Sultan ev yerine ahıra sürükledi ikisini önüne katıp!
“Gül orada mısın?” dedi köylü de sesini duysun istiyordu belli ki, “Gel gör kızın ne işler karıştırdı! Aynı sana çekmiş, bana çekecek değil ya!”
Gül süklüm püklüm geldi dışarıya, kızının yanında tanımadığı iyi giyimli oğlanı görünce içi bir cız etti ama kondurmadı.
“En azından yakaladık bununkini! Gene senden iyiymiş şansı!”
Gül soran gözlerle baktı kızına.
“Anne vallahi büyükanam karıştırdı işleri, biz değirmende konuşuyorduk sadece!”
Mesut birde kızın anası bağırıp çağıracak diye beklerken, kadından iki damla göz yaşı dışında ses çıkmayınca şaşırdı ama umurunda değildi artık burada olanlar. Bütün fotoğraflarla makinası da gitmişti. Bir daha dönmemek üzere defolup gitmek istiyordu bir an önce bu köyden.
“Benim gitmem lâzım!” dedi ahırın önünde öylece dikilirken.
“Al karını nereye gidersen git be!” dedi Sultan bıraktı onları yürüdü eve doğru, “Bu kızı almadan şurdan şuraya gidersen köylü düşer peşine haberin olsun! Ha Gül evlendirdik bunları temizledik bu defa lekeyi korkma! Kızın yüzünü yere indirmedi!” Edemedi köylüye de sesini duyurarak bağırdı evin önünden! “Bir yıl evli kalana kadar eşikler sana kapalı! Bakalım bu şehirliyle ne kadar yapabilecek senin ki! Öyle değirmen köşelerinde oynaşmaya benziyor mu evlilik! “
“Bekle sen burda!” dedi Azap dönüp Mesut’a sert sert, sonra anasını aldı ahıra girdiler, ağlayarak anlattı olanları bir bir sımsıkı sarıldı ona. Gül Sultan’ın huyunu biliyordu, kızının yüzünü okşadı sildi gözyaşlarını. Bir parmağını kaldırdı gösterdi, “bir yıl” diyordu, sonra tamam!
“Okuyacağım ben merak etme, verdiğim her sözü tutacağım! O sınava girip kazanacağım!”
Kızının yüzünü avuçlarının arasına aldı Gül, alnından öptü, saçlarını düzeltti. Başını sallayıp, yüreğini gösterdi.
“Ben sana inanıyorum!” diyordu.
Mesut dışarıdan sesleniyordu evlendiği kızın adını da bilmiyordu ki daha “Gelsene haydi! Ne yapıyorsunuz içeride!”
Azap annesi ile vedalaşıp çıktı ahırdan.
“Bir dakika daha duramam ben burada artık gidiyorum!” dedi Mesut
“Bensiz gidemezsin!”
“Ne yapacağım ben seni! Nişanlım var benim! Ne diyeceğim ona ha? Hiç bir geçerliliği yok ayrıca bu evliliğin ne o öyle evcilik oynar gibi? Herkes delirmiş bu köyde!
“Sus bağırıp durma! Tamam nişanlına okuyacak bu dersin! Ben de sana bayılmıyorum! Yanında götür sen beni! Söz hiç yük olmam sana!”
Kızın lafından değil ama köylünün korkusundan mecburen kabul etti Mesut. Azap eve girip bir bohça yaptı kendine, kitapları ile bir kaç giysi almıştı zaten başka da bir şeyi yoktu. Sultan’ın elini öptü çıkmadan, anasına iyi davransın istiyordu. Sonra çıkıp anasının elini öptü. Bilge ile vedalaşmak istiyordu ama ilçeye gittiğini söylediler. Hava kararmaya dönerken takıldı Mesut’un peşine. Yola doğru değil de nehire doğru yürüdüğünü görünce Mesut’un şaşırdı önce.
“Eşyalarım orada!” dedi Mesut lafı uzatmadan. Gidip eşyasını topladılar.
“Burada mı kaldın?” dedi Azap şaşkın şaşkın. Cevap alamadı. Gidip motoru buldular sonra, kızı arkasına bindirdi sürdü Mesut kasabaya. Oradan birinden kiralamıştı motoru. Nişanlısını arayacaktı ama Azap’ın yanında konuşmak istemedi, başına gelenlerden bahsedemezdi zaten. Neden eli boş dündüğünü açıklayacak da bir bahane bulması gerekiyordu. Yoksa şüphelenecekti kız bu yolculuktan. İki tane otobüs bileti aldı. Yol boyunca ağzını açıp tek kelime konuşmadı Azap’la. Azap’ta onunla konuşmadı. Annesinden köyünden ilk kez ayrılıyordu. Başına böyle bir iş geleceğini hiç hesaba katmamıştı. Gene şanslıydı Mesut köyden ayrılmadan çözülmüştü mesele de annesinin umudunu da hayatını da bitirmemişti. Sınavı kazanacak, okuyacaktı şehirde. Sonra bir işe girecek anasını da yanına alacaktı. Mesut kabul etmiyordu ama onların köyünde böyle evleniliyordu. Başka yerdeki kuralı bilmezdi o. Sokağa bırakmazdı herhalde şehire varınca. Öyle yaparsa, ilk otobüse biner geri dönerdi. Bilge gelene kadar bekler, Sultan’ın yaptıklarını ona söylerdi. Hiç şahidi de olmadığı için inanırmıydı Bilge ona bilmiyordu ama ona güvenebilirdi en azından. Sultan’ın annesine yaptığı eziyete mani olmamıştı Bilge, canlarını kurtarmıştı. Bu defa canları kurtulmuştu ama fazlasını yapar mıydı acaba?
