Kazara bir yaşam – Bölüm 33

Mukadder hanım Feyyaz’ı arayıp, “Oğlum şimdi Gül hanımı da germeyelim kendi dertlerimizle, sen git kadıncağızı köyden al gel! Size bir oda nikahı yapalım şimdi o gelince, sonra ortalık yatışınca düğün, eğlence ne isterseniz yapalım. Bu böyle olmaz gittik istedik kadına tarih verdik. Ayrıca nikahsız oturuyorsunuz, sanki kadının kızıyla oynamışız gibi olmasın!”

“Tamam hala!” dedi Feyyaz, “Ben Azap’la babama söylerim!”

“Sen babana söyle bize bir uğrasın, ne takacağız kıza onu halledelim. Bundan Azap’a bahsetme tabi. Sen köye gidince de Muhammed burada kalsın. Kızı huzursuz etmesin orada.”

“Azap babamı seviyor ya niye huzursuz olsun!”

“Sus bakayım sen anlamazsın öyle işlerden!”

Azap kendini derslerine vermeye çalışıyordu ama kitapta yazılanlar aklından bir türlü çıkmıyordu. Muhammed bey yeni evde çok mutluydu. Hemen bahçe ile ilgilenmeye başlamıştı yerleşir yerleşmez. Düşündüklerinin aksine Muhammed bey ablasına gitmiyor, Salih bey onların evine gidiyordu. Gül henüz gelmediği için bahçedeki müştemilatı açıp çaylarını demliyor, tavlalarını oynayıp, bahçe işlerine dalıyorlardı. Azap Salih beye kalmasını da öneriyordu ama adamcağız her gün mutlaka evine dönüyordu. Feyyaz’da işten geldikten sonra onlarla vakit geçiriyordu. Azap yorulmasın diye mutfağa da giriyor, yemekleri de yapıveriyordu.

“Ben yaparım Feyyaz, bütün gün dersim yok ya!” diyordu ona yorulmasın diye. İlaçlarını yeniden almaya başlayınca rengi falan düzelmişti yeniden. Köye gittiklerinde epeyce korkutmuştu Azap’ı. Son gittiği kontrolde doktor durumunun öncekine göre daha iyi olduğunu söylemişti hayretle.

“Yeni bir ilacım var!” demişti doktora, “Aile, Sevgi!” Aslında Azap’ı kastediyordu tabi bunu söylerken. Azap’ın varlığı, saflığı, iyi niyeti ve tabi sevgisi iyi geliyordu ona. Aşk değildi bu sevgiydi. O istese içine aşkı da alabilecek bir sevgiydi ama o kadarına girmeye ikisi içinde gerek yoktu. Yeterince badire atlatmışlardı zaten. Azap okulunu bitiresiye kadar olay üstüne olay yaşamaya da yaşatmayada bir gerek yoktu. Her birinin ruhlarını dinlemeye ihtiyacı vardı artık.

Ayfer’in iyi haberini almışlardı sonunda. Yani en azından fiziksel olarak iyiydi. Kısacık aramış haber vermişti merak etmesinler diye. Yaşadığı ağır travmadan sonra ilesi onu da yurt dışına yollamak istiyordu. Annesi ile birlikte Dubai’de yaşayan kız kardeşine gideceklerdi önce, sonra da kız kardeşini de alıp bir Avrupa seyahati planlıyorladı. Fiziksel olarak biraz daha güçlenmesini bekleyeceklerdi sadece.

“Bir süre benden haber alamayınca merak etmeyin!” dedi sadece.

“Bu kız insan değil melek yemin ederim. Bunun yaşadıklarını başkası yaşasa kesinlikle dönüpte şunları söylemek aklına gelmez! Benim Mesut ağabeyimin aklına tüküreyim!” dedi Yelda sinirler.

“Yelda!” diye kaşını gözünü oynattı Mukadder hanım, hepsi kızgındı ama yine de çocuğunun yanında ağabeyi için böyle konuşması hiç doğru değildi. Hülya’da çok sarsılmıştı olanlardan, Azap evden ayrılmıştı, Ayfer’i o da çok seviyordu ayrıca bir kuzeni olacağı için de heyecanlıydı. Aşık olduğu çocukta ona yüz vermiyordu bütün bunlar olurken. Sürekli ağlıyordu ortalık yerde.

“Bence sizin de ana kız bir tatile ihtiyacınız var!” diyordu Füsun devamlı.

“Nereye gidelim abla ya? Okullar açık! Azap’a gideceğim diye tutturuyor zaten, kızında sınavları var, canı da çok sıkkın. Zor zaptediyorum vallahi!”

Gül ona söylenen tarih gelince birileirnin gelip onu almasını beklemeye başlamıştı. Çantası hazırdı. köydekilere kızının yanına gidip geleceğini söylemişti, nikah falan hiç karıştırmıyordu. Bir kez Bilge uğramıştı Azap’lar gittikten sonra Sultan’ın evini köyün hayrı için kullanmaya kararlı olup olmadığını sormaya gelmişti. Azap’ın kayınpederi ile ablası köyü pek beğenince belki onlar gelmek isterlerse diye tam karar vermedim dedi Bilge’ye. Bu gittiğinde teklif edecekti evi onlara, istemezlerse verecekti Bilge’ye.

