Mesude’nin kötü kaderi daha iki yaşındayken başlamıştı. Annesi ve babası, babasının kuzenlerinden birinin düğünü için köylerinden üç saat uzakta bir başka köye gitmişler, kızı söz verip vermedikleri başka bir aile tarafından düğün basılınca çıkan silahlı kavgada ikisi de vurulmuşlardı. Televizyonlara haber de olan bu vahim olayda Mesude’nin annesi ve babası dahil tam on beş kişi hayatını kaybetmiş, otuz iki kişi de yaralanmıştı. Aralarında çocukların da olduğu bunca davetli insan iki ailenin arasındaki husumete kurban gitmişlerdi. Gelin ağır yaralanmış, gelinin babası, annesi ve damatta hayatını kaybedenler arasında yerlerini almışlardı. Daha önceleri ve sonraları düğünlerde atılan silahlar yüzünden hayatlar sönmeye devam etmişti ama bu olay kanlı bir düğün baskını olduğu için uzun süre konuşulmuş, günahsız evlere ateş salmıştı.
Mesude’yi anneanne ve dedesine teslim edip giden zavallı anne babası geri dönmeyince, anneanne aynı gece kalp krizi geçirip dede torunu başbaşa bırakmıştı. Zavallı Tuncay dede birden bire bu kadar acı ve torunu ile başbaşa kalmış, yine de genç kız olana kadar ona sahip çıkmış, köylünün de yardımı ile yetiştirmişti. Ancak adamcağızın ömrü ancak kız on altı yaşına gelene kadar yetmişti. Yaşlı bir adamla birlikte büyüyen kızcağız dedesi de ölünce iyice sahipsiz ve tek başına kalmıştı. Köy yerinde bir genç kızın böyle sahipsiz ve tek başına bırakılması görülmüş şey olmadığından, muhtarın bir türlü köye dönmek bilmeyen ve onun deyimiyle bir baltaya sap olmayan şehirdeki oğlu ile evlendirilmesine karar verilmişti. Kararı muhtar ve köyün ihtiyar heyeti birlikte vermişti.
Tekin, evlenip şehire giden teyzesinin yanına ortaokulu bitirince gitmişti. Köyde zaten daha fazlasını okuması mümkün değildi. Çocuğun okumaya merakı var diye düşündüklerinden teyzesinin yanına ortaokulu okusun diye yollamışlardı. Köy yerinde başarılı gibi görünen çocuk şehirdeki çocukların arasına girince hem uyumu zor sağladığı hem de bilgi anlamında geride kaldığı için zar zor ancak liseyi bitirebilmişti. Teyzesi onun haylazlıklarından bunaldığı için babası muhtarı arayıp onu geri göndermek istediğini söylemişti.
“Bu oğlan bundan fazla okumaz enişte! Onu da beni de zorlamayın artık!” deyince muhtar bozulmuş, Tekin’le telefonda konuşurken ağzına aklına geleni saydırmıştı. Tarlaya adam lazımken şehirde boşuna zaman kaybetmiş, umulduğu gibi bir baltaya da sap olamamıştı. Oğlan köye dönmemek için evden kaçınca teyzesi yeğenine kıyamamış muhtarla konuşup onu bir işe sokacaklarını haber vermişti.
İki yıl bir muhasebe bürosunda getir götür işlerine baktıktan sonra biraz iş öğrenmiş diye onu büro işlerine memur etmişlerdi. Artık yirmili yaşlarına geldiği için teyzesi ile oturmak istemediğini söyleyince teyzesi yine babasını aramıştı. İşte Mesude’nin de sahipsiz kalması tam bu zamanlara denk gelince, muhtar hemen planları yapmış, kıza sahip çıkma görüntüsü altında -ki oğluna, ailesine gelin edip şereflendiriyordu güya- Mesude’yi karısı ile birlikte şehire getirip apar topar oğluyla baş göz etmişti. Mesude başında büyüğü de kalmayınca ağzını açıp bir şey demesine fırsat bulamadan kendini Tekin ile evlenmiş bulmuştu. Apar topar bir göz bir ev açıldıktan sonra da Tekin’in anne ve babası dönüp köylerine gitmişlerdi.
Tekin köyden gelmiş, yaşlı bir adamla büyüdüğünden kız yerine yaban çalısına benzeyen Mesude’ye daha ilk görüşte sinir olmuştu. Bunca zamandır şehirde yaşayan bir genç adama etrafında pırıl pırıl , baştan ayağa bakımlı, mis gibi kokan kızlar varken getirip köylü kızını layık görmüşlerdi.
Daha ilk günden hor gördüğü karısını önce sözlerle, sonra dayakla kendince eğitmeye çalışıp, hırplaya hırpalaya bir de hamile bıraktı.
