Kazara bir yaşam – Bölüm 17

“Sen bana yolu tarif et!” dedi Feyyaz direksiyona geçince.

“Ben yolu bilmiyorum ki! Sen biliyorsun sandım geleyim deyince!”

“Ben nereden bileyim burada bile yaşamadım ki?” dedi Feyyaz gülerek, sonra telefonu çıkardı cebinden, “Söyle bakayım neydi adı okulun?” diyerek navigasyondan buldu gidecekleri yolu.

“İyi çok uzak değilmiş! Baksana bir kaç yere uğrasak sana sıkıntı olmaz değil mi? İşin bitince yani?”

“Hayır olmaz!” dedi Azap, “Aslında benimde uğramak istediğim iki yer var!”

“Anlaştık!”

Önce Azap’ın okuluna gittiler. Azap kocaman binanın bahçesinden girerken çok heyecanlı hissetti kendini. Kocaman ağaçları olan büyük eski bir binaydı burası, sütunlu kapısı öyle heybetli görünüyordu ki, içeride başka bir dünya varmış gibi hissetti Azap.

“Ben dışarıda beklesem olur mu?” diye sordu Feyyaz kapıya gelince.

“Elbette!” diyerek içeri girdi Azap, zaten bu anı kendi başına yaşamak istiyordu. Hayatı boyu bu kapıdan içeri girmek için hazırlanmıştı. Bu kapıdan girmek ve annesini kurtarmak. İçeride yapması gerekenleri hallettikten sonra yeniden bahçeye çıktı. Feyyaz ayrıldıkları yerde değildi. Ağaçlı bahçeye yöneldi. Gölge olan bu güzel bahçenin tadını çıkarmak istemişti muhtemelen.

“Sen raporu bu doktora gönder Metin! Adam verdi mail adresini işte! Bu gün gidip konuşacağım, hepsini baştan uğraştırmasınlar şimdi!”

Feyyaz bir eliyle açıkta kalan kulağını tıkamış diğer elindeki telefonu iyi duyabilmek için diğer kulağına sıkıca bastırmıştı. İki ağacın arasında gergin gergin dönerek konuşuyordu. Azap’ın geldiğini farketmedi önce ama sonra bastığı yere gölgesi düşünce başını kaldırıp ona baktı.

“Tamam mı?” dedi karşıdaki kişiye yeniden, “Kapatıyorum şimdi!”

“Buradaki işim bitti” dedi Azap.

“Tamam benim uğrayacağım yer buraya yakın, önce oraya gidelim, sonra senin gideceğin yere olur mu?”

“Tabi olur!” dedi Azap ve yeniden arabaya bindiler. Feyyaz gene navigasyonu takip ederek bir binanın önüne parketti.

“Sen arabada beklesen olur mu?” dedi Azap’a dönüp.

“Olur!” dedi Azap, zaten bilmediği bir yere gitmeyi düşünmemişti onunla birlikte. Dışarı çıkınca evdeki neşesi ve ışıltısı pek kalmamıştı Feyyaz’ın. Zaten tanımıyordu Azap onu, Mesut’un kuzeniydi ama belli ki pek benzemiyorlardı birbirlerine.

Kırk dakika sonra döndü Feyyaz, rengi biraz sararmış görünüyordu arabaya bindiğinde.

“Nereye gidiyoruz?” dedi başka bir şey söylemeden.

Azap çantasından not aldığı defterini çıkardı. İki yerden iş ilanı yazmıştı bu kağıda, evdekilere söylemek istemiyordu hemen.

“Hangisine gideyim?” dedi Feyyaz navigasyona girmek için hazır beklerken.

“Farketmez!” dedi Azap.

İlkine gittiler önce. Burası bir kuru temizleme dükkanıydı, yarım günlük bir ütücü arıyorlardı. Şimdi çok dolaştıkalrı için kafası karışmıştı ama bildiği kadarıyla yaşadıkları eve çok uzak değildi burası.

Azap konuşmak için dükkana girerken, Feyyaz’da yolun karşısındaki eczaneye girdi. Azap arabaya geri döndüğünde elindeki ilaç kutularına bakıyordu arabanın içinde.

“Geçmiş olsun, senin mi bunlar?” dedi Azap.

“Bunları senin çantana koyalım, babamlar görmesin olur mu? Sır tutabilir misin?” dedi Feyyaz.

“Tutarım tabi ama sen bana cevap vermedin, hasta mısın?”

“Evet ama önemli değil!”

“Önemli değilse niye saklıyorsun?”

“Sen buraya niye geldin, ütücü olmak için mi?” dedi Feyyaz karşı hamle yaparak.

“Nasıl bildin?” dedi Azap, Feyyaz gözüyle dükkanın camına asılan ilanı gösterdi.

“Evet ana sende bunu söylemeyeceksin evdekilere, diğeri ile de görüşeceğim!”

“Tamam söylemem! Niye çalışmak istiyorsun ki, halamlar her şeyini karşılamıyor mu?”

