Kazara bir yaşam – Bölüm 35

Nikahın ardından Mukadder hanımın organize ettiği bir yemeğe gidildi hep beraber. Nevzat’ın çocukluk arkadaşının restoranıydı burası. Mukadder hanım eski komşularından rica etmiş o akşam nikah yemeği için onlara ayırmışlardı.

Feyyaz ve Azap artık evde olmadıklarından konuyu bilmiyorlardı ve gerçekten çok şaşırmışlardı bu organizasyona.

Ailenin her ferdi alışılmadık bir şekilde konuşma yaptı masada Feyyaz ve Azap için. Feyyaz yurt dışında görmüştü böyle şeyler ama ülkesinde de olacağını hiç tahmin etmiyordu. İlk konuşan Salih beydi, Azap’ın azmini öve öve bitiremedi, onu yetiştiren Gül’ü de öyle tabi. Geçmişte olanları bilmiyordu ama böyle bir kız yetiştirmiş olması bile onun Gül hakkında fikir edinmesine yetiyordu. Mukadder hanım, Füsun, Yelda, Muhammed bey ve tabi ki Hülya teker teker konuştular. Feyyaz’ın aralarına gelmesine ve ailelerine Azap gibi harika birini eklemesine ne kadar mutlu olduklarını anlattılar. Azap konuşmalar boyunca sürekli ağladı, kuaförün sürdüğü makyaj o ağladıkça aktığından, Yelda sürekli elinde bir mendille onun yüzünü temizliyordu. Gül’de konuşamayacak kadar gururlanmış, boğazında oturan yumruğu yutmaya çalışıyordu. Bayide şu konuşulanları duysun çok isterdi. Elbette Bilge’nin de payı çok büyüktü Azap’ın bu günlerinde. Nikahın sonuna doğru Ayfer’den gelen telgraf hepsini çok duygulandırmıştı.

“Yemin ederim ağabeyimi nüfustan sildirip bu kızı alalım istiyorum!” dedi Yelda, “Bir abla ile eminim daha mutlu olurum!”

Füsun’dan başkası duymadı neyseki söylediğini, o da onayladığını belli etmek için başını salladı.

“Sevgi çemberinde yaşıyoruz!” dedi Feyyaz, “Bunca yıl bu çemberin dışında neleri kaçırdığımı ancak sizinle yaşamaya başlayınca anladım. Azap adına da söyleyebilirim ki ikimizde hayatımız boyunca böyle güvenli bir sevgi çemberinde hissetmedik.Bizi büyütenler ellerinden geleni yaptılar elbette, sevgileri hiç eksik olmadı, onların yeri hep başka. Ancak kocaman bir aile sahibi olup, herkesçe bunca değerli olmak çok başka bir şey. İnanın şu an kalbim mutluluktan patlayacak gibi hissediyorum. Azap gibi bir eşim, sizler gibi bir ailem olduktan sonra başıma hiç bir şey gelmez benim!”

“O nasıl söz oğlum, Allah korusun!” dedi Mukadder hanım.

Bir tek Azap anlamıştı onun ne söylediğini, iyice boşaldı göz yaşları.

“Tamam gelinler ağlar da kına falan olması lâzım değil mi onun için!” dedi Yelda.

“Eyvah!” dedi Füsun o anda kınayı düşünmediklerini hatırlayarak. Mukadder hanım hemen çantasını eline aldı. Evdeki herkes iyice öğrenmişti ki o çantanın içinde her durum için bir hazırlık vardı.

“Aslına bakarsanız benim de dün akşam aklıma geldi, onu da kuaför Selin sordu randevuyu alırken! Ben tüh, vah diyesiye, oğlanı gönderdi hemen bir kına seti aldırdı sağolsun! İşte burada!” diye elindeki hamam tası, kına, mumlar, kına eldiveni ve kırmızı tülbenti ve bir de cd çıkardı.

“Hala yok artık, halk oyunları ekibi de var mı çantanda!” dedi Feyyaz şaşkınlıkla.

Tamam nikahtan önce yapılır ama ben konuştum Barbaros oğlumla, biz şimdi burada kınalayacağız Azap’ı. Biraz erken başladı ağlamaya yoksa ben yemekten sonra şey yapıcaktım ama kızın ağlaması bitmeden kınayı da yakalım öyle yiyelim bari!”

“Ay anne bir alemsin, kızın ağlaması bitmeden aradan kına çıkartan ilk aile de biziz herhalde!”

“Çok biliyorsanız küçük hanım siz düşüneydiniz dün gece için! Bak hiç değilse ben öyle böyle ayarladım!”

Yelda hemen sustu annesinin azarını yiyince. Füsun ile ikisi kaptılar malzemeleri geçtiler arkaya, Mukadder hanımda peşlerinden gidip, çantadan son malzemeyi çıkardı, gelinin eline konacak altın!

“Hayatımda katıldığım ilk kına kendiminki olacak!” dedi Feyyaz heyecanla.

“Sana da yakalım oğlum!” dedi Muhammed bey, “Aslında bizim oralarda erkeğe de yakılır kına ama ablam belki sen istemezsin diye sormamıştır!”

