Yusi Verna’yı hiç çıkarmadığı beresi ile farketmişti ilk önce. Onun Arkin ile tanışık olduğunu bilmiyordu. Her zaman yaptığı gibi uzaktan izlerken gözüne takılmıştı sadece. Okulda ikisinden başka beresini hiç çıkarmayan yoktu. Bere yüzünden onun da kendi gibi yaralı bir ruh olduğunu düşünmüştü. Bu yüzden gözü hep üzerindeydi. Verna onu daha önce farketmemişti ama Yusi onu gözleriyle takip ediyor ve ona ters davranan birileri var mı diye kolluyordu. Kimsenin kendisi gibi korunmasız bırakılmasını istemiyordu. O yaşadıklarından sonra bile ailesi onu kucaklayıp yaşadığına ne kadar sevindiklerini söylememişler, kimin yaptığına odaklanmışlardı. O zaman yüreği küsmüştü Yusi’nin. Bir kulağı kesilmiş berbat durumda bir çocuk olarak aylarca hastanede hemşirelerden sevgi ve şefkat görmüştü. Babası onu iyileştirmeleri için onca parayı döktüğü için bütün hastane Yusi için seferberdi. Sonunda onu kaçıranların kim olduğu bulunmuş ve hepsi cezalandırılmıştı. Ancak bu son Yusi’nin ruhundaki yaraları onarmıyordu. Ruha açılan yaralar sadece sevgi hissedildiğinde onarılabilirdi. Bunu tüm grupta gözlemleyebiliyordu. Turşip’lerin tamamı yaralıydı. Onları gerçekten sevecek kimseleri yoktu yanlarında.
Verna’nında böyle bir hikayesi olduğunu düşünüyordu Yusi. Belki de kızın saçları yoktu. Öyle ya diğer kızlar bu kadar süslenmeye düşkün olup, saçlarını şekilden şekile sokarken o başının üst kısmını daime bir berenin altında saklıyordu.
Aslında bere takmaya annesi alıştırmıştı Verna’yı. Hele ormanda böyle saçların çok tehlikeli olabileceğini söylemişti. Onları toplamak yerine bir bereye saklamak en iyisiydi. Bu iş yapmasına, gezmesine ve koşturmasına engel değildi. Annesinin de Verna gibi siyah, düz ve gür saçları vardı gençliğinde, ancak o sonradan onları kısacık kestirmiş ve başka renge boyamıştı. Kızının saçları aynı kendi saçları gibiydi. O kadar güzel ve parlaktılar ki, her yerde dikkat çekiyordu. Bu yüzden onları bir bere altına saklamak Verna için en rahat ve güvenli yol olacaktı. Verna saçıyla oynamayı sevmediği için hiç itiraz etmemişti bu fikre, böylece o kadar alışmıştı ki berelere onlar olmadan dolaşamaz olmuştu. Bir keresinde saçlarını annesi gibi kestirmek istediğini söylediğinde annesi çok tepki verince ne olduğunu anlayamamış ve itiraz etmekten vazgeçmişti.
Zaten sürekli bere takıyordu uzun saçlara sahip olmasının bir anlamı yoktu ona göre. Evet o da saçlarının çok farklı ve güzel olduğunun farkındaydı. Diğer herkesin saçından daha güzeldi hem de. Annesi bunun ırsi olduğunu söylemişti. Onların ailesinde herkesin saçı çok kaliteliydi. Bu yüzden saçlarını çalmak isteyenler bile çıkıyordu. Verna’ya bu çok saçma gelmişti duyunca ama yine sesini çıkarmamıştı. Böylece beresi ile bütünleşmişti hayatı boyu. Tıpkı Yusi gibi herkes onu beresiyle tanırdı. Bu yüzden erkek sanan bile olmuştu küçüklüğünde. Şimdi vücudu da şekillendiği için insanlar onun erkek olmadığını anlayabiliyorlardı giyim tarzına rağmen.
Verna o gün dersler bitince bu tatsız olayı da unutmak için hemen ormana koştu. Nobra’nın bir hayalet gibi ortaya çıkıp onu sakinleştirmesinden çok ama çok mutlu olmuştu. Ormana girince buraya geldiğinden beri hiç şarkı söylemediğini farketti. Yeteneklerini kullanmalarına henüz tam olarak izin verilmediği için kimse onun sesini dinlemek için bir girişimde bulunmamıştı okulda.
Neşeyle Nobra’nın şarkılarından birini mırıldanmaya başladı. Kendi ağacına varana kadar devam etti söylemeye. Tam oturmaya hazırlanırken şarkının devamı geldi ormanın içinden, Nobra şarkıya devam ederek çıkageldi yine.
“Hayalet gibisiniz!” dedi Verna.
“Belki de bir hayaletim ne biliyorsun? Sesin tam tahmin ettiğim gibi!”
“Tahmin ettiğim gibi ne demek?” dedi Verna şaşkınlıkla, “Bu iyi bir şey mi?”
