Verna ormanda her zaman oturduğu ağacı geçip nehir kenarına, mağaraların olduğu tarafa doğru yürüdü. Çocukluğundan beri ona yasak olan mağaralara baktı bir süre. Sonra üzerindekilerin bir kısmını ayakkabıları ile birlikte çıkardı ve ayağını suya değdirdi. Su çok soğuktu. Bu suya daha önce de girdiği için üşümeden kolaylıkla girdi ve her zaman yaptığı gibi nehrin aktığı yönde yüzmek yerine mağaralara doğru yüzdü. Mağaraların önünde kayalıklar keskin ve yosunluydu. Onlara yaklaşmadan olduğu yerden seyretti bir süre. Buradan bakınca sıradan kayalık ve mağaralar gibi duruyorlardı. Mağaralar insanlar içinde sıradan değildi elbette, çoğu ziyaret amacıyla düzenleniyordu ama Verna insanların gördüğünden fazlasını görmüyordu onlara bakınca. Bu mağaraların içlerinden bir yerlerden ait olduğu yere, suya inildiğini hayal etti. Gözünün önüne gölette duvarları çiçeklerle süslenmiş mağaralar geldi. Aşağısı da orası gibi güzel miydi acaba? Aşağıda çiçekler ve ağaçlar var mıydı? Peki ya kuşlar?
Karanlık, çıplak kayaların içinde akan bir sudan ibaretti yoksa kendi ülkesi. Mavinin ve yeşilin olmadığı bir kuyunun dibinde, dünyanın merkesine yakın ama gökyüzüne uzak bir yerde yaşamak ister miydi?
“Bir kez gökyüzünü gördüğü zaman gözlerin,
Ruhun özgürlüğü tadar ve bir daha asla yera basmak istemez ayakların.
Kuş sesleri kulaklarından yüreğine ulaştığında,
Açılır tüm kapılar, cennetten gelen notalardır çünkü onlar.
Ayakların toprağa değdiğinde ve onun bağrında büyüyen yeşili kesfettiğinde,
Gözlerini kapasan bile uzak kalamazsın renklerden.”
Zihninde beliren bu sözlere bir de melodi mırıldanmaya başladı su yeniden. Ağaçlar ona eşlik ettiler ve yeniden suya girdiği yere kadar yüzerken bu şarkıyı mırıldanmaya devam etti kendi kendine.
“O karanlık çukura asla yuvam demeyeceğim!” diyerek giyindi ve eve doğru yürüdü yeniden. Eve döndüğünde saçlarından sular damlamaya devam ediyordu. Tomrin onun nehire girdiğini anlamıştı. Mağaralara girmeye çalışacağını tahmin ediyordu aslında ama o kayaları çıplak ayakla geçip içeri yürümesi imkansızdı.
Bundan Murand’a bashettiğinde, Murand Verna’nın bu kadar akılsız olmadığını söyledi ona. Eğer aşağı inmeye karar verirse, onlardan yardım isterdi mutlaka. Bunu kendi başına denemezdi. Ki Murand Verna’nın bunu istediğini bile sanmıyordu. O Tomrin gibi değildi. Tomrin kendi duyguları, kızı için istediklerini birbirine karıştırıyordu. Onun birebir kendi gibi olduğunu hatasına düştüğü için Verna’yı anlayamıyor ya da yanlış değerlendiriyordu. Onu korumak istiyordu elbette ama duygular bir kez harekete geçtiğinde, doğru düşünmek oldukça zordu. Bunu bir kaç defa üzeri kapalı bir şekilde Tomrin’e anlatmak istemişti. Verna Tomrin’in kızıydı. Murand her ne akdar kendini onları koruma ve kollamaya adamış olsa da kızıyla ilgili kararları almayı çoğunlukla annesine bırakmıştı. Ancak Verna artık büyümüştü ve hayatıyla ilgili kararlar alması gereken bir noktaya gelmişti ve yardıma ihtiyacı vardı. Bir rehbere. O yaşlarda herkesin bir rehbere ihtiyacı olurdu ama bunu kendine itiraf edemezlerdi. Verna’da edemiyordu. Onu dinlemek yüksek sesle kendi düşüncelerini duymasını sağlamak bu süreci kolaylaştırabilir diye düşünüyordu Murand ama Tomrin kızıyla bu bağı kuramıyordu bir türlü. Sadece korkuyordu. Onun üzülmesinden korkuyordu. Kendisi bile yaptığının, kızının babasına bir şans vermeden onu terketmesinin doğru mu yanlış mı olduğuna karar verememişti. Arkin konusunda Verna’nın şimdi bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu bu yüzden. Oysa Arkin ve Verna daha çok gençtiler ve Verna’nın değişimi için iki yıl vardı. Bu iki yıl boyunca ikisinin birbirlerine duydukları hislerin devam edip etmeyeceğini kimse bilemezdi ki. Arkin’e hiç bir şey anlatması gerekmiyordu şimdiden Murand’a göre. Kaçması da gerekmiyordu. Sadece yaşamalıydı akışına bırakmalıydı. Ona ve kendine bir şans vermeli ve zamanı gelince ne yapacağına karar vermeliydi şimdi değil. Oysa Tomrin onu olacaklar konusunda endişelendiriyordu ve bu da kızın özgürce yaşamasına engel oluyordu. Arkin çıkıp gelmeseydi belki de ona bir şeyleri anlatmayacakları henüz ve Verna o zaman ona olan aşkıyla mutlulukla yaşayacaktı bir süre daha.
