Verna o gece kendi yatağında uyuyacağı için mutluydu. Arkin’in pahalı yatağı bile alıştığı yerden daha iyi değildi. Buraya geldiğinde bu yatakta uyumakta zorlanmıştı ama şimdi alışmıştı. Hayatı boyu çok ciddi değişiklikler yaşamamıştı. Bu yüzden belki de değişikliklere zor adapte oluyordu. Ilık bir duş aldı saçlarını kurutmaya üşendiği için tepesine sardı ve pijamalarını giyip yatağa yerleşti. Tam başını yastığa değdiriyordu ki kapı küt küt vurulmaya başlandı.
“Ne oluyor yahu?” diyerek fırladı yataktan. Yan evlerden birinde bir sorun olabileceğini düşünmüştü. Telaşla kapıyı açtı
“Merhaba!” dedi Arlin koltuk altına yastığını kıstırmıştı elinde de bir sırt çantası vardı.
“Merhaba?”
“Ben geldim!”
“Görüyorum!”
“Çekilsene kapıdan o halde!”
“Neden çekileyim?”
“Çünkü bu gece burada uyuyacağım unuttun mu?”
“Böyle bir şey konuşmadık!”
“Eğer kapıdan çekilmezsen avaz avaz bağırır seni rezil ederim!”
“Kendini rezil edersin!” dedi Verna böyle bir şeye cesaret edemeyeceğini biliyordu Arkin’in ya da öyle sanıyordu.
“Sana peşimde dolaşmaktan vazgeç dedim!” diye bağırdı Arkin, “Eşyalarını da evimde istemiyorum al şunları!” diyerek elindekileri Verna’ya doğru fırlattı.
Verna ne olduğunu anlayamadan diğer evlerin pencereleri açılmaya başlayınca onu kolundan tutup içeri çekti ve kapıyı da kapattı.
“Başıma bela mısın sen benim?” dedi Verna sinirli sinirli.
“Nerede uyuyacağım ben?”
“Nerede uyursan uyu! Ben kendi yatağımda uyuyacağım!” diyerek yatağana geri gitti Verna. Arkin’de küçük olsa da kanepeye yastığını atıp kıvrılıverdi. Verna onun yüzündeki tuhaf gülümsemeyi görünce gülecekti ama uyku konusunda bu kadar zavallı olduğunu düşününce vazgeçti, yerine yatıp arkasını döndü.
Birazdan Arkin’in horlama sesiyle doldu odanın içi ama Verna bir şey demedi. Yorganı kafasına kadar çekti ve uyudu. Gözlerini açtığında, Arkin buzdolabını karıştırıyordu.
“Ne yapıyorsun sen?”
“Acıktım! Bunları sen mi yaptın?” diyerek dolaptaki bir kaç şeyi aynı anda ağzına attı.
“Ne tür bir yaşamın var senin anlayamıyorum?” dedi Verna.
Arkin’in yüzündeki afacan çocuk ifadesi yok oldu birden.
“Ailenle aran nasıl?” dedi Arkin tüm neşesi kaçmışa benziyordu.
“Gayet iyi!”
“O zaman senin anlayabileceğin şeyler değil!” diyerek sırt çantasını aldı ve vedalaşıp çıktı evden.
Verna o kadar tepeden konuşan bu şımarığın birden bire neden böyle alındığını anlayamadığı için arkasından bakakaldı öylece.
“Nesi var bunun? Çat kapı geliyor, küsüp gidiyor!” diye söylenerek okula hazırlandı. O gün öğleden sonra biraz boşu olduğu için ormana gitmeyi planlıyordu. Burada biraz daha ormansız kalırsa diğerleri gibi delirecekti. Herkes okula geldiğindeki neşesini kaybetmiş, yorgun ve isteksiz görünmeye başlamıştı. Üst sınıflar onlarla genellikle dalga geçiyorlardı. Çoğunun pes edip gideceğinden emindiler, çünkü onların döneminde başlayan çocukların çoğu öyle yapmıştı. Onlar kendilerini çok azimli ve dirençli görüyorlar yeni başlayanları şimdiden başarısız gördüklerinden küçümsüyorlardı.
O gün okulda oradan oraya koştururken üst sınıflardan biriyle çarpışınca kızın elindeki bardak olduğu gibi üzerine boşaldı, neyse ki sıcak bir şey değildi içindeki.
“Çok özür dilerim!” dedi Verna kızın üzerini eliyle temizlemeye çalışarak
“Bu okullara aptalları niye alıyorlar ki?” diyerek eliyle onu sertçe itince Verna’nın sırtı arkasındaki duvara hızlıca çarptı, sendeledi ama düşmedi.
Kız hiç aldırmadan kordiroda hızla ilerledi ve yok oldu. Herkes Verna’ya bakıyordu. Az sonra kalabalıktan biri çıktı ve Verna’nın elindekilerden düşenleri toplayıp ona verdi. Bu Arkin’in grubundan biriydi. Verna onu daha önce gördüğünü hatırlıyordu.
“İyi misin?” dedi gülümseyerek.
“Evet, teşekkür ederim!” dedi Verna. Kendini çok öfkeli hissediyordu. Kız hızla ortadan kaybolmasaydı muhtemelen onun üzerine atlardı. Daha önce hiç bu kadar güçlü bir öfke duyduğunu hatırlamıyordu.
Ona yardımcı olan delikanlı Verna’nın titrediğini görünce, düşeceğini sandı ve hemen elindekilerinin hepsini alıp, koluna girdi.