Mesude’nin ne gidecek bir evi, ne ona sahip çıkacak kimsesi vardı Şiddete eğilimli ve kibirli bu adamın elinde başına ne gelirse razı yaşamaya çalışıyordu. O kadar çok dayak yiyordu ki zaten çok kıvrak olmayan aklı iyice zorlanmaya başlamış, zavallı boş boş bakar olmuştu. Hamileliği boyunca bir kez olsun doktora götürmedi Tekin onu. Zaten ondan utandığı için evden bile çıkmasına izin vermiyordu. Zavallı kız geldiğinden beri neredeyse dört duvarın içinde dayak yiyerek yaşıyordu. Mahalledeki bakkalın yolunu bile bilmiyordu.
Hamileliği de Tekin’in dayaklarına bir son vermeyince karnındaki zavallıyı korumak için hemen yere secde pozisyonunda karnını saklıyor, elleriyle de başına darbe almamak için başını saklamaya çalışıyordu. Sesi çıkarsa daha da çok dayak yediği için bağırıp ağlamamayı da öğrenmişti.
Sancılar geldiğinde Tekin evde olduğundan, nasıl olduysa kızı arabaya atıp hastaneye kadar getirmişti. Sürekli darbe aldığı için kızın vücudu morluklar içindeydi. Doğumun arkasından kanaması çok zor durdurulunca, doktor onunla özel bir konuşma yaptı. Tekin zaten doğum süresince hastanede beklemedi bile, çıkacağı zaman arayın beni deyip çekip gitti. Ne doğacak çocuk, ne de karısı umurunda bile değildi.
Doktor Mesude’ye morlukları sordu, cevap veremedi. Adamcağız onun durumunu anlamıştı ama o bir şey demediği için üzerine gidemedi. Belli ki korkuyordu. Bir kart verdi canına kast olduğunu düşünürsen bu adrestekiler sana yardım eder diye tembihledi. Doğum sonrası sıkıntılar olduğundan büyük ihtimalle başka çocuk sahibi olamayacaktı.
“Bence buna hiç üzülme bir şans olduğunu düşün kızım!” dedi doktor
Mesude kızını kucağına alınca yaşadığı tüm sıkıntı ve acıları unutmuştu. Tekin ertesi gün onu almaya gelince görüpte sinirlenmesin diye doktorun verdiği kartı küçük küçük yırtıp tuvalete atmıştı.Tanımadığı bilmediği bir yerde, kimi kimsesi yokken nasıl gidebilirdi kızıyla. Ya orada başlarına daha fenaları gelirse ne olacaktı?
Çocuk olduktan sonra Tekin kadıncağızı daha da çok dövmeye başladı ancak neyseki kıza elini sürmüyordu. Kader babası annesini dövmeye başlayınca ya sedirin altına, ya kapının arkasına, ya da gardrobun içine saklanıyordu. Hiç sevmiyordu babasını. Adam zaten Kader evde hiç yokmuş gibi davranıyordu. Daha kızının adını bile söylememişti doğru dürüst. Annesi gibi onu da eve hapsetmişti. Mesude’nin bütün hayatıydı kızı. Bir anne olduğu için değildi sadece, başka kimseyi görmediği, bilmediği ve ondan başka gününü payşaşacak kimse olmadığı içinde tek hayatıydı. Tekin komşularla görüşmesini de yasaklamıştı.
Nihayet kız okul çağına gelince Tekin götürüp okula kaydını yaptırdı. Eğitim mecburi olduğu için başka çaresi yoktu. Karısı daha sokağa çıkmayı bilmediğinden kızı okula götürüp kaydettirmesi de mümkün değildi. Mesude köyde hiç okula gitmemişti. Orda kimse peşine düşmezdi çocukların okuyor mu okumuyor mu diye. Şehir öyle değildi. Çocukların okula gitmesi mecburdu burada. Babası bir servis ayarladığı için okula ona binip gidiyordu Kader.
Okula gidip, dışarıda başka hayatlar, başka aileler olduğunu farkettikçe hepsini gelip annesine anlatıyordu. Okumayı ikisi birlikte söktüler. Kader okulda öğrendiğini gelip annesine öğreterek tekrar yapıyordu. Böylece Mesude okuma yazmayı öğrendi. Kızının eski defterlerinden saklayıp, onlara içinden geçenleri karalamaya başladı. Kızı okuldayken yazdığı bu defterleri, yatağın altına sakladığı için ne Tekin ne de Kader biliyorlardı.
(devam edecek)
Cok guzel bir hikaye herkesin okumasini tavsiye ederim
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkür ederim 🌸
BeğenBeğen
Gülseren Hanım ,
Elinize emeğinize sağlık. Anlatımınız cok sade ve sürükleyici. Keyifle okudum. En kısa zamanda kitabınızı alacağım. Öykülerinizi merakla bekliyorum
BeğenLiked by 1 kişi
çok teşekkür ederim 🌸
BeğenBeğen