Feyyaz dört şişe birayı içip, bolca tuvalete gittikten sonra, nihayet Azap’ın ısrarıyla eve dönmeyi kabul etti. Yine de Azap’ın düşündüğü gibi ne sarhoş olmuş, ne de alkol aldığını belli edecek bir belirti göstermişti.
“Bünye alışık benim merak etme!” dedi Azap sandalyeden kalkarken onu tutmak için hazırlanınca.
Güldü Azap, “İçkiye olan dayanaklılığın kadar keşke hastalığa da olsaydın!” dedi içinden.
Eve döndüklerinde Mesut salonda tek başına oturmuş onları bekliyordu.
“Evin yolunu buldunuz demek!” dedi sinirli sinirli onlar içeri girince.
“Hayırdır ağabey, Türk filmlerindeki baba rolüne mi soyundun?” dedi Feyyaz hiç lafını esirgemeden.
Mesut öldürecek gibi baktı ona, “Ne o içkiden mi cesaret alıyorsun, kokun senden önce girdi içeri!”
“Hayır ama sen nereden cesaret alıyorsun onu merak ettim doğrusu, benim içeride babam var! Azap halamların sorumluluğunda, seninde içeride bir karın varken ne demeye bizi denetliyorsun!”
Azap onun kuzeninin damarına kasten bastığını anlamıştı. Daha fazla ileri gitmesin diye kolundan tuttu. Mesut’u iyice sinirlendirdi bu fiziksel temas.
“Köydekiler Azap’ın ülkesini bile tanımayan bir seseri ile meyhanelerde gezdiğini duyunca ne der acaba?” dedi tıslar gibi. Azap bu sözün altında annesinin başına gelenler ve Sultan’ın zihniyeti yattığını anladı hemen, başından aşağı kaynar sular inmiş gibi hissetti.
“Müstakbel kocası ile istediği yere gider Azap!” dedi Feyyaz pat diye.
Mesut’un yüzü bembeyaz oldu bir anda, “Ne?”
“Evet bu gece ona evlenme teklif ettim, o da kabul etti! Sürpriz yapacaktık ailemize ama sen mahvettin!” dedi Feyyaz onu kötü yakaladığını anlayarak.
Azap şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırmıştı.
“Azap?” diye gürledi Mesut, “Doğru mu bu?”
“E.. Evet!” dedi çaresiz, şu anda Feyyaz’ı desteksiz bırakamazdı. Onların sesine evdeki herkes salona geldi bir anda ve hepsi öğrendiler Feyyaz’ın az önce söylediklerini. İlk şok atlatıldıktan sonra sevinçle gelip ikisini de öpmeye başladılar.
“Vallahi benim aklıma gelmişti!” dedi Füsun neşeyle, “Şimdi yanlış anlarsınız diye demeyim dedim!”
“Ya benimde gelmişti!” dedi Yelda hemen.
Ayfer “Benim de gelmişti!” dedi arkalarından.
Mesut donmuş kalmıştı olduğu yerde, Feyyaz gülümseyerek tebrikleri kabul ediyordu. Azap geri adım atacak noktayı çoktan geçtiklerini anlamıştı ama olaylar öyle hızlı gelişmişti ki, apar topar evlilik oyununun içine dalmıştı yine.
Neşeli haykırışlarla hepsinin uykusu kaçınca Mukadder hanım bir çay koydu. Feyyaz ile Azap’ı kanepeye oturtup etraflarını sardılar.
Muhammed bey o kadar sevinmişti ki, “Çok şükür oğlumun mürüvetini de göreceğim!” diye göz yaşı dökmeye başladı. O ağlamaya başlayınca Azap iyice kötü hissetti kendini. Feyyaz’ın da doldu gözleri, Azap’ın elini tutup babasına doğru kaldırdı, “Göreceksin elbette baba!” dedi sesi titreyerek.
Mesut bir şey söylemeden çekip odasına gitmişti. Hülya şaşkın şaşkın Feyyaz’ın Azap’ın elini tutan eline bakıyordu. Çocuk bir anda neye uğradığını şaşırmıştı.
“Evlenip bu evde oturursunuz artık siz de!” dedi Nevzat gülerek, hiç sesi çıkmayan Salih bey de güldü. Oğlunun odaya gidişi gözünden kaçmamıştı, yakaladığı bakışların ardından olayın buraya bağlanması içini rahatlatmıştı. Mesut nefsini kontrol edemiyor olabilirdi ama bu olay onu durdurmaya yetecekti artık.
Mesut içerideki neşeli sesleri duydukça iyice hırslanıyordu odada, bir ara yazdığı hikayenin notlarını alıp parçalayacak oldu, sonra verdiği emeği hatırladı vazgeçti.
“Köye gidip ikinci kocayı nasıl açıklayacaksınız acaba Azap hanım?” dedi odanın kapısına bakarak, “Elbet düşeceksin benim elime! Avrupa’da büyümüş adam iki içki içip köylü güzeli ile evlenmeye kalkıyor! Yarın ayılınca hiç birini hatırlamaycak geri zekalı!”
