Nihal kızıyordu ikisine de, insanın gözünü ardından bırakmayacak bir isteği olmasınde ne vardı sanki. Perihan hanımla konuşmaya karar verdi gelince. O akıllı kadındı, ikisinide ikna ederdi hem. Güzelce anlatırdı Nihal’in bunu niye istediğini.
Ertesi sabah Turhan geldiğinde yine hastanedeydi Perihan hanım.
“İstersen önce sen gir abla!” dedi Turhan.
Bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu Perihan hanım, sesini çıkarmadan başını sallayarak açtı Nihal’in kapısını.
Nihal kapı aralığından gördü kordiorda bekleyen kocasını, “Abla kusura bakmazsan önce Turhan gelse olur mu? Seninle konuşacaklarım uzun, beklemesin!”
“Olur kızım!” diyerek henüz kapı kolundan ayırmadığı eliyle çekti kapıyı kendine doğru döndü koridora.
“Sen girecekmişsin önce!” dedi Turhan’a bakıp.
Turhan sıkıntıyla iç çekti, bakalım neler duyacaktı bu sabah.
“Düşündün mü?” dedi Nihal daha kapıdan girer girmez.
“Düşünülecek bir şey yok Nihal! İyi olup çıktığında güleceğiz bunlara!”
“Ben iyi olmayacağım!”
“Tamam bırakta buna zaman karar versin olur mu?”
“Düğmenin kimde olduğunu bilmek istemez misin?”
Turhan anlamadı karısının ne söylediğini.
“Kaybettiğin düğmeyi söylüyorum!”
“Dedemin düğmesi mi?” dedi şaşkınlıkla
“Evet ta kendisi!”
“Sen biliyor muydun bunca zamandır onun nerede olduğunu?”
“Düğme Kader’de Turhan! Sence bu bir tesadüf mü?”
“Şu senin kolladığın kız mı Kader?”
“Gördün mü onu!”
“İlk gün geldi buraya, annenin evine bıraktım onu dönüşte. Düğme onda mı?”
“Evet onda Turhan! Sizin yollarınız çoktan kesişmiş anlamıyor musun?”
“Bunca zamandır neden söylemedin bana bunu? Cüzdanımı çalan kıza mı yardım ediyordun sen?” dedi Turhan acı dolu bir sıkıntıyla. Artık beyni uyuşmuştu iyice.
“Bilmiyordum. Cüzdanın onda olduğunu bilmiyordum. Sonra öğrendim. Kendi anlattı ama seninle evli olduğumu bilmeden. Düğmeyi görünce anladım sen olduğunu!”
“Ne zaman oldu bu?”
“Bir süre önce!”
“Bebekte o kızın öyle mi?”
“Evet. Düğmen o kızı bize geri getirdi Turhan. Hayatın sihiri bu! O da bilmiyor henüz senin kim olduğunu ilk sana söylüyorum!”
Karısının bu durumu bir masalmış gibi anlatması iyice sinirlerini bozmuştu Turhan’ın.
“Nihal ne sihirinden bahsediyosun?” dedi odanın içinde gergin bir şekilde dolanmaya başladı, “Sen o yatakta yatarken, tüm bunlar olurken, nerede o sihir söyleyesene! O kız bir hırsız ve sen de onun suç ortağısın şu durumda!”
“Turhan!” dedi sesi titreyerek Nihal.
Turhan’da pişman olmuştu ağzından çıkanlara ama çıkmıştı bir kere, sakinleşip karısının yanına oturdu.
“Nihal, bunca zamandır sadece seni sevdim ben, Cemal Süreya demiş ki; Sen aklımla kalbim arasında kalan en büyük çaresizliğimsin.”
“Çaresizim ben de Turhan. Kader’i emanet edebileceğim tek kişi sensin, seni emanet edebileceğim tek kişi de o!”
“Peki ama neden yüreklerimizde aşk olması gereksin bunun için, neden bir başka kadının tenine değsin ellerim, yüreğimde hasretimde sen varken Nihal. Sen neden beni bırakacağın izlerle kanatmak istiyorsun!”
Durdu Nihal kocasının bu sözlerini duyunca.
“Ben sana eş olamadım, ne hayatta ne evlilikte. fırsat bulamadım, istemediğimden değil!”
“Sen benim ruhumun eşisin sevgilim, ben seni gözlerin için sevdim, varlığın için, aldığın her nefes için sevdim. Lütfen bırak sevmeye devam edeyim. Bırak kaldıysa vaktimiz bunu yüreğimde sadece severek tüketeyim.”
Nihal ağlamaya başladı, sarıldı Turhan sevdiği kadına.
“Söz ver bana bir daha bundan bahsetmeyeceksin!” diye fısıldadı kulağına.
Cevap veremedi Nihal, “Kader ne olacak Turhan?”
“Ben ona ölene dek bakacağım sana söz veriyorum. Bir ağabey olarak! Rahatladın mı? Sen ne yapıyorsan aynını yapacağım!”