“Uzun hikaye, sen neden hastalığını söylemiyorsun?”

“Uzun hikaye!” dedi Feyyaz da, navigasyona diğer adresi girdi.

Burası da bir kadın giyim mağazasıydı ama tecrübeli birini aradıkları için Azap’ın girmesi ile çıkması bir oldu.

“Ne oldu beğenmedin mi?” dedi Feyyaz.

“Onlar beni beğenmedi” diye güldü Azap, “Sanırım diğeri olacak!”

“Çalışmaya başladığında anlamayacaklar mı evdekiler nasıl saklayacaksın?”

“Okula gidiyorum diyeceğim!”

“Okula gitmeyecek misin?”

“Gideceğim tabi, bu iş yarım gün! İşe girdikten sonra söylerim hem! Başka işin yoksa benimkiler bu kadardı!”

“Dondurma yiyelim mi?” dedi Feyyaz birden gülerek, biraz ileride bir Maraş dondurmacısı vardı.

“Bizim oralarda keçi sütüyle yaparlar biliyor musun? Çok güzel olur!”

“Yiyecek misin yani?”

“Olur!” dedi Azap hoşuna gitmişti bu fikir. İkisi birden arabadan çocuk gibi hızlıca inip, dondurma tezgahını incelemey başladılar ve üçer top bol soslu dondurmalarını alıp, hemen arkasındaki ağaçlı yürüyüş yoluna doğru gittiler.

“Oh bu iyi geldi sahiden!” dedi Feyyaz.

“Üzerindeki çok güzelmiş!” diyerek önce onu bitirmeye çalıştı Azap.

Bir banka oturup, hiç konuşmadan dondurmalarını yediler.

“Hasta olduğun için mi döndün?” dedi Azap yine duramayıp.

Feyyaz yüzünü buruşturdu, “İkimizde yabancıyız aslında bu aileye değil mi?” dedi hüzünlü hüzünlü.

“Senin akrabaların onlar yabancı değiller!” dedi Azap

“Senden daha çok tanımıyoruj ama hiç birini!”

“Bu yüzden mi anlatmıyorsun onlara hasta olduğunu, güvenmiyor musun yani?”

“Hayır! Güvenmediğimi nereden çıkardın. Güvenmesen neden buraya geleyim ki?”

“Bilmiyorum!” dedi Azap merakla.

“Senin hikayen ne?”

“Okumaya geldim işte!”

“Hepsi bu mu yani?”

Durdu Azap “Herkesin bir hikayesi var!” dedi annesini düşünerek

“Mesut’un yazdığı hikaye senin hayatınla mı ilgili?”

“Hayır! Yani bilmiyorum aslında söylemedi!” bir an için ona olan duygularından hikayesinde bashetmiş olabileceğinden korktuç Bu iyi insanlara karşı ne duruma düşerdi o zaman.

“Ben de okuyayım bir üçündü göz olarak dedim ama tersledi!”

“Mesut zor biridir!”

“Onu iyi tanımışsın herhalde!”

“Ah hayır gördüğüm kadarıyla demek istedim!” dedi Azap lafı geçiştirmek istiyordu.

Feyyaz’da üstelemedi kalkıp eve döndüler birlikte, eve girer girmez Feyyaz’ın neşesi yerine geldi. Onun neden rol yaptığını anlayamamıştı Azap.

Evdekilere okulunu ve ne kadar güzel bir bahçesi olduğunu anlattı uzun uzun, diğer olan hiç bir şeyden bahsetmedi.

Herkes kendi işine döndükten sonra Feyyaz gelip ondan ilaçları istedi.

“Eğer bana gerçeği söylemezsen, sana onları vermem!” dedi Azap.

“Şaka mı bu?” dedi Feyyaz, “Ne yapacaksın ki?”

“Hiç bir şey yapmaycağım tabi ama ben..”

“Bak bu benim hikayem, ne zaman ki sen kendininkini anlatırsın ben de sana anlatırım!”

İlaç torbasını arkasından çıkardı Azap ona uzattı. O da hemen alıp hırkasının cebine sokuşturdu ve odasına döndü.

Azap’ın kayıt işlemleri için yeni bir fotoğraf çektirmesi gerekiyordu, sınav sonuç belgesi ile okula yeniden gidecekti. Çıkmışken kuru temizlemeciye uğrayacaktı ve başka bir aday seçip seçmediklerini soracaktı. Okul açıldığında çalışmaya başlayacaktı bir de, bu da en yakın iki hafta sonrası oluyordu.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra Mukadder hanımın evdeki işlerine yardım etti. İşler bitince, “Fotoğraf çektirip gelsem olur mu?” diye izin istedi, kadıncağıza sormadan adım atmıyordu. Ona göre evin büyükanası oydu.

“Fotoğrafçının yerini biliyor musun?” dedi Füsun o gün biraz başı ağrıdığı için işe gitmemişti.

“Biliyorum gördüm önünden geçerken!”

“Feyyaz içeride o da gelsin seninle! Feyyaz!” diye seslendi hemen.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s