Mesut yol boyunca gergin gergin kıpırdandı durdu, Azap’ta onu söyletmemek için sustu yola bakıp, hayatını düşündü.
Korktuğu gibi sokakta bırakmadı onu Mesut. Kapının önüne geldiklerinde “Ben ne dersem bozmayacaksın anlaşıldı mı?” dedi kıza dönüp, “Evlilik mevlilik ağzını açarsan sokakta bulursun kendini!”
“Tamam!” dedi Azap.
“Adın ne senin?”
“Azap!”
“Hah! Tam bulmuşlar yemin ederim!”
Azap önünde durdukları kocaman evi görünce çok şaşırdı, hiç bu kadar büyüğünü görmemişti. Bilge’nin evi bile bu evin dörtte biri kadardı. İçeri girince anlayacaktı buranın bir ev değil neredeyse bir köy kadar kalabalık bir ev olduğunu.
Sabah ezanı ile eve girdikleri için herkes evdeydi. Mesut’un geldiğini duyan odasının kapısını açıyor mahmur gözlerle yanlarına gelip, Azap’ı görünce merakla bakmaya başlıyordu. Zaten hepsi peşpeşe çıktıkları için Mesut tek tek açıklamadan bekledi toplanmalarını.
“Bu Azap!” dedi sonra yapmacık bri gülümseme ile “Ailesi okusun diye benimle gönderdi! Anneme de yardımcı olacak!”
Azap gülümsedi ona bakan bir sürü göze bakarak. Mesut tanırştırma faslını burada bırakarak yürüdü içeri doğru. Azap kimin kim olduğunu anlamadığı için şaşkın şaşkın bakınıyordu daha.
“Hoşgeldin kızım!” dedi güleç yüzlü Mesut’un annesi. “Mukadder ben, Mesut’un annesiyim, bu da babası Salih! Oğlum Nevzat, karısı Füsun, Kızım Yelda, bu da torunum Hale. Ha bu da Mesut’un dayısı, Muhammed, kardeşim!”
Herkes memnun olduk dedi gülümseyerek, yatak kıyafetleri ile misafir karşılamaya alışık değillerdi. O yüzden Mukadder hanım hariç hepsi odalarına kaçtı giyinmek için.
Mukadder hanım zaten sabahlığını giyip çıkmıştı kapıya, erkenden uyanıyordu her gün, Mesut geldiğinde de uyanmış namazını yeni bitirmişti.
“Bohçanı bırak şuraya, gel de bir çay koyalım beraber!” diye Azap’ı mutfağa götürdü.
Azap’ın tedirginliği azalmıştı Mesut’un ailesine görünce, onları da Mesut gibi sert ve aksi sanmıştı ama hepsi güler yüzlü iyi insanlara benziyorlardı. Oğlanın uydurduğu yalan da iyiydi hiç itirazı yoktu.
Mesut ve diğerleri yıkanıp paklanıp mutfağa geldiklerinde kahvaltı hazırdı.
“Oğlum o başındaki yara da ne? Yanağında şişmiş sanki?” dedi babası şaşkın şaşkın yüzüne bakıp. Uyku mahmurluğu geçince farketmişlerdi Mesut’un halini.
Mesut kemküm etmeye başlayınca “Düştü!” dedi Azap araya girip, “Fotoğraf çekiyordu ama bizim köyün yolu izi pek olmadığından, sarptır biraz. Ayağı kaydı, ıslaktı yağmurdan, düştü. Düşünce makinası da kırıldı hatta fotoğrafları da gitti çok üzüldü!”
Hepsi dönmüş Azap’ı dinlemişlerdi. Mesut bir anda kız senaryoyu yazıverince oyına devam etti, bu hikaye nişanlısına da her şeyi açıklamasına yetecekti.
Masadan “Tüh! Vah!” sesleri yükseldi, “Bir doktora görün istersen!” dedi ablası, alnındakinin izi kalacak gibi!”
“Yok iyiyim ben ama işte bütün emeklerim boşa gitti!” dedi Mesut üzgün bir yüzle. Sonra konu köye döndü, Azap hiç karışmadı Mesut’un anlattıklarına, onun cevap veremediği soru olursa girdi araya.
(devam edecek)