Yüzükleri çocukların parmağına Mukadder hanım taktı çünkü aralarında en büyükleri oydu. En azından bu anı Sultan ile paylaşmak zorunda kalmadılarına memnundular içten içe Gül ve Azap. Sağ olsa kimbilir dünürcülere neler anlatır. İş olmasın diye neler ederdi. Ah Sultan, gerçekten sultanlar gibi yaşayıp gittin bu köyden!
Dünürcüler uyumaya geçince Gül kızına baktı dikkatlice, “Azap kızım sen bu çocuğa gönül verdin mi sahiden?”
“Tabi ana! Feyyaz dünya iyisi görmedin mi?”
“Gördüm tabi de, biliyorsun ben hiç evlilik yaşamadım, telli duvaklı gelin olmayı değil ama başımda bana sahip çıkacak, sevecek bir erim olmasını çok aradım.”
“Anne babamı yeniden görmek ister miydin? Aşık mıydın ona?”
Gül kıpkırmızı oldu birden.
“Özür dilerim canını sıkmak için sormadım, yıllarca konuşmadın, sonra da bu konuyu konuşmaya hiç fırsat olmadı”
“Bilge buldu Hasan’ı yıllar sonra, bana söylemedi ama içine dert olmuş başıma gelenler!” dedi Gül gözlerini yere dikerek.
“Ne? Babamı bulmuş öyle mi?”
“Baban denir mi o adama bilmiyorum. Bulmuş ama bir şey söyletmemiş, bana geldi bir gün, ahıra. Sultanlar bir iş için ilçeye gitmişti. Aslında Bilge ayarlamıştı o gidişi de. İşte bulduk o adamı dedi. Eğer sen istersen konuşacağım, Azap’tan bahsedeceğim!”
“Sen ne dedin peki?”
“Konuşmayı men etmişti Sultan biliyorsun ama istemiyorum dedim böyle yaparak!” ellerini iki yana kaldırıp başını şiddetle salladı kızı da anlasın diye. “‘Ona sevgin var mı?’ diye sordu Bilge, yine ‘yok’ dedim, ‘öfken var mı?’ dedi, ‘yok’ dedim. ‘Bu kız okul çağında artık soyadı olması gerek’ dedi sonra. Seni okula kayıt ettirmek istiyormuş meğer. ‘Çok güzel yatılı bir okul var!” dedi, ‘Kızı yollarsan ben okutacağım onu!’ diye ekledi.”
“Sen de kabul etmedin!”
“Etmedim evet! Senden ayrılmak istemedim. Hasan’a da bir şey söylesin istemedim. Zaten olmazdık onunla ben. O nere, ben nere! Bir cahillik etmiştim. O senin biyolojik babandı ama buna gönüllü değildi, farkında da değildi zaten. O da cahildi belki, gençti çok o zamanlar”
“Peki sonra ne oldu?”
“Bilge bir şey demedi onun hakkında bir daha, sonra seni eğitmeye başladı. Sınavlara sokacağı zamanda nasıl etti bilmiyorum ama gidip seni ölen babamın nüfusuna kaydettirdi. Benden bir kağıt aldı bir gün bir adamla geldi. Yine Sultan yoktu. Çok akıllı adamdır Bilge.”
“Noterdir herhalde adam kim olacak?”
“Ben bilmiyorum artık, noter nedir onu da bilmiyorum! Ben ona izin verdim kağıda da parmak bastım. Alıp gittiler”
“Babam nerede acaba şimdi? Belki kardeşlerim de vardır değil mi?”
“Biliyorum sen de benim yüzümden çok şeyler yaşadın. Bilge köydekilerin babasız bir çocuksun diye, daha da doğrusu benim hatam yüzümden kötü gözle bakacaklarından korktu. Bayide’lilerden çok tuhaf şeyler gördü haklı böyle düşünmekle. Bayide tuhaftır ama kimse kimseye kötü gözle bakmaz, kötülük eder o ayrı!” diyerek güldü kendi kendine, “Şayet ki babanı bulmaksa niyetin, anam öldü dersin.”
“Allah korusun ana o nasıl söz öyle! Bilmez ki beni, bilse ne olacak hem! Aslında ben babasız büyüdüm diye hiç eksiklik hissetmedim. Bir evimiz yok diye de. Sen bana her şeydin, başka bir ihtiyacım olmadı benim!”
Gül gözleri dolarak sarıldı kızına, “Canım kızım, bahtın yüreğin kadar güzel olur inşallah! Bak konu nereye geldi dönüp dolaşıp. Eğer ki bu oğlandan en ufak şüphen varsa, gönlün dolu değilse, bilki ben Sultan değilim. Sen ne edersen et anam beni istemez diye düşünm e mi can kızım?”