Tatil hepsinin kafasında bir çok çelişki ve karmaşa ile dolu olarak tükendi. Okulun yeniden açılmasına bir hafta kala eve gelen bir davet Verna için beklediği kaçışı bir süre de olsa sağlayacak gibi duruyordu.
Nobra ilk turnesinde aynı zamanda okulunun tanınıtım görevini de üstlenmişti. Diğerlerine göre daha popüler olduğu için okul bunu teklif etmiş ve turne masraflarının bir kısmı için de sponsor olmayı kabul etmişti. Okul tanıtılacağı için bir tek Nobra değil henüz öğrenci olan bir kaç kişinin de onunla olmasının uygun olacağına karar verildi. Nobra’nın aklına gelen ilk isim elbette Verna’ydı. Birinci sınıf sınavlarını geçmiş, kendini ispatlamıştı. Daha yolun başında ve bir yıllık eğitimle bile neler olabileceğinin en güzel ispatıydı. Okul yönetimini ikna etti ve ona bir davet mektubu gitmesini sağladı. Böylece okul açıldıktan sonraki üç ay Verna tüm derslerden muaf tutulacak ve Nobra ile turne sonuna kadar kalacaktı. Tek seçilen o değildi elbette. Okulun belirlediği bir kaç öğrenci de aynı durumdaydı.
“Kabul edecek misin?” dedi Murand.
“Kabul etmek mi? Bu harika bir fırsat olacak!” diye gülümsedi Verna. Artık biraz daha toparlanmış, olanları kabul etmeye başlamıştı. En azından öyle görünebiliyordu ailesine karşı.
“Peki ya Arkin? Onu uzun süredir görmedin?”
“Ah evet ama zaten görmemem daha iyi değil mi baba?”
“Buna sen karar vereceksin kızım. Ancak kaçarak sorunlardan kurtulamazsın unutma! Onunla konuşmalısın. Nobra ile turneye gideceğini söylemelisin en azından öyle değil mi?”
“Okulda afişler olacak, zaten öğrenecek!”
Murand zorlamadı onu. Bu konuyu, konuşmak hatta düşünmek istemediği bile belliydi. Aynı Tomrin gibi davranıyordu şimdi. Bir karar vermişti ama doğru olup olmadığından emin değildi. O yüzden kararı ve sonuçlarını sorgulamak istemiyordu. Kaçıyordu. Kaçtıkça mutsuz olacaktı, yüzleşmesi gerektiğini anlarsa bile, her şey için geç kalmış olabilirdi.
“Ah inanamıyorum Nobra ile bir turne!” diyerek evin içinde sürekli şarkı söylüyordu Verna. Tatil boyunca birktirdiği şarkıları çalışıyordu sürekli. Onların bir kaçını bu turnede söyleyebileceğini düşünüyordu. Tomrin kızının aldığı karardan mutluydu. Nobra’nın eğer aynı ırktanlarsa ona daha uygun olduğunu düşünüyordu.Verna bu turne sırasında onun gerçekte kim olduğunu anlama fırsatı bulabilirdi. Eğer Verna’da kendi ırkından biri ile birlikte olursa hiç bir sorun kalmayacaktı.
Turne yolculuğu okul açılmadan bir kaç gün önce başlayacaktı. Gelen mektupta bir aracın gelip Verna’yı alacağı ve turne aracına götüreceği yazıyordu. Üç ay uzun bir süre olduğu için götüreceklerini iyi seçmesi gerekiyordu. Bu üç ay boyunca anne ve babasından da uzak kalacaktı.
Tomrin onun unutmaması için valizine koyacaklarını seçmesine yardım etti. Verna annesi ile bu ırk meselesini bir daha hiç konuşmadığı için o da bir şey söylemiyordu. Aracın geldiği sabah sevgiyle kucaklaşıp ayrıldılar.
“Verna, yüreğin ne söylüyorsa onu yap!” dedi Murand.
Verna baktı babasını gözlerine ama cevap vermedi ve arabaya bindi. Akşam Nobra’yı yeniden görecekti. Müzik, şarkılar ve Nobra ile üç ay kendini bile unutturacak kadar güzel bir hayaldi. Bu turnenin ardından kendini daha iyi hissedeceğine emindi.
(devam edecek)