“Seni duyuyorum Muhammed!” dedi Mukadder hanım arkadan. Kınaya su katıyorlardı birlikte. Yelda mumları çay tabaklarına diziyordu ki “Dur kızım hepsini dizme, kınanın üzerine de koyacağız!” dedi.

“Ya doğum günü pastası gibi mi olacak anneanne!” dedi Hülya hemen aralarına dalıp.

Azap hâlâ ağladığı için Gül onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Tam o sırada hareketli bir oyun havası çalmaya başladı büyük bir gürültüyle. Nevzat daha müzik dınk derken kalktı ayağa babasının elinden tutup pist olarak ayrılan alana çekti. Kızın ağlaması son bulsun diye havayı dağıtmak istiyordu. Salih bey oğlunun niyetini anladığı için itiraz etmedi. Tam başlamışlardı ki Mukadder hanım arkadan çıkıp ikisinide oturttu ve bir kına müziği girdi ardından. Hülya elinde kına kasesi Yelda ile Füsun’da ellerinde mumlarla girdiler içeri yeniden. Garsonlar ışığı kıstı. Mukadder hanım demin oğlu ve kocasının oynadığı yere bir sandalye koydurup, Azap’ı oturttu ve kırmızı tülbenti başına serdi. Bu sefer Gül başlamıştı ağlamaya. Feyyaz hemen fırlayıp iki mum kaptı kızlardan.

“Oğlum damat girmez bu mevzuya otur sen!” dedilerse de dinlemedi. O da diğerleri ile Azap’ın etrafında kına türküsü ile döndü durdu. Sonunda türkü bitince Mukadder hanım Azap’ın önüne çöktü. Müziği kapattırdı bir dua okudu. Sonra kınadan bir parça alıp Azap’ın avucunun orta yerine sürdü, altını kınanın üzerine koyup bir mendille kapattı ve üzerine kına eldivenini giydirdi. Hepsi yerinden kalkmış dua başladığından itibaren Azap’ın etrafında halka olmuşlardı.

Feyyaz durmadan başını uzatıp kınanın kızın eline nasıl konduğuna baktığı ve örtünün altından Azap’ın hâlâ ağlayıp ağlamadığını anlamaya çalıştığı için Mukadder hanım sinek kovalar gibi durmadan elini sallayarak onu uzaklaştırmaya çalıştı. Sonra herkesin eline kına sürüldü sırayla. Azap’ın yüzü açıldı ve az önce patlayan oyun havaları yeniden çalmaya başladı. Gül göz yaşları içnde el çırpıyordu durmadan. Onun bu sevinci öyle etkiledi ki hepsini ortalarına onu alıp oynamaya başladılar. Heyecandan ne diyeceğini bilemeyen Gül bir ona, bir buna dönüp gülümsüyor, el çırpmaya devam ediyordu. Oynamayı bile bilmiyordu ki zavallı. Sultan onun eğlenmesini, gülmesini bile yasaklamıştı neredeyse.

“Bu yemek değil bayağı düğün oldu anne!” dedi Füsun el çırpıp, bir yandan göbek atarken!”

“E geçiştirme de olmaz ki yani! Tamam yapacağız sonra yine ama bunu da boş geçmeyelim değil mi?”

“Geçmeyelim, geçmeyelim!” diyerek pistin ortasına fırladı Füsun. O akşam gösterdi ki aslında böyle bir eğlenceye hepsinin ihtiyacı vardı. Yaşadıkları onca sıkıntının üzerine yürekleri hâlâ acısa da bu insanlar gülmeyi, aile olmayı, yerine göre gülüp, eğlenmeyi hepsinden önemlisi yürekleri fethetmeyi biliyorlardı. Mukadder hanım bir yandan gülümsüyor, bir yandan oğlunun yaptıklarını, gelininin düştüğü halleri, dünürlerin sözlerini ve tabi kucaklayamadan kaybettiği torununu düşünüyordu. Yelda kendi kına ve düğününün de çok eğlenceli ve güzel olduğunu ama sonrasında hiç bir şeyin öyle devam etmediğini hatırlıyor, Azap’ın mutlu olmasını diliyordu. Hülya okuldaki aşkıyla böyle mutlu bir evlilik hayal ediyordu çocuk ruhuyla. İlk aşkı hep son aşkı olacak sanıyordu henüz. Feyyaz Azap’a ne kadar hayran olduğunu farkediyordu bu gece, ailesinin söyledikleri, sürekli sorun çözmeye odakladığı zihnini sorunlardan uzaklaştırıp, Azap’ı bütün bir resim olarak gösteriyordu ona. Gözlerini ondan alamıyordu bu beyaz elbisenin içinde. Doğal ve makyajsız çok daha güzel olduğunu biliyordu. Başındaki yemeniyi ilk geldiğine çıkarttırmıştı Mukadder hanım. Kendi istediği zaman bir şal sarıyordu başına ama bu gün aile arasında saçları beline kadar açık ve bukle bukle sarılmıştı. Bir peri gibi omuzlarına dökülüyordu. O kadar naifti ki kimse onun bir köyden gelipte başarabildiklerine inanamazdı. Okul başarısını kastetmiyordu bunları düşünürken. Bir insana şifa olmasını kastediyordu. Bir aileye mutluluk olmasını kastediyordu. O harika bir insandı gerçekten.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s