Evde ilk gecesi de pek keyifli geçmedi. Sessizlik içinde kendi başına kalmayı her zaman severdi ama evlerinde alt katta anne ve babası olduğunu bilerek. Şimdi evdeki odası kadar olan bu evde tamamen tek başına olmak, annesinin yemeğe çağıran sesini duymamak tuhaftı. Evden çok bir otel odasında gibi hissediyordu. Otellerde öyle fazlaca kaldığından değil, gördüğü fotoğraflar yüzündendi bu hisleri. Ev gibi olan banyolu bir odada kalmak fikri her zaman hoşuna giderdi o resimlere bakınca. Oysa şimdi bu ev otel odası gibi olmasına rağmen pek keyifli gelmiyordu.
“Bu aileden ayrı ilk gecen olduğu içinböyle hissediyorsun Verna!” dedi bütün gece kendine ama ne yazık ki bu telkin bir işe yaramadı. Aynı zamanda kanepe olan yatağı da evdeki yatağı gibi rahat değildi. Belki altına bir kat daha serecek bir şey bulsa yumuşak bir yatak olabilirdi. Günün ağarmasına yakın artık sızdığı için rüya görmeye başladı. Evdeki gibi erken çalan saatin sesi ile rüyasından fırlayıp uyandı.
Az uyuduğu için yorgun hissediyordu ama bu gün gölete gitmeyi planladığı için geç kalmak istemiyordu. Gölet alanında ne kadar oyalanılabildiğine dair bir fikri yoktu. Yeniden bir ormana ve göle kavuşacağı için muhtemelen o diğer herkesten daha çok oyalanacaktı. Babası ile yaptıkları alışverişten olan kahvaltılık bir kaç şeyi çıkardı ve hızlıca tıkıştırdı ağzına. Henüz gölete nasıl gideceğini öğrenememişti. Bir gün önce yaptığı gezi pek ilgi çekici bir gezi olmamıştı çünkü yaşam alanında sadece binalar vardı. Yani dinlenme ve eğlenme yerleri de vardı elbette ama şu an için bunlar ilgisini çekmiyordu. O tek başına bir ormanda dolanmaya, ormanın ve suyun sesine alışıktı. Bu okula gelen pek çok gence göre taşralıydı aslında. Bu yüzden onlarla karşılatığında nasıl bir iletişim içinde olacaklarından emin olamıyordu.
Ortalığı şöyle bir toplayıp dışarı fırladı. Evinin biraz ilerisinde yaşam alanı içinde de dolanan servis araçları vardı. Bir de bilet gişesi. Hızlı adımlarla gişeye doğru yürüdü ve gölete gitmek istediğini söyledi.
Görevli ona yaşam alanı ve okul alanlarından dışarıya araç çıkarılmadığını söyledi. Eğer bu alanlar dışında bir yere gitmek istiyorsa, ya birilerinin arabalarına binecek ya da alan dışına çıkıp oradaki kalkış noktalarına gidecekti. Gölete talep çok olduğu için yaşam alanının hemen dışında bir kalkış noktası vardı. Ancak araç saatlerini oraya gidince öğrenebilirdi. Görevli bilmiyordu.
Teşekkür edip, yaşam alanı dışına yürüyerek nasıl çıkacağını sordu Verna ve sonra hızlı adımlarla görevlinin tarif ettiği yöne yürüdü. Okul içinde dolanan servis araçlarına da binebilirdi ama onlarında saatleri vardı ve beklemek istemiyordu.
Yaşam alanının çıkış kapısının önüne geldiğinde ismini ve gideceği yeri yazdırdı. Babası ile geldiklerinde bir an önce içeriyi görme heyecanına kapılmış olduğundan buraları incelememişti. Yolun hemen karşısında bir kalkış noktası vardı. Üstelik arkasında ağaçlık kocaman bir alan bulunuyordu. Yüzüne yayılan gülümseme ve kalbinin hızlanan atışlarıyla sevgilisine yürür gibi geçti karşıya.
“Ah inanamıyorum! Burayı nasıl görmemişim acaba!” dedi sevinerek. Tam o sırada gelen aracı farketti ve kalkış noktasına geçti hemen. Ormanı görmek bile yeniden keyfini yerine getirmişti. Gelen araca bindi ve yarım saatten uzun süren bir yolculukla göletin girişine varabildi. Uzun bir kuyruk vardı veznenin önünde. Girişte bilet alınması gerekiyordu. Zaten bu gün için yapacak bir işi olmadığı için gördüğü ilk kuyruğa girdi. Üç farklı kuyruk, üç farklı gişeye ulaşıyordu. Kalabalıkla ancak bu şekilde başedebiliyorlardı demek ki.
