Kazara bir yaşam – Bölüm 36

Gece sona erdiğinde herkes uzun bir ardan sona kendini ilk kez bu kadar mutlu ve rahatlamış hissettiğini düşünüyordu. Hep birlikte Azap,Feyyaz ve Gül’ü eve bıraktılar ve kapının önünde de çok gürültü yapmamaya çalışarak biraz eğlendikten sonra evlerine döndüler. Gül yeni evlileri rahat bırakmak için hemen bahçedeki eve çekildi zaten. Aslında hemen ertesi günü dönmek istiyordu onları yanlız bırakmak için ama Azap annesinin bu kadar erken dönmesine kesinlikle karşı çıktığı için bir gün daha kalmaya karar verdi. Mukkader hanım bu defa köye Feyyaz’on değil Salih bey ile kendisinin gitmesine karar vermişti. Yeni evli adamı ikinci gününde karısından ayırıp köye gönderecek halleri yoktu. Evlilik izni üç gün olduğu için Azap’ta gidemiyordu. Muhammed beyi kadıncağızla bir başına köye yollayamıyorlardı. En iyisi karıkoca birlikte girmeleriydi. Bu defa Nevzat’ın arabasını alıp gideceklerdi hem de. Salih bey karısının anlatıp durduğu köyü merak ediyordu sahiden de, Mukadder hanımda Salih beyi oraya götürüp yerleşmeye ikna etmeye kararlıydı. Böylece iki gün sonra gül dünürleri ile yola çıkıp köydeki evine döndü. Sultan’ın evi bu sefer dünürlere ev sahipliği yaptı. Bir gece kalıp döneceğiz diye gittikleri halde ancak bir hafta sonra geri döndüler. Evdekiler telefonla erişilemediği için endişendiler biraz ama Mukadder hanım giderken kızları tembihlediği için ses etmediler.

“Babanız hemen döneriz diyor, ben değil ona göre!” diyerek evden çıkan Mukkader hanım aslında seyahatin kendi istediği tarihte sona ereceğini haber vermiş olduğu için baştan kimse bir şey söyleyemedi.

Muhammed bey çocukların ısrarı üzerine üçüncü gün eve geri dönmüştü. Feyyaz evde ikisi kaldıklarında Azap’ın tedirgin olduğunu hissediyordu. Bu yüzden en iyisi eski düzene bir an önce geri dönmekti.

Mukadder hanım ve Salih bey döndüklerinde hayatlarının devamı ile ilgili planlar yapmışlardı ve Muhammed bey, Azap ve Feyyaz dışında herkes çok şaşkıntı duyduklarına.

Mukadder hanım ve Salih bey Sultan’ın evine yerleşiyorlardı, bunun için zorla anlaşıp Gül’e kira ödemeye ikna etmişlerdi. Muhammed bey için de aşağıdaki ev tamir edilecekti. Sultan’ın evi oturulacak durumda olsa da o evin kesin bakıma ihtiyacı vardı.

“Anne çok hızlı karar veriyorsunuz!” dedi Yelda.

“Kızım hızlı karar vermek zorundayız, geriye kaç yılımız kaldı şurada!”

“Anneanne ben ne olacağım peki?” dedi Hülya herkesin tek tek evden çıkıp gitmesine bozulmaya başlamıştı.

“Canım benim sen okullar kapanır kapanmaz gelirsin yanımıza! Ayrıca bütün bir yıl kalacağız demiyoruz çoğunlukla kalacağız orada. Yani temelli çıkmıyoruz bu evden!”

“Köy güzel ben sevdim!” diyordu Salih bey. Bu onun Mukadder hanım ısrarı olmasa da ikna olduğunu gösteriyordu zaten.

“Vallahi merak ediyorum şu köyü!” dedi Füsun.

Mesut kitabında detaylı detaylı anlattığı halde kimse o kitaptaki köyden bahsetmiyordu artık. Sanki o kitaptaki köy ve insanlar başka, onların hayatları ve gerçekteki köy başkaydı. O Mesut’un fantezisi bu ise hayatlarıydı.

Feyyaz kimseye söylemese de Mesut ile haberleşmeye devam ediyordu. Öyle detaylı değildi bu haberleşme ama yine de oradaki çevresi sayesinde duyuyordu bazen, bazen doğrudan onu arıyordu.

