettiler telefonda. Evde epeyce kıyamet koptuktan sonra babası çocuğu alıp gelsin diye Mustafa ile Saliha’yı köye yolladı. Karısını yollayacaktı işin aslını öğrensin diye ama evde bebeğiyle gelin vardı. O yüzden böylesi daha uygundu.
Saliha orta sona gidiyordu aklı başında bir çocuktu, en azından ağabeyinden daha çok aklı başındaydı. İki kardeş birlikte gidip oğlanı alıp geldiler. Sahiden de Mustafa’nın kopyası bir oğlandı Bahadır. Kadın iki yıl aramıştı Mustafa’yı çocuğu vermek için. Sonunda izini bulmuş çocuğu bırakıp çekip gitmişti, kim olduğu nerede yaşadığına dair hiç bir bilgi bırakmamıştı. Bir çanta içinde de Bahadır’ın eşyaları ve iki oyuncak vardı sadece. Bir de aşı kartı ve kimlik.
Kadın ortada olmadığı için çocuğu almamazlık etme şansları olmadığı gibi köyde geri bıraktıkları herkese de rezil olmuşlardı. Mustafa çocuğun ondan olmadığı konusunda ısrar ediyordu, götürüp kimsesiz çocuklar yurduna bırakalım diyordu.
Apartmandaki avukata danıştılar. Avukat çocuğun kimliğinden doğu belgesi ve anne bilgileirne erişebileceklerini söyledi ama önce bir DNA testi yaptırıp babasının Mustafa olmadığını kesinleştirmek gerekiyordu. Mustafa onun ne olduğunu bilmediği için kabul etti hemen. Bu arada Satı kıyamadığı için hem kendi kızına hem Bahadır’a bakmaya başladı. Tabi kayınvalidesi ve Saliha’da ona yardım ediyorlardı. İki hafta sonra çocuğun Mustafa’dan olduğu anlaşıldı ve ikinci bir kıyamet koptu. Mustafa kapıyı vurdu çıktı on gün boyunca da gelmedi.
Onuncu günün sonunda geri gelip özür diledi. Gidip çocuğun annesini bulmaya çalışmıştı. Kadın çocuğu bıraktıktan sonra bir adamla nikahlanmıştı. Tekin bir adam olmadığını anlamayan Mustafa kapılarına dayanınca adamları tarafından bir güzel dayak yemiş dışarı atılmıştı. Yapabileceği bir şey yoktu, kadın çocuğu istemiyordu, daha doğrusu evlendiği adam istemiyordu. Mecburen bakacaktı. DNA testi ile birlikte çocuğun Mustafa’nın nüfusune geçme işlermlerini yaptılar mecburen. Bir de bunlara ekstra paralar ödenince Mustafa’nın babası iyice sinirlendi. Fatih’in evde olan bitenden haberi yoktu. Onu üzmeyi kimse istemiyordu askerdeyken. Evde küçük çocuk birken iki oldu böylece. Mustafa’da kuzu gibi oldu sonrasında, babası ona da bir başka binada iş buldu. Şimdilik dışarıdan bakacaktı binaya. Evli olmadığı için binaya taşınması olmazdı. Ayrıca çocuk mecburen bu evde bakılacaktı.
Hepsi çocuğu sevmişti bu arada, melekti o nihayet. Önce bir hafta her gece anne diye ağladı zavallı. İki yaşına gelmiş anneyi biliyordu. Sonra zamanla unuttu annesini Zeliha ile birlikte Satı’ya anne demeye başladı. Zeliha konuşamıyordu henüz ama Satı ona sürekli konuşma öğretmeye çalışıyordu.
“Anne de güzel kızım! Haydi anne de!”
Bahadır diyordu onun yerine Satı’da gülümseyip sarılıyordu çocuğa. Üzülüyordu haline, insan nasıl çocuğundan vazgeçip bırakırdı.
(devam edecek)
Merhaba gülseren hanım.. iyi günler diliyorum.yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum ve beğeniyorum.yazıyı bir daha gözden geçirin düzeltme yapınbazı yerlerinde harf eksikleri var..onları bulup düzeltirsen daha güzel olucak sanırım.. gücenmeyin ha..sevgiler yolluyorum..
BeğenLiked by 1 kişi