“Evet tabi ki iyi bir şey. Kaç yaşındasın sen?”
“On dokuza gireceğim!”
Verna ona hayran hayran bakarken Nobra pat diye beresini çektibaşından. Verna’nın koyu siyah saçları indiverdi omuzlarına. Nobra hayran hayran baktı saçlarına ve elini uzatıp dokundu sonra.
Verna olduğu yerde düşüp bayılıvercekti. En çok hayran olduğu, model aldığı Nobra ona özel ilgi gösteriyordu.
“Bunları saklaman en iyisi” dedi sonra gülümseyerek ve ona beresini geri verdi, “Haydi bir şarkı daha söyleyelim!” dedi sonra neşeyle ve kendi şarkılarından birine başladı ve Verna’da ona eşlik etti. Şarkı bittiğinde ikisinin de yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
“Buna inanamıyorum, bu hayalimdi! Sizinle şarkı söyelemek benim en büyük hayalimdi!”
“Seslerimiz ne kadar uyumlu farkettin mi?” dedi Nobra.
“Öyle mi sahiden?”
“Evet öyle! Adın Verna’mıydı senin?”
“Evet hatırladınız!”
“Şu siz demeyi keser misin Verna! Kendimi yaşlı hissettiriyorsun bana!”
Verna kıkırdadı bu sözlere başını salladı.
“Haydi gidiyorum ben şimdi, ormanda otur, dinle ve kendini keşfet. Daha öğreneceğin çok şey var! Ha unutmadan, beş yüz metre ileride küçük bir nehir var ilgini çekerse!” diyerek el salladı ve ormanın içine doğru yürüyüp gitti yine.
“Nehire gidiyor olmalı!” dedi Verna, “Demek burada da bir nehir vardı. Nobra ile şarkı söylediğine inanamıyordu. Giderken onu çağırmadığına göre peşine takılıp nehire bakmaya gitmek olmazdı şimdi. Gülümseyerek sırtını ağacına dayadı ve gözlerini kapadı. Aklında sürekli Nobra ile söyledikleri şarkı dolanıyordu.
“Seslerimiz uyumlu mu dedi o bana?” diyerek heyecanla gözlerini açtı yeniden. Bir türlü konsantre olup ormanı dinleyemiyordu. Bir süre daha denedikten sonra yapamayacağını anladı ve toparlandı. Orman bu gün ona en büyük hediyeyi vermişti. Bir kaç gün sonra yeniden boş vakti olacaktı, o zaman gelip ormanı dinlerdi ya da belki yeniden karşılaşıp şarkı söylerlerdi.
“Ah ne aptalım, bu gün için teşekkür bile etmedim!” diye söylendi geri dönerken bir daha karşılaştıklarında bunu mutlaka yapması gerektiğini kendine telkin edip şarkı söyleyerek döndü eve.
Eve girince Arkin’i hatırladı yeniden. O kadar hareketli ve tuhaf bir gün olmuştu ki, o tamamen çıkmıştı aklından. Saate baktı, dünkü gibi yaparsa bir kaç saat sonra çıkıp gelirdi. O gelmeden açıp ödevlerini yapmaya başladı. Kanepeyi de onun yastığını koyabileceği şekilde düzenleyip, üzerine bir battaniye bıraktı.
Bir önceki gün geldiği saat çoktan geçmesine rağmen Arkin gelmemişti. Verna beklerken uyuyakaldı. Sabah kalkıp kanepeyi kontrol etti, kapıyı çalmadan nasıl gireceğini düşünememişti uyku sersemi.
“Bana küstü mü acaba sahiden?” diye düşündü. Nedense bu düşünce onu üzmüştü. Oysa Arkin’e gıcık olduğunu düşünüyordu. O gece uyumadan önce yüzünde gördüğü o garip gülüş ve giderkenki o ağlamaklı hali gitmiyordu gözlerinden.
O gün okuldada onu görebilmek için bakındı ama rastlayamadı. Onun yerine Yusi’ye rastladı yeniden. Yusi, Arkin’in aksine onunla tanışıklığını saklamaya çalışmıyordu. Turşip’in diğer elemanlar ile birlikte olmasına rağmen onları bırakıp Verna’nın yanına doğru yürüdü görünce. Elinde açılmamış bir içecek vardı, bir şey söylemeden onu Verna’ya uzattı.
“Çilekli!” diyerek gülümsedi Verna. En sevdiği içecekti bu, “Teşekkürler!” diyerek aldı, hemen açtı ve dikti tepesine.
Yusi onu gülümseyerek seyretti içene kadar. Sonra el sallayıp gitti arkadaşlarının yanına.
“Burada herkes tuhaf!” dedi Verna boş içecek kutusunu çöpe atıp. Yusi hemen uzaklaştığı için ona Arkin’i soramamıştı. Arkin’in arkadaşlıklarını gizlemeye çalıştığını bilidiği içinde belki de bunun daha iyi olduğuna karar verdi.
O akşam Arkin yine gelmedi.
(devam edecek)