Mesut geri gelmeyi düşünmüyordu. Feyyaz oradaki tanıdıkları aracılığı ile ona yardımcı olmuştu bir hayat kurması için. Feyyaz’ın yakın arkadaşları Mesut’un gayet mutlu olduğunu, hatta geri dönmeyi aklından bile geçirmediğini söylüyordu. Herhangi bir depresyon belirtisi yoktu. İşin garip tarafı kitap gerçekten satmaya başlamıştı ve bu da onu ünlü yapıyordu. Yeni bir kitap yazmak istiyordu şimdi. Yurt dışında yaşayan Türkler hakkında olacaktı bu kitap.

Mukadder hanım çok özlüyordu oğlunu, Feyyaz herkesten gizli bir tek ona anlatıyordu aldığı haberleri. Ana yüreğini soğutmak gerekiyordu biraz. Kadıncağız herkesin annesiydi ama Mesut’un gerçek annesiydi. Üstelik bu yüzden acı çekiyordu içten içe. Bu aileden nasıl olupta böyle biri çıktığını içine sindiemiyordu bir türlü ama evlattı neticede. Söküp atamazdı. Köy biraz da bu yüzden cazip geliyordu ona. Oğlunun kurgusundan ayrı bir kaçış yeri, var olmayan bir masal köyü gibiydi Bayide. Köydeki her şey başkaydı. Şenlikler, insanların algıları, tavırları, adetleri, Mesut’un kurgusundan farklı da olsa yine de kurguydu. Bilge’nin yaşayan kurgusuydu asında Bayide. Bu köyün yazarı bir Bilge’ydi ve aile yaşayan kurgunun içine girmeyi tercih etmişti bir şekilde.

Hasan bu köyde neden oldukalrını asla bilemedi elbette, bir kızı olduğunu. Hatta şaka ile başlayan evlilikten bir aşka yüründüğünü ve beş yıl sonra Azap ve Feyyaz’ın bir kızları olduğunu, dünürlerin komple köye yerleştiklerini hiç bilemedi.

Mesut Türkiye’ye dönmedi annesi ve babası köye gittiği için onlarla haberleşemedi de. Feyyaz aradaki bağ olmayı sürdürdü bir süre daha. Salih bey köye taşınmalarının sekizinci yılınca hayata gözlerini yumdu ve köye gömüldü. Füsun ve Nevzat emekli olup annelerinin yanına gittiler doğrudan. Yelda ve Hülya koca evde yanlız kaldılar.

Azap mezun olduktan sonra onlar da köye gittiler. İlk bebekleri orada doğdu. İki yıl sonra da ikinci bebekleri oldu. Köy Sultan’ı çoktan unutmuştu. Gül’ün dünürleri, torunları ike bambaşka bir havaya bürünmüştü. Füsun kadınlara gittiği kurslarda öğrendiği el işi derslerini vermeye başladı. Azap ise okuma yazma öğretmekle yola çıktı. Şenlik alanı hava güzel olduğu zamanlar okula dönüşüyordu. Köyde nüfus hâlâ köy sıfatı kazanmalarına yetmiyordu. Bilge’nin köye elektirik ve su gelmesi ile ilgili başvuruları sonuçlanamıyordu bu yüzden.

Şehirdeki ev de hiç boş kalmıyordu çünkü Azap ile Feyyaz kontollere, Mukadder hanım torunu ve kızını görmeye, Füsun ve Nevzat’ta Nevzat’ın aileisni görmeye dönüyorlardı dönüşümlü olarak. Böyle olunca Hülya düşündüğü kadar yanlız kalmadı. O da büyüyüp güzel bir genç kız oldu zamanla. Bir zamanlar Azap ablasının o evde yaptığı gibi iyi bir üniversite kazanmak için çalışıyordu artık. Azap ve Feyyaz’ın çocukalrı okul yaşına gelince mecburen geri döndüler evlerine. Köyde Muhammed bey ile kalıyorlardı aşağıdaki evde. Feyyaz buradaki evi satmadığı için yine kendi evlerine döndüler. İki çocuklu bir aileye rahatçe yerecek kadar büyük bir evdi burası.