“Sevmeyi unutma başkalarını da ama tamam mı? Kalbin kurumasın benden sonra!”
“Nihal önce kafanı şu topraktan çıkarıp, gökyüzüne bak lütfen! Ölmeden mezar kazmanın bir alemi yok!” dedi Turhan yarı şaka yapar gibi. Oysa ciğerinde dönen hançerin acısı duruyordu içinde.
“Tamam!” dedi Nihal fısıldayarak. Yorulduğu belli oluyordu.
“Perihan hanım dün de görememiş seni, biraz da o gelsin!” diyerek bir öpücük kondurdu Nihal’in alnına, çıktı odadan.
Adamın yüzünün dünkü gibi olmadığını görünce rahatladı Perihan hanım. Bu sefer uzun kalmıştı dünden.
Perihan hanımın yüzüne baktı bir şey demedi Turhan, merdivenlere yürüdü.
“Nihalim!” diyerek girdi içeri Perihan hanım. Onu ağlarken bulunca endişelendi hemen gidip yanına oturdu o da Turhan gibi. Tuttu elini, “Kuzucuğum ne oldu sana?” dedi bir eliyle alnına düşen saçları kaldırdı yüzünden. Anne şefkati ile okşadı Nihal’in yanağını.
“Kafam çok karışık Perihan abla. Turhan ve Kader ile konuştum ama ikisi de beni dinlemiyor. Onları sen ikna edersin belki!”
“Hayırdır?” dedi kadın merakla.
“Ben gittikten sonra, Turhan ve Kader’in yolları birleşsin istiyorum!”
“Ne istiyorsun?” dedi Perihan hanım şoka girmiş gibi.
“Abla sen de mi ya?”
“Kızım senin başına mı vurdu bu ilaçlar. Bu adamın yüzü ondan mı çıfıt çarşısı gibi kaç gündür. Böyle şey der mi insan kocasına?”
“Hayat devam etsin istiyorum benden sonra, onlar da birbirine sahip çıksın istiyorum ne kötülük var bunda?”
“Nihalim güzel kızım, sen kocanı sevmiyor musun?”
“Sevmez olur muyum o benim tek aşkım!”
“Hah şimdi şu kapıdan giren doktora ver kendini onu severken, iyi olacaksın desem ne yaparsın?”
“Aynı şey mi abla o doktorla, Kader?”
“Aynı şey tabi! Turhan’ın değil, senin parçan Kader kızım! Bu öleceğim takıntısı da yeni çıktı ayrıca. Ölürsen herkes kendi hayatına bakar, sana sormaz ne yapacağım diye. Tövbe estağfurullah hiç duymadım böylesini!”
Nihal gülmeye başladı Perihan hanımın şekilden şekile giren yüzüne bakıp.
“Delinin biri kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış, hayır bir de söyledim diyor kocaya da kıza da! İnsanların üzüldüğü yetmedi!” diye şokunu yaşamaya devam etti Perihan hanım. Öyle şaşırmıştı ki, Nihal’in hastalığını, hastanede olduklarını unutuvermiş, kaptırmıştı kendini.
O söylendikçe gülüyordu Nihal, hem de ne gülmek. Sonra hıçkırarak ağlamaya başlayınca, toparlandı Perihan hanım yeniden.
“Ay dur kızım ya, elimi ayağımı karıştırdın iyice!”
Az önce Turhan’la sarıldığı gibi sarıldılar birbirlerine. Nihal Perihan hanımın ana gibi kokan bedeninin sıcaklığında rahatladı biraz. Perihan hanım hafif hafif okşadı kızın kemikleri çıkmış sırtını.
“Haydi bakalım Fatima anamızın eli olsun! Bir okuyayım ben seni kal böyle!”
Gözlerini kapatıp, onun ninni gibi gelen mırıltılarına bıraktı Nihal kendini. İçini güzel bir sıcaklık ve huzur kaplamıştı aniden.
Hemşire içeri girene kadar kaldılar öyle.
Kader sabahı sabah etmişti yine. Nihal’in ona söylediklerini anlamlandıramıyordu bir türlü.
“Allahım yazdıysa bozsun!” diyordu sürekli kendi kendine. İnsanın abla dediğinin kocasıyla hiç olacak şey miydi? Dünyada erkek nesli kurusa yan gözle bakmazdı eniştesine. Hem ölmeyecekti ki Nihal. Böyle alttan alttan hem kendine, hem çevresindekilere bunu işliyordu sanki. Yaşama tutunması gerekirken, vasiyet yazıyordu düpedüz.
(devam edecek)
Cok Harika bir hikaye cok zevkle okuyorum .dört gözle devamini bekliyorum
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkürler ✨🌸
BeğenBeğen
Çok güzel bir hikayeydı yazanın ellerıne sağlık
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkürler ✨🌸
BeğenBeğen