Diğerleri – Bölüm 1

Verna ormanın ortasında oturmuş, sırtını bir asırlık bir ağaca dayamıştı. Ayakkabıları ayağında değildi. Ayak parmakları ağaçtan dökülmüş kuru dal parçaları arasından toprağı bulmuştu. Hayatta en çok sevdiği anlardı bunlar. Bu yaşlı ormanın bu noktasından gökyüzüne baktığında, yukarı doğru incelen ve birbirne nazikçe yer veren dallar görüyordu. Hiç biri bir diğerinin yolunu kesmiyordu bu dalların. Birinin ucundaki taze dal büyürken, nazikçe bir diğerine yol vermişti sanki. Bunca kalabalık ve çeşitliliğe rağmen bir karmaşa değil, aksine muhteşem bir düzen hakimdi. Hiç bir dal bir diğerinin üzerine binmeye çalışmıyordu. Bir elin açık parmakları gibi hepsi kendine yer bulmuştu. Rüzgarın etkisiyle aynı yöne doğru sallanırken bazen yolları kesişince, şimdi Verna’nın kullaklarından beynine ulaşan harika melodiyi oluşturuyorlardı. Fonda kuş sesleri, yamacın sonundaki vadide akan nehrin sesi. Ve tabi Verna’nın çıplak ayaklarının toprağa sürtürünürken çıkardığı o ritmik ses. Böyle anlarda içinden bir gitar eşlik ediyordu bu seslere, doğanın tüm doğal müziğini bir gitar notalıyordu tek tek. Her defasında olmasa da kalkıp eve dönene kadar kafasında oturan bir melodi oluyor, koşa koşa odasına çıkıp bu melodiyi notalara döküyordu hemen. O arada anne ve babasıyla sohbete dalarsa hepsi silinip gidiyordu aklından.

Tomrin kızının huyunu bildiği için onu koşarak ormandan gelirken görünce seslenmiyordu hiç. Seslendiği anda Verna’nın “Anne! Neden yaptın şimdi bunu!” diyerek söylenerek koşmaya devam edeceğini biliyordu. Bazen boş bulunup ağzını açacak olsa, onunla birlikte serada çalışan kocası Murand müdahale ediyordu hemen. Verna annesinin sesini duyamadan koşup gidiyordu yanlarından.

Verna on sekiz yaşındaydı, en yakın yerleşim yeri olan Geriman’daki okulu bu yıl bitirmişti. En büyük hayali ülkenin en iyi sanat okullarından birine gitmekti ama ne yazık ki devlet sadece on sekiz yaşına gelene kadar gençlerin eğitimlerini karşılıyordu. Sonrasını okumak isteyenler kolejlere gitmek zorundaydılar. Bu yüzden çocukların çoğu kendi bölgelerinde bir meslek öğrenerek devam ediyorlar, hayatlarını bu şekilde kuruyorlardı.

Verna ve ailesi yerleşim yerlerinden uzakta, ormanın hemen bittiği yerde yaşıyorlar ve bitki yetiştiriliciği yapıyorlardı. Bunların arasında ağaçlar, çiçekler ve çeşitli alanlarda kullanılan otlar mevcuttu. İklim burada böyle bir iş için çok müsaitti. Nehir aşağıda kalsa da yer altı suları sayesinde sulama ile ilgili bir sıkıntıları olmuyordu. Murand bir çok kuyu açarak her bitki alanındaki sulama düzenini oturtmuştu. Her biri farklı bakımlar isteyen bu bitkilerin su ihtiyaçları da farklıydı.

Verna küçükken okula tek başına gidip gelemediği için bir süre yatılı okumuştu, sonra on üç yaşına gelince babası onu alıp bırakmaya başlamış, iki yıl sonra da yağışın az olduğu günlerde bisikletle, çok olduğu günlerde ise babasının elektirikli küçük arabasıyla kendi başına gidip gelmişti.

Tomrin ve Murand kızlarının müziğe karşı yeteneğinin çok yüksek olduğunun farkındaydılar. Yeteneğinde ötesinde bir tutkuyla bağlıydı Verna notalara. Sesi inanılmaz güzeldi ama bu zaten Tomrin’in ailesinden gelen bir özellikti. Onun da sesi çok güzeldi ama buralarda bunun pek bir anlamı olmadığı için sadece kendi başlarınayken şarkı söylerdi. Verna annesinin şarkıları ile büyümüştü. Büyüyüp ona eşlik etmeye başladığında Murand hayatındaki bu iki meleği dinlerken mest oluyordu.

Bitkileri sahiplerine ulaştırmak için Murand sık sık ayrılıyordu yanlarından. Tomrin neredeyse hiç ayrılmıyordu evlerinden. Verna hep ikisinin de çok çalıştıklarını bir seyahate ihtiyaçları olduğunu düşünüyordu ama karı koca kendilerini işlerine vermişlerdi.

