Verna gözünü Murand’ın sırtında kendinden geçmiş vaziyette asılı duran Arkin’den ayırmıyordu. Hastanede sürekli Arkin’i hayatta tutan şeyin cihazlar olduğunu vurgulamışlardı, zaten fişini çekme aşamasına gelme nedenleri de buydu. Arkin üç ay içinde düzelmemişti ve cihazlar bir başkasını hayatta tutabilirdi. Arkin’e sonsuza kadar şans verirlerse diğer hastaların bundan faydalanması imkansız olacaktı.
Son on dakikadır Arkin cihazlara bağlı değildi. Verna onun nefes aldığından emin olmak istiyordu ama ormanın her zaman keyifle dinlediği sesleri onun nefesini duymasına engel oluyordu.
“Sakin ol!” dedi Nobra, “Arkin gölete kadar dayanacak, ailen buna inanmasaydı onu asla cihazlardan ayırmazdı!”
“Hayata kablolarla bağlanmayız Verna, görünmeyen enerji akımları ile bağlanırız. Yaşam enerjisi evreni ve bizi vücudumuzun yedi farklı bölgesinden bağlar. Bu aynı zamanda evrendeki her şeyle bağımızdır. Arkin’in enerji bölgeleri kapalı değil ama zayıf. Tüm insanların zayıftır. Ancak Arkin biraz daha zor durumda. Bizler suya yakın, insanlar ise toprağa yakın yaşamak zorundadırlar. Gölete kadar Arkin o cihazlar olmadan dayanabilir, Murand ona kendi enerjisinden veriyor.”
Verna sevgiyle baktı Murand’a. Onu daima babası gibi görmüştü, öyle bilmişti zaten. Ancak gerçek babası olmadığını öğrendiğinden beri ona duyduğu hisler daha da kuvvetlenmişti. Annesi ve onun için yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri inanılmazdı. Onlar için yaşıyordu her zaman. Şimdi ise Arkin’i kurtarmaya çalışıyordu. Sadece Verna’yı sevdiği için yapıyordu bunu üstelik.
Mağaraların girişine geldiklerinde Murand Arkin’i bir ağacın altına bıraktı yavaşça, bundan sonrasını onu bağlamadan yapması mümkün değildi. Mağaranın içinden suya varana kadar dik bir iniş olduğunu söylemişti Nobra. Bu yüzden önden o gidecek, hepsinin rahatça geçebileceği yerlerden inerek yol gösterecekti. Tomrin yol boyunca taşıdığı halatı Arkin’i oturtabilecekleri şekilde bağladı. Onu sırtı Murand’ın sırtına değecek şekilde ters olarak bağlayacaklardı. Sanki bir sandalyede oturur gibi yüzü arkaya bakacaktı. Tomrin boynunun savrulmaması için çantasından çıkardığı yolculuk yastığını eşarbıyla onun boynuna bağladı. Sonra hep birlikte Murand’ın sırtına yerleştirdiler onu. Verna onun renginin biraz daha solduğunu farketti ama Tomrin onun bakışlarını yakalayınca bir şey söylemekten vazgeçti. Nobra önde, Tomrin kollamak için hemen arkasında, Murand ve Verna da arkalarından ineceklerdi. Böylece suya varana kadar Verna Arkin’in yüzünü görebilecekti, elbette içerideki ışık izin verdiği kadar.
Nobra’nın söylediğine göre mağara önceleri yaşam bölgesiydi. İnsanlar ve onların ırkı birbirlerinden bu kadar ayrılmadan önce yani. Bu nedenle ışığı ve havayı içerideki akıma dahil edecek tüneller vardı. Gün ışığının tünellerde çok dolaşması mümkün değildi elbette ama yine de gözleri alıştıktan sonra faydası olacaktı. Hepsinde el fenerleri bulunuyordu ayrıca. Yedek piller Verna’nın çantasındaydı.
Mağara umdukları gibi bir hava akımına sahip değildi.
“Tüneller tıkanmış olmalı!” dedi Nobra.
İçerideki ağır koku indikçe nefes almayı zorlaştırıyordu. Verna bunun Arkin’in yaşam bağlarını daha da zayıflatacağından korkmuştu. Suyun yarattığı nemden taşların üzerinde yeşil yosunlar vardı ve bunları onları daha da kaygan yapıyordu. Hepsi Murand’ın dengesini koruması için onu kolluyordu inerken. Zavallı Arkin’in ise hiç bir şeyden haberi yoktu.
Yaklaşık kırk beş dakikalık yorucu bir inişin ardından havanın daha rahat solunduğu geniş bir galeriye ulaştılar.
“Gölete yaklaştık!” dedi Nobra, bundan sonra daha rahat olacak. Geniş galeriden açılan bir tünele doğru yöneldiler. Suyun kokusu ve sesi netleşmişti. Verna içini rahatlaran o ses ve kokuyu alınca kendini rahatlamış hissetti. Ortalama yarım saatlik bir gidişin ardından nihayet yer altı göllerinden birine vardılar.
“Buradan mı gireceğiz?” dedi Tomrin.
Nobra başıyla onayladı ve nefes nefese kalan Murand’ın sırtından Arkin’i çözmek için hemen onun yanına gitti.