“Haydi gel biraz hava almak sana iyi gelir!'” diyerek onu bahçe kapısına götürdü. Tam o sırada az önce Verna’ya çarpan kız kızlar tuvaletinin kapısını hızla iterek çıktı ve yeniden karşılaştılar. Verna tam ona doğru bir hamle yapacaktı ki aralarından kapşonlu biri geçiverdi ve Verna’ya doğru eğilip, “Sen böyle biri değilsin, ormanı hatırla!” dedi ve o da aynı hızla gidiverdi. Verna bu sesi tanıyordu. Kolundaki delikanlı saniyeler içinde gelişen bu olaylara tanık olsa da hiç bir şey anlamamıştı.
“Onu tanıyor musun?” dedi merakla.
“Evet bir dost sadece!” dedi Verna, Nobra’nın sesini duyar duymaz ve tabi ormanı hatırlar hatırlamaz sakinleşmişti. Delikanlının kolundan çıktı.
“Beni koruduğun için teşekkür ederim Artık daha iyiyim. Sen bir Turşip’sin öyle değil mi?”
Başını salladı oğlan.
“Adım Verna, daha önce karşılaştık zaten!”
“Evet, Yusi!”
“Tekrar çok teşekkür ederim Yusi, sen karşıma çıkmasaydın orada herkes bana bakarken ne yapacağımı bilemezdim gerçekten!”
“Rica ederim kendine dikkat et!” dedi Yusi.
Yusi bir Turşip’ti ama genellikle okul içinde yanlız takılırdı. Çok az konuşan bir çocuktu. Çalışmak için toplandıklarında da herkestan az şey anlatırdı. Çok iyi bir dinleyici olduğu için herkes ona derdini anlatmayı seçerdi. Az konuştuğu için da ayrıca daha güvenli buluyorlardı onu. Grubun en sadık elemanıydı. Öne çıkma arzusu yoktu. Bu yüzden sahne alan grupta da yer almıyordu. Beste ve güfte yapıyordu daha çok. Grubun görünmeyen elemanıydı. Bunu o seçmişti. Onunda başında sürekli bere olduğu için Verna kulaklarının birinin olmadığını farketmemişti. Küçükken babasının düşmanları tarafından kaçırılmıştı. Henüz dört yaşında küçücük bir çocuktu o zamanlar. Bir gece onu bayıltarak yatağından almışlardı. Sonradan bunu yapanın evdeki çalışanlardan biri olduğu ortaya çıkmıştı. Yusi’nin ailesinin de diğerlerinden pek farkı yoktu. Sevgi dolu bir aile değildirler. Aslında kendilerinden başka hiç kimseye sevgi dolu değildiler. Tıpkı diğerleri gibi. Bu yüzden de kendi çıkarları uğruna çok kişiye zarar veriyor bunu da bildikleri halde hiç umursamıyorlardı. İşte böyle kızdırdıkları bir aile kendi adamlarını onların evine yardımcı olarak işe soktuktan sonra sonunda Yusi’yi kaçırıp ailenin canını yakmak istemişlerdi.
İstedikleri para değildi. Para istemişlerdi elbette ama asıl istedikleri aileyi tek erkek evlatları ile yıpratmaktı. Sevdikleri birine zarar vermek istiyorlardı.
Yusi bu insanların gözlerindeki öfkeyi hiç unutamıyordu. Onu daha ayılmadan kötü bir şekilde dövmeye başlamışlardı. Kendine geldiğinde yüzünde patlayan tokadın ne olduğunu bile anlayamamıştı. Diğer gözü şişip kapanmıştı bile çoktan. Birden bira ağlamaya başladı ve sonra gelen darbe ile yeniden kendinden geçti. Bu arada tüm bu işkence kayıda alınıyor ve Yusi’nin ailesine gönderiliyordu. Eğer istenileni zamanında yapmazlarsa daha kötüsü de olacaktı. Yusi’nin bundan sonra hatırladığı tek şey acıydı. Acıyla kendine geliyor ve sonra acıyla yeniden bayılıyordu. Babası istenilen parayı onlara yolladığında neredeyse ölmek üzereydi. Parayı bırakılan yerden aldıktan sonra Yusi’yi hareket eden bir arabadan kapılarının önüne atmışlardı.
Tam üç ay hastanade yatmıştı. Bozulan psikolojisi, gelişen korkuları ve tabi kesilen kulağı için. Kulağının sadece dışarıdaki kısmı yoktu, duyması ile ilgili bir problem yaşamıyordu. Bir kulağı olmayan bir star olmak mümkün olmayacağı için geride kalmayı seçmişti. Hayatı boyu hep geride kalmıştı o günden sonra. İki yıl daha psikolojik tedavisi devam etmişti. Hâlâ geceleri rüyasında o yaşına dönüp acıları yeniden hissediyordu. Kulağının kesildiği anı değil ama kendine geldiğinde hissettiği acıyı hatılıyordu. Onu ilk bulduklarında bir ay konuşamamıştı bile. Bir ay sonra ise sürekli baygın olduğundan nerede ve kimlerle olduğunu anlatamamıştı. O kadar çok üzerine gitmişlerdi ki bunu öğrenmek için sonunda o da sürekli susmayı seçmişti. Susmak ve dinlemek en iyi yaptığı şeydi.
(devam edecek)
Bir sonraki bölüm yazınızı heyecanla bekliyorum elinize sağlık
BeğenLiked by 1 kişi