“Bu kadar insan nereden çıkmış bu kadar etken saatte?” diye etrafı incelemeye başladı.
Kutsal ayın başladığını anlatan pek çok afiş asılmıştı, balıkları görme şansından, kutsal törenlerden bahsediliyordu bu afişlerde. On dakika içinde kuyruğun en arkasındakyen onun arkasında da upuzun bir kuyruk meydana geldi. Neyse ki ilerliyordu hızlıca. Bu kadar insan içeri sığıp rahatça dolaşabildiğine göre gölet alanı gerçekten çok büyük olmalıydı.
Annesinin sözleri geldi aklına, “Oraya kiminle gittiğine dikkat et!” Kalabalıkta onun gibi yanlız gelen çok az insan vardı. Sevgililer, aileler, arkadaş grupları ile doluydu her yer. Bu insanlar birbirlerine gönülden bağlanmaya hazırdılar demek ki. Sonra Norba’nın burada olup olamayacağı geldi aklına. Dün gece ve ondan önceki gece dinlememişti kanalı. İlk gece zaten babası ile geçirmişler, dün gece de tek başınalığın hüznüne kaptırmıştı kendini. Ancak şu an tek başına dolaşmanın tadını ve özgürlüğü hissediyordu. Alışacaktı buraya çabucak, bundan hiç şüphesi yoktu.
Arkadaki genç grubu sürekli kendi arasında konuşup, bağırışıyordu. Kızlı erkekli beş altı kişiydiler. Hepsinin kıyafetleri garip bir şekilde birbirine benziyordu. Üzerlerindeki montların farklı yerlerine bir Turşip yani şeytan başı işlenmişti. Saç kesimleri diğer herkesten farklıydı. Farklı olmaktan ve dikkat çekmekten hoşlanıyor gibiydiler.
Etrafta o kadar çok dikkatini çeken şey vardı ki bir süre sonra arkasında bekleyen bu farklı gençleri unutup onlarla ilgilenmeye başladı. Afişlerin her birinde kutsal törenler ve bu ayla ilgili değişk bilgilendirmeler yapılmıştı. Bazıları rüzgarda sallandığı veya önünde kalabalık insan grupları olduğu için okunmuyordu. İçeride de olduklarını varsaydı sonunda çünkü bulunduğu yerden bu şekilde okuması mümkün olmuyordu. Gidip bakarsa da sırasını kaybedecekti.
Yarım saatten biraz fazla kuyruk bekledikten sonra nihayet ana kapıdan içeri girebildi. Ona içeride takip edebileceği bir harita verdiler. Girişin hemen ilerisinde aynı haritanın kocaman yapılmışından bir pano vardı ama önü çok kalabalık olduğundan ona yaklaşmak zordu. Okların gösterdiği yöne doğru yürüdü. Biraz doğaçlama gezmek istiyordu haritaya bakmak istemiyordu şimdilik. Gezinin sonunda uğramadığı yer kalmış mı diye kontrol edebilridi onun üzerinden. Zaten bir günde bitecek bir alan olup olmadığından emin olamamıştı o yüzden haritaya bakıp aslını görmeden kafasında sınırlamak istemiyordu bu bölgeyi. Girişten biraz daha ileri yürüdükten sonra ağaçlık bölge başlıyor ve hava birden bire değişiyordu. Ağaçların havaya yaydığı nem, koku ve serinlik hemen hissediliyordu. Verna bir anda kendini evinde gibi hissetmeye başladı.
“Ah işte bu harika!” dedi kendi kendine ve iki gündür özlediği bu kokuyu ve serinliği ciğerlerine çekti. İnsanlar yolun ortasında durup gözlerini kapadığı için ona çarpmaya başlamışlardı. Bu da anın tadını çıkarmasına engel oluyordu. Bu yüzden ağaçlık bölgenin başladığı yere doğru yürürüyüp orada durdu. Sırtını büyük bir ağaca dayadı. Gözlerini kapadı ve dinlemeye başladı. Ancak insan uğultusundan daha yüksek bir ses yoktu ne yazık ki burada. Kuşların sesini bile duyamadı. Garip bir şekilde suyun sesini duydu sadece.
“Belki de bir çağlayandır buradan duyduğuma göre!” dedi önce ama sonra buranın bir gölet olduğunu hatırladı. Durgun bir göletten böyle bir ses duyması tuhaftı.
(devam edecek)