Feyyaz’ın sağlık durumu tam olarak düzelmese de Azap’ın sevgi ve özeniyle uzun süre bozulmadan devam etti. Öyle ki iki kızının da evlendiğini sağlıkla görebildi. MS hastalığının bulaşıcı veya ölümcül olmasa da çok bakım ve dikkat gerektiren bir hastalık olduğunu hepsini öğrenmişti. Feyyaz bile bu kadar kaliteli bir yaşam beklemezken, Azap sayesinde hastalığın ona yüklediği depresyon durumundan kurtulmuştu. Azap şehire dönünce okuma yazma bilmeyen kadınlara eğitimci olmak için başvuruda bulundu. Çocuklar okuldayken o da bu işlerle ilgileniyordu.

Feyyaz tam zamanlı bir işe girmek istemediği için internet üzerinden satış yapma konusunda araştırmalara başlamıştı. Avusturya’daki bağları sayesinde buradan oraya satış yapması mümkündü. Okullar kapandığı anda hepsi birden köye koşuyorlardı yeniden.

Mesut’un ikinci kitabı umduğu ilgiyi görmedi. On yıl sonra Türkiye’ye geri döndü. Eve uğradığında sadece Yelda ve Hülya ile görüşebildi. Yeni adresini onlara bıraktı. Yelda ağabeyinin halini görünce çok üzüldü ama annesinin onu özlediğini bildiği için geldiklerinde görüşmeleri için adresi onlara verdi.

Muhammed bey ve Mukadder hanım iyice yaşlanmışlardı. Mesut’u görmeye birlikte gittiler.

“Çok üzgünüm!” dedi Mesut onları görür görmez ağlamaya başladı.

“Öyle olmalısın!” dedi Annesi, “Baban öldüğünde bile gelmedin!”

“Çok üzgünüm! Yanınıza dönmek istiyorum!”

“Bu artık mümkün değil!” diyen Muhammed beyin sesiydi beklenmedik bir şekilde, Mesut yalvaran gözlerle annesine baktı ama Mukadder hanım sessiz kaldı.

“Biz gelip seni görürüz!” dedi Muhammed bey yeniden. Ablası i ve oğlunu bir saat yanlız bırakıp dışarı çıktıktan sonra yeniden dönüp onu aldı.

İki kardeş kol kola girip köydeki evlerine geri döndüler. Önce Muhammed bey yumdu hayata gözlerini. Onu da Salih beyin yanına gömdüler. Mukadder hanım da fazla dayanamadı onun ardından.

Mesut bir daha aile ile bağ kurmadı. Kimse de onun peşine düşmedi. Ayfer’inde iki çocuğu oldu. Azap ve ailenin kalanıyla görüşmeye devam ettiler. Bilge’de Muhammed beye yakın tarihlerde öldü ve o da köye gömüldü. Yürüttüğü tüm işleri ve mal varlığını Azap ve Feyyaz’a bıraktığını açıklayan bir vasiyet çıktı ardından.

Bu hikayenin başladığı günün üzerinden otuz yıl geçti ve Bayide elektiriği suyu olmayan ama insanların merakla ziyaret etmeye başladıkları bir yer haline geldi. Burada yetişen doğal ürünler için bir kooperatif kuruldu, marka olarak “Bilge” ismi tescillendi. Nevzat ve Füsun da Azap ve Feyyaz ile birlikte bu işin içine girdiler elbette. Kızlar okullarını bitirene kadar sorumluluğun çoğunu onlar üstlendiler. Karı koca hayatlarının en güzel günlerini geçirdiler köyde.

Yazarın notu : Bayide diye bir köy gerçekte hiç varolmasa da, Azap ve Gül’den binlercesi geldi geçti bu topraklardan. Bilge’de kurgu bir karakter olsa da “Türkan Saylan”lar, kardelenler geldi geçti bu topraklardan, yenileri de olacak. Elektiriği suyu olmayan köy kaldı mı bilinmez ama köyler en azından hâlâ varken onları korumak gerektiği, betonun hiç değilse en küçük yerleşim birimlerini yok etmesini engellemek zorundayız!

Kendi köyünüze dört elle sarılın. Toprağınızı asla bırakmayın.

SON

Kazara bir yaşam – Bölüm 36’ için 5 yanıt

  1. Hikayeyi okumadım da, olaylar yaşanırken sanki kollarımı göğsümde bağlayıp bir kenardan izlemişim gibi hissediyorum şu an. Keşke senaryolaştırılıp dizisi çekilse. Kaleminize sağlık…

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s