Bakımevi çok büyük bir alana kurulmuştu. Oldukça pahalı ve üst düzey hizmet veren bir yer olduğu daha bahçe duvarlarına bakınca anlaşılabiliyordu. Gençler dış kapıdan geçtikten sonra, yönlendirme ile ana binanın önüne kadar geldiler. Yusi herkesten önce gidip Arkin’in kaldığı yer hakkında bilgi istedi. Hep birlikte korkutucu görünmemek için diğerleri onun gelmesini beklediler.
“Onu görmemize izin vermiyorlar!” dedi Yusi kötü bir yüz ifadesi ile gelip.
“Durumu nasılmış peki?”
“Hastaneden geldiği gibi dedi görevli!”
“Onu neden göremiyormuşuz?”
“Zaten geldiğinizi bilmeyecek dedi ne bileyim!” dedi Yusi çaresizce.
“Bilmeyeceğini ne biliyormuş o! İnsanlar her şeyi hissederler” diye çıkıştı Odin, Sonra Verna’ya döndü ve “O kadına gidip kız arkadaşı olduğunu söyle! Seni alırlar belki!” dedi
Verna başını sallayarak hemen az önce Yusi’nin konuştuğu görevlinin yanına gitti. Az sonra eliyle gruptakilere “Tamam!” işareti yaptı ve görevlinin peşinden kapalı kapılara doğru yürüdü.
“Ah işe yaradı işte!” dedi Odin.
“Ne yani kız arkadaşıyım deyince öyle hemen alıyorlar mı?” dedi Yusi de şaşkın şaşkın.
Hiç biri Verna’nın gidip karısı olduğunu söylediğini bilmiyorlardı elbette. Odin’in söylediklerinden sonra aklına gelmişti Verna’nın bunu söylemek. Karısıyım deyince hiç bir şey sormamışlardı.
Uzun bir koridordan geçtikten sonra, yemyeşil bir bahçeye çıktılar. Verna onun girdikleri binada olacağını sanmıştı ama bu büyük binanın arkasında kocaman bir bahçe ve bahçeye dağılmış tatil evlerini andıran küçük bir çok ev vardı. Çiçeklerin arasından geçerek evlerin bir tanesinin kapısına geldiler. Onlar yaklaşınca kapı açıldı ve içeriden bir hastabakıcı çıktı.
“Sadece beş dakika kalabilirsiniz!” dedi ve Verna’nın girmesi için dışarı çıktı ve kapıyı dışarıdan kapattı.
İçerisi bir hastane odasından farksızdı. Dışarıdan ev gibi görünüyor olsa da bir banyo ve geniş bir odadan ibaret bir hastane odasıydı burası. Arkin yüzü bembeyaz olmuş bir şekilde kıpırdamadan yatıyordu. Ağzından bir hortum çıkmış yanındaki makinaya bağlanmıştı. Bir kolundan da başka borular geçiyor, onlar da farklı torbacıklara gidiyorlardı.
Bütün yaraları temizlenmiş ve bandajlanmıştı. Bir ayağı alçıdaydı. Vücudunun bir yanı yastıklarla desteklenmişti. Bitkisel hayatta denilse de kıpırdanmasına karşı önlemler alınmış gibiydi. Verna’nın içine bir umut ışığı düşürdü bu önlemler.
Yaklaşıp onun elini tuttu, “Arkin, bensiz uyuyabildiğini mi ispatlamaya çalışıyorsun!” dedi fısıldayarak, “Haydi gözleri aç lütfen ve gidelim buradan!”
Arkin herhangi bir tepki göstermedi. Bir kaç dakika sonra kapı açıldı ve az önceki hastabakıcı içeri girerek artık gitmesi gerektiğini hatırlattı.
Verna itiraz etmedi, Arkin’in parmaklarını yavaşça bıraktı ve dönüp çıktı.
“Uyanma ihtimali var öyle değil mi?” dedi kadına bakıp.
“Üç ay bunu bekleyeceğiz!”