Üzerlerindekileri çıkardıklarında Verna Nobra’nın ve Murand’ın sırtındaki solungaçları da gördü. Bu defa daha normal gelmişti gözüne, o yüzden aldırmadı.
“Sen burada kalacaksın!” dedi Tomrin otoriter bir sesle.
“Aşağıda nefes almaya henüz hazır değilsin!” diyerek her zaman ki gibi yumuşattı Murand bu tonlamayı.
“Peki ama o nasıl yapacak?” dedi Verna, o zamana kadar Arkin’in suyun altında nasıl nefes alacağını düşünmemişti.
Nobra sırt çantasından çıkardığı oksijen tüpünü gösterdi ona, “Diğer insanların dalarken yaptığı gibi yapacak!”
“İyi ama kendide değilken ondan nefes almayı başarabilecek mi?”
“Uyurken boğulmuyorsa, başarır!” dedi Tomrin.
“O hiç uyuyamıyor!” diyecekti Verna gözleri doldu vazgeçti.
Ailesinin ve Nobra’nın onu suya sokuşlarını izledi.
“Ne zaman döneceksiniz?” diye seslendiğinde hepsi birden çoktan suya girip gözden kaybolmuşlardı bile. Çaresizce olduğu yere çöktü. Beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu artık.
Nobra daha önce yaşam bağı töreni görmüştü, ağır yaralananlar için yapılırdı ama bir insanda işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu. Tomrin’in kendinden emin tavırları yüzünden fazla sorgulamamıştı. O ataları gibi insanlarla birlikte olmaktan hoşlanıyordu. Onlar ilginçtiler. Zayıftılar ama kendilerinin çok güçlü olduğuna inanıyorlardı. Zayıftılar çünkü yaşam bağlarını yanlış kullanıyorlardı. Yedi bölgelerinden onları yaşama bağlayan enerji ipliklerinin farkında değillerdi. yaşam bölgelerini temizlemeyi bilmiyorlardı Doğduklarında tamamen açık olan yaşam bölgeleri zamanla tıkanıyor ve bir daha açılmıyordu. Bu onları ait oldukları her şeyden uzaklaştırıyor, kaybolmuşluk hissiyle onları mutlu edeceğini sandıkları her şeye saldırıyorlar, sahip olmak istiyorlardı. Sahip oldukları en önemli şeyin yaşam bağı olduğunu ve farkında olmadan onun sağladıklarını başka şeylerde aradıklarını farketmiyorlardı. Elbette yaşam bağının önemini kavramış veya onları açabilen insanlar da vardı ama çok azdılar ve kimse onları ciddiye almıyordu. Ölüyorlardı bu yüzden. Bağlar çok hızlı zayıflıyor ve sonunda ölüyorlardı. Bir çok araştırma ile atalarının uzun yıllar yaşadıklarını öğrenmişlerdi oysa ama bunların birer masal olduğunu düşünmüşlerdi sonra. İnsan ömrünün yüz yıldan daha uzun sürmesi çok istisnai bir durumken, bin yıldan elli yıl yıl eksik yaşayan bir atadan bahsedilmesi onlara sadece masal gibi geliyordu.
Oysa Torfikalılar aynen böyle yaşıyorlardı. Nobra ilk kez gelmiyordu bu okula, bundan yirmi yıl önce farklı bir yönetim varken yine gelmişti. Ancak o dönemden bu döneme idari ve eğitimci olarak kimse kalmadığı için kimse onun aynı kişi olduğunu anlamamıştı. Onların dış görünüşleri insanların ki kadar kolay eskimiyordu, su besliyordu bedenlerini. İnsanlar ise derilerine kurumasın diye sürdükleri şeylerle bunu yapmaya çalışıyorlardı. Adı bile nemlendiriciydi bunların. Suya ihtiyacı vardı bedenlerinin, suya ve toprağa. Kendi yaptıklarını, ellerinde var olan gerçeğine değişecek kadar farklı çalışıyordu kafaları.
Kafası düşüncelerle doluyken bağı güçlendirecek su altı kaynağına geldiler. Göletin üst kısmındaki kaynaktan hariç göletin derinliklerinde beş kaynak daha vardı. Suyun doğduğu yer diyordu Torfikalılar buralara. Kutsal ve çok özel yerlerdi. Suyun doğanın süzgecinden geçmiş en öz haliydi. Suyun altındaki kaynaklar, hava ve toprağa temas etmedikleri için saftı. Arkin’i yavaşça yüzeye yatırdılar. Etrafında birleşip el ele tutuştular. Ayini Murand yönetecekti. Tam başlayacakları sırada, gökkuşağı rengindeki balıklardan biri belirdi hemen Arkin’in üzerinde. Bir kaç tur attı, yaklaşıp alnına değdi ve hızla gitti.
Hepsi bunun anlamını biliyorlardı. Arkin’in suya ilk değişi değildi bu, daha önce Verna ile geldiklerinde onları karşılayan balık gelmişti. Bu onun gölet tarafından kabul edildiğini ve şifadan faydalanabileceğinin işaretiydi.
(devam edecek)