Beklediği halde birden bire Feyyaz’ı tek başına görünce şaşırdı karşısında.

“Hayırdır oğlum tek mi geldin sen?”

“Gül anne, Azap’ın sınavları var, evdekiler de biraz yoğun bu ara, damadın olarak ben geldim. Oğlunum ya ben senin artık!”

“Öylesin ya !” dedi Gül, çok kanı kaynamıştı Feyyaz’a. İçi dışı bir kıpır kıpır bir oğlandı. Azap’ta böyleydi aslında. Lafon önünü arkasını fazla düşünmezdi.

“Kalacak mısın? Gideceğiz mi hemen?” dedi Gül.

Halasının Azap’ı babası ile evde yanlız bırakmak istemeyişini hatrlayınca, “Kalmayayım ana, köyde de laf olmasın!” dedi nazik nazik.

Gül gülümsedi, “Tamam oğlum çantam hazır zaten. Ahırı da son kez kontrol edeyim çıkalım. Yorulmayacak mısın sen böyle?”

“Yok uyurum ben arabada!”

Böylece Feyyaz, Gül’ü ilk kez köyden çıkaran kişi oldu. Feyyaz’a diyemedi ama daha köyün sınırından çıkar çıkmaz sanki bilinmeze gidiyormuş gibi garip bir duygu sardı Gül’ün içini. Neyse ki Feyyaz sürekli konuşuyordu da korkusunu büyütecek zamanı olmadan bitti yol.

Feyyaz onu önce kendi evlerine getirdi. Bahçe içinde bu güzel evi görünce gözlerinden yaşlar boşaldı Gül’ün.

“Burada mı yaşıyorsunuz?” dedi sevinçle.

“Senin de evin burası Gül anne!” diyerek içeri buyur etti onu.

Salih bey ile Muhammed bey bahçede çay içiyorlardı yine. Muhammed bey dünürünü görünce hemen geldi yanına.

Azap müştemilatı annesi rahat etsin diye hazırlamıştı. O yüzden içeri girmiyorlardı bir kaç gündür ama kapısının önünü çiçekle doldurup, evide Gül’ün köydeki evi gibi boyamışlardı.

Gül ilk orayı farketmişti bahçeye girince ve evin tamamı o kadar sandı. Sonra Feyyaz orasının Gül için yapıldığını söyleyince bir kez de orada ağladı. Azap sınavda olduğu için o sırada evde yoktu. Mukadder hanımlar kadıncağızı yormamak için Feyyaz’ın evine geleceklerdi akşama. Salih bey karısını “Geldi” diye arayınca. Hülya’yıda alıp geldi hemen. Kızlarda iş çıkışı geleceklerdi.

Gül için her şey o kadar değişikti ki, yorulmuştu her şeyi görmeye çalışmaktan. Azap gelir gelmez annesinin boynuna sarıldı. O akşam hep beraber Azap’ın evindeki ilk yemeklerini yediler. Bu kadar büyük bir aile büyülemişti Gül’ü. Kızını nasıl sevdiklerini ve onu ailelerinin bir parçası yaptıklarını görebiliyordu gözlerinden. Azap’ın burda yaşadıklarına dair içindeki tüm endişe silinmişti. Kadıncağız dinlensin ve kızıyla vakit geçirsin diye erkenden kalkıp gittiler. Şimdilik sadece oda nikahı yapılacağı konusunu Azap anlatacaktı annesine. Feyyaz ve Muhammed bey onlar rahatça konuşsun dertleşsin diye ortadan kayboldular misafirler gidince. Azap annesini alıp bahçedeki eve geçti.

Gül hayret ve üzüntü ile dinledi kızının anlattıklarını, kendi yaşadıkları canlanmıştı onun içinde de, “Allah seni korumuş kızım bu oğlandan! O melek kızcağıza da çok üzüldüm, bebeğine de! Onun durumu benden de zor, Allah hiç değilse seni bağışladı bana!”

“Kendimi çok kötü hissediyorum anne!” diye ağlamaya başladı Azap’ta, “Bunların hepsi benim suçum sanki!”

“Bunların hepsi Sultan’ın suçu!” dedi Gül öfkeyle.

Azap annesinden böyle yüksek bir çıkış beklemediği için sıçradı olduğu yerde. Gül çekti sarıldı kızına, “Yıllarca bizi mahvetti ama bak buralara, bu insanlara bile yetişti. Mesut ile seni evlenmeye zorlamasaydı bunların hiç biri yaşanmayacaktı belki de! Hepimizin başına gelenler onun suçu, senin değil. O melek kızın da, melek olan bebeğinin de vebali onun boynuna senin değil! Tabi o serserinin de! Benim kızım asla böyle şeylere yapmaz, neden de olmaz! Sen helal süt emdin, süt kadar aksın!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s