“Ben onlar gibi burada kök salmak istemiyorum!” diye düşnüyordu Verna, ormanda yürürken. Ormanın güney cephesindeki patikadan doğruda nehrin kenarına iniliyordu. Okul olmadığı ve havanın güzel olduğu günler ormanda vakit geçiriyordu daima. Ormanın nehre birleştiği yerin biraz ilerisinde büyük ve karanlık mağaralar vardı.

Murand bu bölgenin tehlikeli olduğunu düşünüyordu çünkü mağaraların içinde sıklıkla çökmeler oluyordu. Nehir aşındırabildiği tüm toprağı aşındırıyor, geriye bir elmanın yendikten sonra kalan çöpüne benzeyen tuhaf kayalar kalıyordu. Bu kayaların gücü mağaranın tavanındaki yükü taşımaya yetmeyince yıkılıyordu. Galeriler ıslak ve kaygandı. Ancak suyun altında uzun süre gidilerek adacılara varılabiliyordu. Biliyordu çünkü Murand gençliğinde bu mağaralarda yapılan araştırmalarda çalışmıştı.

“Madem böyle bir araştırma yapıldı neden burası ziyaret bölgesi olarak düzenlenmedi baba?” diye sormuştu Verna mağaraların hikayesini dinlerken.

“Tehlikeli olduğu için, insanlar meraklıdır biliyorsun”

Bu yüzden o tarafa hiç gitmiyordu Verna. Hatta nehre vardıktan sonra o yana değil tam ters yöne doğru yürüyordu. Burada onlardan başkası yaşamadığı için güvenliydi. Orman sanıldığı gibi vahşi hayvanlarla dolu bir bölge değildi. Verna’nın okulunun olduğu yerde yaşayan insanlar bu ormanın da tehlikeli bir yer olduğunu çünkü doğal yaşamın tüm vahşilerinin ormanda yuvalandığını söylüyorlardı. Verna biliyordu bunun doğru olmadığını ama Tomrin onu insanlarla bu konuda iddialaşmaması için uyarmıştı. Eğer onlar ormanın tehlikesiz bir yer olduğunu anlarlarsa gelip ağaçları kesebilirler veya buralara zarar verebilirlerdi. Hikayeler bu yüzden ormanı koruyordu. Verna insanların korkusunu keşfedince, geceleri evlerinden duydukları korkunç sesleri anlatmaya başladı arkadaşlarına. Her gece yorganı başına kadar çekip korkuyla ormanın vahşilerini dinliyorlardı. Taşınamıyorlardı çünkü evleri ve ailesinin işleri oradaydı.

Elbette söylediği bu yalan yüzünden arkadaşlarının hiç birinin onlarda kalmak istemediğini çok sonra anlayabilmişti.

“Bu da ormanı koruyor Verna, arkadaşların gelip seninle ormanda gezerlerse, gidip bunu ailelerine anlatırlar biliyorsun!” demişti Murand gülümseyerek.

Verna gidip onlarda kalabiliyordu ama hiç biri onlara gelemiyordu böylece. Artık okul bittiği için de çoğu arkadaşı ile sık sık görüşemeyeceklerdi.

Akşamları odasına çıktığında arkadaşlarına anlattığı gibi ormanın vahşilerini değil, sesinden adeta büyülendiği Norba’yi dinliyordu dinleme kutusundan. Dinleme kutusu bir çok kanala sahip bir radyo gibiydi ama radyo istasyonları gibi düzenli yayın akışları yerine kişilerin kendi açtıkları kanallar dinlenebiliyordu. Verna her akşam saat sekizde başlayan Norba’nın kanalını keşfetmişti. Bu oğlanın inanılmaz bir sesi ve harika besteleri vardı. Nehrin su damlacıkları gibi berrak bir sesti bu. Kanalının takipçileri giderek artıyor, insanlar onun geleceğin en büyük yıldızlarından biri olacağını düşünüyordu. Okula giderken arkadaşlarının dergilerinden birinde onun bir fotoğrafını görmüş, babasına o dergiden almasını söylemişti hemen. Kanaldan onun bestelerini dinlerken resmi önüne açıp onunla düet yaptığını hayal ediyordu sürekli. Norba yirmi bir yaşındaydı ve Verna’nın hayalini kurduğu sanat okulunda üçüncü sınıfta okuyordu. İki yıl sonra mezun olduğunda tüm müzik şirketleri onunla anlaşma imzalamak için beklemeye başlamışlardı. Meslek edinme belgeleri olmadan para kazanmak yasaktı. Bu sadece Müzisyenler için değil, ülkedeki diğer tüm meslekler için geçerliydi. Her meslek için kimi bir kaç ay, kimi bir kaç yol süren okullar vardı. Bu okullardan belge almadan bir mesleği icra etmek kesinlikle yasaktı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s