Nihal aynen söz verdiği gibi pazar akşamı gelip aldı ikisinide evden. Kader şimdilik babasına bir şey söylemek istememişti. Bir süre geçipte yaşadıklarının gerçek olduğuna inandıktan sonra arayacaktı onu.
“Al evini başına çal! Sana ihtiyacımız yok!” demek istiyordu emin bir şekilde
Perihan hanım pazartesi sabahı erkenden geldi. “Seçil!” diyerek boynuna atladı onun Mesude hanım. Seçil Mesude’nin köydeki çocukluk arkadaşıydı. Evlendirilip şehire gelene kadar ikisi hiç ayrılmamışlardı. Ancak Tekin için muhtar onu alıp buralara getirince, ne bir daha köyüne dönebilmiş, ne de oradaki tanıdığı sevdiği insanlarla haberleşmişti. Arada sırada anlatırdı kızına onları ne kadar özlediğini.
Perihan hanım daha önce Nihal ile konuştuğu ve kendi rahmetli annesi de benzer bir hastalık geçirdiği için hiç bozuntuya vermedi ve kucakladı Mesude hanımı.
“Teşekkür ederim!” dedi Kader mırıldanır gibi. Bu teşekkür hem Perihan hanıma, hem Nihal’e hem de Allah’aydı. Okula giderken otobüste çıkışta bu eve döneceğine kendini ikna etmeye çalıştı. Yaşadıkları hayal gibi geliyordu ona. Aklı annesinde kalmayacaktı artık okula giderken, sınava hazırlanabilecekti. Perihan hanım akşam altıya kadar duracaktı onlarda, yemekleri yapacak, evin ve annesinin bakımını üstlenecekti. Arada bir okul tatil olunca torununu getirebileceğini söylemişti sadece, Kader için hiç bir sakıncası yoktu bunun. Gelini de çalıştığı için çocuğun gidebileceği bir yer yoktu.
Nihal salı günü akşam uğradı yanlarına, “Bir ihtiyacınız var mı hayatınızdan memnunmusunuz diye bakayım istedim!” dedi heyecanla, “İki gün sonra nikahım olacak. Sizi davet etmek isterdim ama kendi aramızda bir oda nikahı yapıp hemen balayına gideceğiz! Bu kadar zaman bekledikten sonra nişanlım törenlerle oyalanmak istemiyor artık!”
“Allah mesut etsin!” dedi Kader, “İnşallah çok mutlu olun! Bize öyle büyük bir iyilik yaptınız ki, ben de sizin için ne isterseniz yapmaya hazırım!”
“Sınava hazırlan, kazan yeter benim için. Perihan hanımla aranız nasıl?”
“Harika, annem onu çocukluk arkadaşı Seçil sanıyor! Biz de hiç bozuntuya vermiyoruz!”
“A sahi mi? Kim bilir neler yaşıyor içinde? Bırakalım nasıl mutlu oluyorsa öyle yaşasın. İnan bana hayat bir şeye üzülmeye değmeyecek kadar kısa aslında ama olayların içindeyken, kaçmak mümkün değil bazı acılardan elbette. Annenin yaşadıkları çok ağır şeyler sahiden.”
“Evet, babam korkunç bir adam ondan nefret ediyorum!”
“Biliyor musun ben babamı pek hatırlamıyorum, öldüğünde bebek sayılırmışım. Hep babasız büyümekten daha kötüsü yok sanırdım. Zamanla çevremde seninkine benzer hikayelere kulak verdikçe annem ile yaşadığımız güzel günlere şükretmem gerektiğini anladım. Her zaman beterin, beteri oluyormuş!”
“Seçil geldi bu gün!” dedi Mesude hanım Nihal’e bakıp, “Onu çok özlemiştim. Onun annesi ile babası da benimkilerle o düğüne gitmişlerdi ama onlar geri geldiler. ”
Sonra ağlamaya başladı birden. Nihal ne diyeceğini şaşırmıştı, hikayenin bu kısmını tam olarak bilmiyordu, gidip sarıldı zavallı kadına. Kader sonra anlattı ona hikayeyi.
“Ya bu kadın neler yaşamış böyle! İnsan her kötü şeyi sadece kendi başına geliyor sanıyor! Sizinle karşılaşmamız gerçekten boşa değilmiş demek!”
Sonraki günlerde Nihal kocası ile balayına gitti. Gitmeden Kader için bir öğretmenle anlaştığını söyledi. Kadın eve gelecek ve Kader’in sınava hazırlanmasına yardım edecekti. Zaman az kalmıştı ama yine de ne kadar takviye sağlasalar o kadar iyiydi. Kader bütün bu iyiliklerin altında kalmamak için dört elle sarıldı derslerine. Bu arada babasına mesaj atarak evi boşalttıklarını söyledi. Anahtarı bakkala bırakmıştı. Adam kıza cevap verme gereği bile duymadı. Zaten Kader’inde umurunda değildi.