Ertesi sabah hiçte Mesut’un düşündüğü gibi olmadı. O gece Azap, Mesut ve Feyyaz sabaha kadar uyuyamadılar. Mesut hırsından, Azap şaşkınlıktan, Feyyaz ise istemeden Azap’ı soktuğu durumdan ötürü dönüp durdular yataklarında.
Ertesi sabah Mesut dahil çalışanların hepsi evden çıktıktan sonra Feyyaz çaktırmadan Azap’a sokulup “Bir bahane bul da dışarı çıkalım!” dedi. Mukadder hanım görmemiş gibi yaptı iki gencin bu yakınlaşmasını kendi kendine gülümsedi rahat konuşsunlar diye odaya geçti.
“Bana kızdın mı?” dedi Feyyaz halası çıkar çıkmaz.
“Ne yapacağız şimdi?” dedi Azap endişeyle.
“Evleneceğiz! Bu seni Mesut’dan kurtaracak, beni de aileme karşı mahcup olmaktan!”
“Köydekilere ne diyeceğim?”
“Mesut’un seni aldattığını ve başka bir kadınla evlendiğini, senin de benimle evlendiğini! Hem köye mi döneceksin ki? Anneni almayacak mısın buraya? Onlara ne ki? Ben gelmem köye hiç görünmem, sen anneni alır gelirsin, ya da gelirim kocan olduğumu söylemem kardeşiyim derim misal. Ne bilecekler onlar sonrasını. Annene de anlatırız durumu!”
“Sen benimle niye evlenceksin ki? Bu oyun değil, köydeki gibi değil burada evlilikler?” dedi Azap şaşkın şaşkın.
“Ya Azap başından bir oyun evlilik geçmiş, hâlâ ne olacak diyorsun? Evleneceğiz, birbirmizin sırlarını saklayıp, kardeş kardeş yaşayacağız işte! Sen okulunu bititir hayatını düzene koyunca beni boşarsın! O zaman çocuğun olacak, sevdiğin bir adamla evlenirsin!”
Azap gülmeye başladı, sinirleri bozulmuştu iyice, “Üçüncü evlilik ha?” dedi gülmekten zor konuşarak.
Feyyaz’da gülmeye başladı bu sözü duyunca “Ne var yani? O şarkıyı duymadın mı? Yediye kadar yolu var!”
Salih bey alışık olmadığı kahkaha seslerini duyunca çıktı odasından, Mukadder hanım yakaladı onu, “Aşk! Bırak bölme! Ne kadar mutlular maşallah!” deyince Salih bey gülümsedi ve odasına döndü yeniden.
Mesut’un içi içini yedi bütün gün. Daha eve geldiği günden Feyyaz’ın sahip olduğu ayrıcalıklara zaten sinir oluyordu. Azap geri döner dönmez de güve gibi yapışmıştı kıza. Nereye gitse evdekilerde onu takıyordu peşine. Hepsinin suçu vardı bu durumda o yüzden.
Ayfer kocasının giderek artan asabiyetini artık üzerine alınmaya başlamıştı. Aileyi gerçekten çok seviyor ve hiç birini üzmek istemiyordu ama bu şekilde Mesut ile devam etmeleri mümkün değildi. Bir bebekleri olursa, en azından buna karar verirlerse bile bunun Mesut’u mutlu edeceğini düşünmüştü, yeniden evli olduklarını hatırlayacağını ama düşündüğünün tam tersi olmuştu. Mesut iyice gerilip, çocuk istemediğini söylemişti doğrudan. Ne diyeceğini bilememişti Ayfer bunun üzerine. Kocası onunla vakit geçirmeyip, ondan da bir çocuk istemiyorsa bu yaşadıklarının adına evlilik demek nasıl mümkün olabilirdi ki?
Evdekileri kırmamak için onunla ağız dalaşına girmiyordu, ne kadar dikkat ederlerse etsinler sesler yükseldiğinde hepsinin duyacağı kesindi. Dışarı çıkıp kavga edebilirlerdi tabi istedikleri gibi, Füsun bir keresinde ona bu yöntemi önermişti çünkü onlarda aynı sıkıntıyı yaşıyorlardı. Büyük bir aile olmak çok güzeldi, her şey yolunda ve mutluyken bu sorun değildi ama olumsuzluklar ortaya çıkınca ne yazık ki olayların iki kişi arasında sınırlı kalması gerekiyordu. Füsun ve Nevzat bu tür durumlarda dışarı çıkıyorlar ıssız bir yere gidiyorlar ve içlerinde ne varsa saydırıp geri geliyorlardı. Bu ikisini de rahatlattığı için genelde uzamıyordu da aralarındaki sorunlar. Ayfer bir kaç kez Mesut’a bahsetmişti bu yöntemden, konuşmamız gerek diyerek ama Mesut her defasında hikayesine odaklanması gerektiğini zaten zamanın sınırlı olduğunu söylemiş ve kabul etmemişti.
Önce kendi ailesi ile mi, yoksa Mukadder hanımlarla mı konuşsa karar veremiyordu. Mesut ile yollarını ayırmanın ikisi içinde iyi olacağı sonucuna varmıştı çoktan. Babasının “Ben sana demiştim!” diyeceğinden de çok emindi, belki de doğru olan baştan onu dinlemekti ama artık bunları düşünmek için geç kalmıştı.
(devam edecek)