“Sonra?”
Kadın cevap vermeden içeri girdi ve kapıyı kapattı.
Yeniden grubun olduğu girişe gelince hepsi heyecanla ona doğru yürümeye başladılar.
“Uyuyor, sakin ve huzurlu görünüyor” dedi Verna, “Tepki vermiyor!”
Hiç bir yorum yapmadan okula döndüler sessizce. Devam eden üç ay boyunca her gün onu görmeye gittiler. Önceleri sadece Verna yanına alınırken, sonradan diğerleri de tek tek olmak koşulu ile girdiler yanına. Geçen zaman boyunca Arkin’in sadece yaraları iyleşmiş, onun dışında kendine gelmesi ile ilgili bir gelişme olmamıştı.
Dönemin bitmesine ve sınavlara çok az kalmıştı. Okul turnenin gelecek dönem yapılması kararını almıştı. Döndüklerinden beri Verna Nobra’yı da hiç görmemişti bu yüzden. Her gün Arkin’e gittiği için ormana da uğrayamıyordu. İçinde giderek kuruyan bir nehir varmış gibi hissediyordu bu yüzden. Sanki ciğerleri kurumuş topraklar gibi çatlıyor ve acı veriyordu. Yüreğinin acısıyla birleşince göğüs kafesinin parçalanıp dağılacağını düşünüyordu acıdan.
Sonunda artık sağlıklı düşünme yeteneğini kaybettiğine karar verip, ormana gitmeye karar verdi. Buna çok ihtiyacı vardı. Nobra’nın tarif ettiği suya gidecekti özellikle. Daha ormana adım atar atmaz rüzgarın onu sevgiyle kucakladığını hissetti ve rahatladı biraz. Yapraklar melodilerini fısıldıyorlardı ama onun zihni müzik üretmek istemiyordu artık. Yavaş adımlarla nehirin olduğu yere doğru yürüdü. Bir tepenin üzerinden akarak biriken su küçük bir gölet oluşturmuştu. Göletten taşarak yine yoluna devam ediyordu. Suyun varlığıyla göğüs kafesindeki yumuşamayı hissetti hemen. Hiç düşünmeden üzerindekileri çamaşırları kalana kadar çıkardı ve suya girdi.
Hayatında hissettiği en iyi duyguydu bu. Buz gibi su bütün hücrelerine değmişti sanki. Bir şoka uğramış gibi dirilmişti bedeni. Ellerinde ve kollarında bir süredir hissettiği uyuşukluk suyun hafif masajıyla şifalanıyordu. Gözlerini kapalı, başı dışında tüm vücudu suyun içinde bekledi bir kaç dakika. Uzun zaman sonra nihayet biraz kendine gelmiş hissetti. Başını da suya sokarak uzun siyah saçlarını ıslattı sonra. Eliyle yüzüne yapışan saçlarını temizlerken karşısında bir karaltı görünce çığlık attı. Eliyle saçlarını iyice çekti gözünün önünden.
“Nobra?” dedi sonra şaşkınlıkla, “Sen nereden çıktın geldiğini duymadım!”
“Ben buradaydım zaten!” dedi Nobra bir adım geri çekildi onun tedirgin olduğunu anlayınca.
“Yani ben geldiğimde sen burada mıydın?”
“Evet. O nasıl?”
“İyi değil!”
Verna çamaşırları ile suyun içinde ona rastlayınca huzursuz olmuştu.
“Arkanı dönersen çıkayım!” dedi
Nobra hiç ikiletmeden döndü arkasını. Verna tam kıyıya dönecekken annesinin sırtında gördüğü solungaçları tanıdı hemen.
“Biliyordun zaten değil mi?” dedi Nobra dönmeden.
“Emin değildim!” dedi Verna ve çıkıp hızlıca giyinmeye başladı, “Sen neden buradasın?” diye sordu merakla
“Burada yaşıyorum!” dedi Nobra ona dönerek.
“Burada gölette mi?”
“Evet, gölette!”