Mesude hanım bu eve taşındıktan sonra biraz sıkıntılar yaşamaya başladı. Eve alışamadığı için sürekli “Beni evime götürün!” diyordu. Kapıyı açıp dışarı çıkmak istiyordu bazen. Perihan hanım ile Kader o eve gitmek istiyorum dediği zaman geç saat değilse giydirip sokağa çıkarıyor, sonra eve gelmişler gibi yeniden içeri sokuyorlardı. Gece kalkıp gitmek isterse, Kader ona tatile geldiklerini ve ertesi sabah döneceklerini söylüyordu.
“Tekin görsün kızımı!” diyordu o zaman sevinçle. Dönüp yatıyordu.
Perihan hanım çok güzel yemek yapıyordu. Nihal giderken mutfak masrafı için onlara para bırakmıştı. Yurt dışına gittikleri için haberleşmeyeceklerdi. Kocasıya kaçırdıkları yılların acısını çıkarmak istedikleri için bir ay boyunca bir çok ülkeyi gezmeyi planlamışlardı. Gelince gezip gördüğü yerleri Kader ile de paylaşacaktı.
Mete bey annesinin hallerinin normal olduğunu söyledi taşınmanın ardından. Bu tür hastaların mecbur olunmadıkça hayatlarındaki hiç bir düzenin değiştirilmemesi gerekiyordu. Uyum sağlayamadıkları için endişeli oluyorlar, güven duydukları yerde kalmak istiyorlardı. Eşyaların bile yerinin değişmesi bu güven duygusuna zarar verebiliyordu. Hastalığın asıl hasarı beyni küçültüyor olmasıydı. Zamanla küçülen beyin fonskiyonlarını kaybediyordu. Alzheimer hastalığı ile karıştırılıyor olsa da demans hastalığı farklı bir hastalıktı Ancak son evrelerinde alzheimer hastalığına dönüşüyordu.
“Alzheimer şizofreni tür bir hastalık, onda beyin küçülmesi olmuyor. Demansta beyin küçüldüğü için günlük yaşam alışkanlıkları, anılar, biriken hayat bilgileri, sosyalleşme becerilerinin ardından ne yazık ki fiziksel beceriler ve ardından organların çalışma düzenlerinde bozukluklar oluşuyor” demişti Mete bey anlatırken.
Her iki hastalıkta tekmiş gibi algılansa da aslında türleri vardı. Beyinde hastalığın başladığı yere göre, ilerleme hızına göre değişse de genel olarak demans veya alzheimer deniliyordu.
“Ben küçükken bunadı denirdi!” diye anlatmıştı Perihan hanımda, annesinde olan hastalık daha önce büyükannesinde de olmuştu. Küçük olmasına rağmen hatırlıyordu o günleri. Bunadı demişlerdi o zaman kadıncağız için ama kendi annesi de aynı olunca aslında büyük annesinin hastalığının da doktora gidilmesi gerken bir hastalık olduğunu anlamıştı. Kendisinde olmasından da korkuyordu ama doktor ona “Ailede herkeste olacak diye bir şey yok!” demişti.
Beyin çok acayip bir şeydi gerçekten. Aynı insan, aynı beyinle başka bir dünyaya geçiş yapıyordu sanki. İşin kötüsü bunu farketmiyordu bile. Yakınlarının ise bunu anlaması, kabullenmesi, hatta süreci yönetmesi ayrı bir zorluktu. Hastadan çok bakan yıpranıyordu.
Kader Perihan hanımın anlattıklarını dinledikçe Nihal’e dua ediyordu içinden. O olmasa Kader’in başlarına geleceklerle mücadele etmesi, hastalık bir yana evsizliğe çare bulması mümkün bile değildi. Mesude hanım bu eve geçtikten sonra sokakta kalacaklarını unutmuştu ancak biriktirdiği parayı hep hatılrıyordu. Bir keresinde Perihan hanımı paralarını çalmak istemekle suçladı. Onu uyutup paraları almak için geliyordu bu eve. Bir süre sonra da Kader’i aynı şeyle suçladı. Neyse ki bu anlar doktorun verdiği ilaçlarla şimdilik kısa sürede atlatılıyordu.
Nihal bir ay sonra geldiğinde onu hatırlamadı. Kader’in okul arkadaşı diye konuştu sadece. Bu arada eve Kader ile çalışmaya gelen öğretmeni de hiç sevmediği için her defasında evden kovmaya başlamıştı. Neyse ki kadın anlayışlı bir kadındı bir süre onun söylediklerini dinleyip cevap vermiyor, Mesude hanım sakinleştikten sonra da içeri geçip derse başlıyorlardı. Kader için bu takviye çok faydalı olmuştu çünkü kendi başına yeniden derse konsantre olamıyordu bir türlü. Bir yandan da yaşadıkları bu büyülü şeyler bozulacak diye ödü kopuyordu.
(devam edecek)
Çok muhteşem sonu güzel olur inşallah
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkürler 🌸
BeğenBeğen
Gülseren hanım, Bebek ve düğme’nin 8. Bölümünü kadar olan kısmını bir solukta okudum. Diğer bölümleri de büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum. Böyle bir hizmet sunduğumuz için teşekkür ediyorum. Kolay gelsin diyorum. Sağlıkla kalın.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim 🌸
BeğenBeğen