“Canım annem!” diye sımsıkı sarıldı Azap’ta anasına. İkisi sarılıp ağlaştılar sonra da öylece sızdılar.
Mukadder hanım fazla yük olmamak için ertesi gün yola çıkmak istemişti. Nikah tarihi için Gül’e bilgi verdiler. O tarihten önce birisi mutlaka gelip onu alacaktı. Böylece Gül ilk defa köyden dışarı adımını atacaktı kızı için.
“Bilge’yi çağırmayacak mısın?” dedi annesi.
“Gelir mi?”
“Sen sor, gelip gelmemek ona kalsın!”
“Tamam ama Mesut’u nasıl açıklayacağım?”
“A doğru!” dedi Gül dövünür gibi, “Kader bize niye böyle sarmaşıklar sarıyor acaba?”
Böylece Bilge’ye konu hiç açılmadan ayrıldılar köyden. Köydekiler de onlar gidene kadar meraktan çatladı, gider gitmez Gül’ün evine doluştular.
“Başsağlığına gelmişler, Azap’ın sevenleri!” dedi Gül hiç istifini bozmadan. Sultan ile büyümüştü o. Onun gibi olmasa da çok şey öğrenmişti aslında ondan.
Mukkader hanım her şeyi tam yaptıkları için çok memnun olmuştu, yıllar sonra böyle bir gezi ruhunu canlandırmıştı. Dönüş yolu boyunca şehrin onu nasıl daraltacağını, rutin ev işlerinin ona nasıl yük geleceğini düşünmeye başladı. Çocukların nikahından sonra Salih beyle gelirlerdi belki yeniden. Yerleşmezlerdi tabi, torunu gelecekti hem, hem de çocuklarından ayrı yapamazlardı onlar. Bir yandan da Nevzat ile Füsun’un hiç ayrı evleri olmamıştı sahiden. Yelda evlenip gitmişti baştan, sonra gelse de. Mesut şimdi çıkmıştı karısıyla başka eve, kızın babası haklı olarak torunu için ayrı ev istemişti. Feyyaz desen babasını da alıp başka eve geçiyordu. Yelda ile Hülya olsa bile onlarda köye geldiklerinde ev Füsun ile kocasına kalırdı onlarda biraz rahat ederdi belki. Herkes bir arada çok mutlu yaşamışlardı o güne kadar. Çocukların hiç birinde ne imalı bir söz, ne isteksizlik de görmemişti bunca zaman ama belki de artık biraz herkes kendi başına kalmalıydı. Feyyaz akıllı bir çocuktu. Mesut gibi hırslı, hesaplı da değildi. İçi, dışında, lafı ağzında bir oğlandı gerçekten. Babası da öyle değildi aslında, Mukadder hanım öyleydi. Kız dayıya, oğlan halaya çeker diye boşuna demiyorlardı demek. Pek solgundu o da köyde niyeyse, köy havası herkese yaramışken ona yaramamış mıydı acaba? Göz ucuyla dönüp baktı oğlana, koltuğa gömüşmüş uyumuştu. Azap camdan dışarı bakıyordu. Muhammed bey de karşı camdan dışarı bakıyordu, Mukadder hanımın yanında oturuyordu o otobüste.
“Azap!” diye fısıldayarak seslendi, “Uyuyor mu?” dedi Feyyaz’ı gösterip.
“Evet!” dedi Azap.
“Hasta mı o niye rengi soldu öyle?”
“Ne hastası hala ya? Ne evhamlısın sen?” diye başını hop diye kaldırdı Feyyaz.
“Oğlum sen tilki uykusu mu uyuyorsun?”
“O da ne ya?”
“Deyim!” dedi Azap gülerek. Feyyaz’ın yetersiz Türkçe’sini eğlenceli buluyordu.
“Oğlum rengin soluveriyor senin! Oraların adeti mi bu nedir? İyi beslenemedin mi?”
“Ya hala bütün hayat beslenmeye bağlı gibi düşünüyorsun! Aç bırakmadılar ya beni?”
“Öyle demek istemedim canım! Muhammed bir şey desene oğluna!”
Muhammed bey dönüp baktı Feyyaz’a gülümsedi.
“Aman tamam canım ne haliniz varsa görün!” diyerek arkasına yaslandı ve gözlerini kapadı Mukadder hanım
“Mukadder anne anlıyor!” dedi Azap en küçük sesiyle.
Sus işareti yaptı Feyyaz.
(devam edecek)