“Yani suyun içine mi?”
“Evet suyun içinde”
“Peki sen nasıl?”
“Nasıl okula geliyorum?”
“Evet! Neden ?”
“Sen neden geliyorsun?”
“Çünkü ben şey, yani şey olduğumu bilmiyordum ama sen biliyorsun!”
“Sen bilmiyor olsanda ailen biliyor olmalı öyle değil mi?”
“Annem biliyor evet, babam yani üvey babamda. Benim gerçek babam bir insan!”
“Sahi mi?” dedi Nobra gözlerini açarak, “Bir melezsin yani?”
“Ben sanıyordum ki orada yaşayanlar” diyerek göleti gösterdi, “Buraya gelmiyolar! Annem mecbur kaldığı için gelmiş”
“Evet eskilerin böyle bir takıntısı var!” dedi Nobra gülerek.
“Ailen aşağıda mı?”
“Evet oradalar, onlar okula geldiğimi bilmiyorlar ama!”
“Peki sen neden geldin? “
“Meraktan, sadece merak ettim”
“İnsanlar gibi yaşıyorsun ama?”
“Evet bunu seviyorum!”
“Ailen öğrenmeyecek mi sonunda?”
“Öğrenseler bile bir şey değişmeyecek ben artık yirmi bir yaşımdayım kendi seçeneklerim var!”
“İki yerde birden mi yaşayacaksın yani?”
“Bilmiyorum, sıkılana kadar evet!”
“Yani bunca eğitim, star olmak falan, sadece sıkılana kadar mı?” dedi Verna iyice şaşırarak.
“Sen aşağı hiç geldin mi?”
“Hayır!”
“Öyle bir hayır dedin ki, duyan seni zorla aşağı götürmeye çalışacağımı sanır!”
Cevap vermedi Verna. Toparlanmaya başladı gitmek için.
“O biliyor mu?” diye sordu Nobra.
“Benim bir şey olduğumu mu?”
“Evet bir şey olduğunu!”
“Hayır bende yeni öğrendim zaten. Zaten her şey bu yüzden oldu!” diyerek oturup ağlamaya başladı Verna.
Nobra hemen çıktı sudan ve gelip onun yanına oturdu. Verna’nın gözü yine yanlardan görünen solungaçlara takıldı.
“Tuhaf geldiğini tahmin ediyorum ama alışıyorsun!” dedi Nobra, “Onun seni böyle görmesini istemediğini düşünüyorsun değil mi?”
“Evet” diyerek annesini, babasını her şeyi anlattı Verna bir anda Nobra’ya, onu anlayabilecek birine içini dökmeye çok ihtiyacı vardı. Nobra sessizce dinledi tüm anlatılanları.
“Arkin’e güvenmeli ve ona bir şans vermelisin!” dedi sonunda.
“Ona yaşaması için bir şans vermek gerek önce! Bu halde üç ay bekleyeceklerini söylediler!”
“Sonra ne olacakmış!”
“Bilmiyorum” dedi Verna sıkıntıyla, “Gitsem iyi olur!” diyerek kalktı ve Nobra’ya veda edip ayrıldı oradan.
Sonunda Nobra ile aynı ırktan olduklarını öğrenmişti. Onunla bunun hakkında konuşmak isterdi daha çok ama Arkin’i aklından ve yüreğinden çıkarması mümkün değildi. Annesi haklı çıkmıştı Nobra konusunda. Nobra’da onun aynı ırktan olduğunu anlamıştı zaten. Bunu kolayca farkedemeyen tek kişi Verna’ydı anlaşılan. Son beş altı aydır, şok üzerine, şok yaşıyordu. Her şey öyle hızlı alt üst oluyordu ki, ne kendini ne olanları düzeltemiyordu bir türlü. Evinin önüne geldiğinde Yusi’yi onu beklerken buldu.
“Fişini çekeceklermiş!” dedi ağlamaklı bir sesle Yusi onu görünce.
“Ne?”
(devam edecek)